Batırılma Sırası Emeklilerde

Herkes geçim sıkıntısı çekiyor; biliyorum. En azından ülke nüfusunun yüzde 80’i… Bunun nedenini anlamak için, Türk siyasetinin belki de son 40 yıldaki, en acımasız oy tahvili oyununu doğru ortaya koymak gerekir.

Tahvil diyorum, çünkü bunun gelecek satın almaktan bir farkı yok. Nasıl hissesini aldığınız bir şirket, yanlış yatırımlarla hissedârlarını batırırsa, ülkedeki ekonomi politikasının da geldiği durum buna benziyor.

İcra dosyasının sayısı 24 milyonu aşan, nüfusunun yüzde 90’ı borçlu bir ülke fotoğrafının başka bir açıklaması yok. Önce çalışan maaşlı kesimle başladılar. İnsanlara sahte enflasyon oranlarıyla zam yapıp, geri kalan ihtiyaçları için evvela kredi kartlarını, sonra ihtiyaç kredilerini devreye soktular.

Hepsi tüketim odaklı olduğu için geleceğini satan insanlar batık hale geldi. Esnafa kredi vermemek için her şeyi yaptılar. Ticari kredi alamayan esnaf, bankanın ihtiyaç kredisi ve kredi kartlarına kolayca ulaştı. Sonuç, 2002’den bu yana sayısının yarısı yok olan ve geride kalan esnaf da borç batağında.

Daha büyük orandaki reel sektörü, içten ucuz kredi temin edemez hale getirdiler. Sonuçta Türk reel sektörü yurtdışına 233 milyar dolar borçlu duruma düştü. Gelirleri azaldığı için, şimdi bunu döndürmekte sıkıntı yaşıyor; dolar temin etse de, dolar talebi daha yüksek olduğu için, artan kur üzerinden tüm ülkeyi olumsuz etkiliyor.

Tüm bu senaryonun en güzel (!) çıktısı ise siyasete, yani iktidar partisine oldu. Borca batan ve geleceğe yönelik borçlanarak çaresizlik içine düşen insanların seçimlerdeki tercihi, iktidara oy tahviline dönen bir mekanizma haline dönüştü.

Şimdi para kesildi. Zamanında gelen para da tamamen tüketime yatırıldığı için gerçek anlamda üretemeyen bir ülke haline geldik. Bunun altını neden çiziyorum? Bir ürünü imal etmeniz, size üretici kılmaz. Onu yeni üretimleri besleyen bir finansman modeli haline dönüştürmediyseniz, kârlılıkla satamıyorsanız, gizli iflas içinde bir işletme yaratırsınız. Olan da ne yazık ki bu.

Artık denizen bittiği noktadayız. Nitekim bunu iktidar da en üst makamdan tulumbanın suyunun kesildiği şeklinde itiraf ediyor. Fakat kazanılması gereken iki seçim daha var. Yani her şey koltuk için… Burada bir yanda reel sektöre ait para, reel sektöre dağıtılarak sanal bir büyüme yakalandı.

Alacak sigortası şirketlerin beyanından öğreniyoruz ki, KGF teminatıyla verilen paralar da yatırıma değil, borç ödemeye gitti. Belki de reel sektörün cebine bile girmeden, mahsuplaşarak…

İş öyle açmaz noktaya gelmiş ki, reel sektör alacaklarının bankacılıkta teminat olarak kabul edilmesi tavsiye ediliyor. Sorarım size, sigortalanmada uluslararası sınır 180 gün, yani 3 ay iken, 20 ay vadeli mal satan bir reel sektörün alacaklarını hangi banka teminat kabul edebilir? Reel sektör, bu tahsilâttan emin değil ki, bankalar olsun.

Şimdi Merkez Bankası’nın matbaayı hesapsızca çalıştırmasından bir adım önce çareler aranıyor. Çünkü bilançoların makyajını akıtırsanız, o sınırın çoktan geçildiği de görülüyor. Ama kâğıt üzerindeki görünümün sürmesi ve piyasanın hareketli gözükmesi lazım.

Ekonomi yönetiminin son bulduğu çare emeklilere yönelik. Belki de borçlu kesimin ağırlığını çocukları olması sebebiyle üzerinde taşıyan bir kesime de darbe vuracak yeni bir hataya hazırlanılıyor.

Emeklilere 10 maaşa kadar faizsiz kredi verilmesine yönelik bir çalışma yürütülüyor. Yapılan açıklamada bu konuda bankalara baskı yapılacağı belirtiliyor. Yeni borçlanmaya, hem de faizsiz para dağıtımına özel bankalar ne der bilmiyorum, ama kamu bankalarının cepheye sürüleceği açık. Bu da zaten dile getiriliyor.

Amacın emeklilerin para sıkıntısını gidermek olduğu belirtiliyor. İşte kırılma noktası da bu. Şayet siz emeklilerin niye para sıkıntısı çektiğini sorgulamak yerine, onlara sorunları öteleyecek, ama sonuçta diğerleri gibi batacak bir öneriyle yaklaşıyorsanız hiçbir şeyden ders almadınız demektir.

Bunun tek bir açıklaması var. 10 maaş kadar borçlan, ödeyemezsen yapılandır, yine borçlan, böylece sen de tam bir kıskaca gir ve diğerlerinin yaptığı gibi bana oy verip seçim kazandır. Çünkü Mayıs 2017 tarihli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre ülkemizde 11 milyon 882 bin 732 emekli var ve hepsi doğal olarak seçmen.

İşte sıkışan iktidar partisi bu yoldan gidiyor ve ne yazık ki Türkiye’de yeni bir batık hikâyesi yazmaya hazırlanıyor. Hem de sadece seçim kazanma uğruna… En acısı da bunu tüm dünya büyük krize kafa yorarken, dünya ekonomisinin durumunu güllük gülistanlık diye nitelendiren Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in patronluğunda yapıyor.

Yani ortada ne inanılan bir üretim ekonomisi stratejisi, ne sorunla yüzleşme arzusu, ne gerçekleri görme isteği, ne de çözüm üretme kaygısı var. Anlaşılan o ki, tek kaygı kazanılması hayati mesele olarak görülen önümüzdeki iki seçim.

İnsanın, Nazım Hikmet gibi ortaya çıkıp ‘Beyler bu vatana nasıl kıydınız’, hatta bir adım öteye geçip ‘nasıl ısrarla kıymaya devam ediyorsunuz’ diyesi geliyor.

Kaynak: Paraanaliz.com-Çetin Ünsalan

Bu Yazıyı Paylaşın