Salt Bedeller Arasındaki Oransızlık Tek Başına Muvazaanın Delili Olamaz

T.C.
YARGITAY
Birinci Hukuk Dairesi

Esas No : 2019/3920
Karar No : 2020/237
Tarih : 20.01.2020

İÇTİHAT METNİ

DAVA :

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davanın reddine ilişkin olarak verilen kararı karşı taraf vekillerinin istinaf başvurusu … Bölge Adliye Mahkemesi 2.Hukuk Dairesince 6100 Sayılı HMK’nun 353/ ( 1 )-b-2 maddesi uyarınca kabul edilerek ilk derece mahkemesi hükmünün ortadan kaldırılmasına asıl ve birleştirilen davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraf vekillerince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakiminin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR :

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil ile bedel isteğine ilişkindir.

Asıl ve birleştirilen davada davacı, ortak mirasbırakan …’un … parsel sayılı taşınmazdaki … numaralı bağımsız bölümünü davalı kızı …’ye satış suretiyle temlik ettiğini, işlemin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek miras payı oranında tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemiş, aşamada talebini bedele dönüştürmüş, birleştirilen davada ise mirasbırakan tarafından … parsel sayılı taşınmazdaki … numaralı bağımsız bölümün davalı oğluna muvazaalı olarak devredildiğini ileri sürerek, miras payı oranında tapu iptali ve tescil istemiştir.

Asıl davada davalı …, muvazaanın olmadığını, devrin bedeli karşılığında yapıldığını, birleştirilen davada davalı …, temlikin bedeli karşılığında yapıldığını, muvazaanın olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, muvazaa iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiş, taraf vekillerinin istinaf başvurusu … Bölge Adliye Mahkemesi 2.Hukuk Dairesince 6100 Sayılı HMK’nun 353/ ( 1 )-b-2 maddesi uyarınca kabul edilerek, ilk derece mahkemesi hükmünün ortadan kaldırılmasına asıl ve birleştirilen davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 1938 doğumlu mirasbırakan …’un 31.01.2015 tarihinde ölümü üzerine geride mirasçı olarak davalı çocukları … ve … ile dava dışı oğulları …, …, … ile 1992’de ölen oğlu …’tan olma davacı torunu …’in kaldığı, dava konusu … parsel sayılı taşınmaz üzerindeki … numaralı bağımsız bölümü davalı oğlu …’e 10.07.2007 tarihinde, … parsel sayılı taşınmaz üzerindeki … numaralı bağımsız bölümü ise davalı kızı …’ye 29.05.2014 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, daha sonra … numaralı bağımsız bölümün dava dışı …’e devredilmesi üzerine davacının HMK’nun 125. maddesi uyarınca seçimlik hakkını tazminata hasrettiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun 706., Türk Borçlar Kanunu’nun 237. ( Borçlar Kanunu’nun ( BK ) 213. ) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 190. maddesiyle 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunun 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir.

Somut olaya gelince, davacı taraf verilen süreye rağmen tanık bildirmemiştir. Toplanan deliller ile mirasbırakanın davacıdan mal kaçırmasını gerektirir bir olgu tespit edilememiş, davalı tanıkları da temliklerin gerçek satış olduğunu beyan etmişlerdir. Ayrıca, her ne kadar resmi akitte gösterilen bedeller akit tarihindeki gerçek değerlerden düşük ise de, salt bedeller arasındaki oransızlığın tek başına muvazaanın delili olamayacağı açıktır.

Bu somut olgular yukarıdaki ilkeler ışığında değerlendirildiğinde; davacının muvazaa iddiasının kanıtlandığını söyleyebilme olanağı yoktur.

Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.

Kabule göre de, 12126 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 13 numaralı bağımsız bölüm yargılama aşamasında el değiştirmiş, bunun üzerine davacı taraf HMK’nun 125. maddesi uyarınca seçimlik hakkını bedele dönüştürmüş olmasına rağmen malikin taraf olmadığı davada iptal tescil hükmü kurulmuş olması da doğru olmamıştır.

SONUÇ :

Tüm bu açıklamalar karşısında, davacının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, davalı tarafın temyiz itirazlarının kabulü ile, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarınca … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nun 373/2.maddesi gereğince dosyanın kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2.Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.01.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bu Yazıyı Paylaşın