Başkan Erdoğan’ın “Bizim IMF’le işimiz yok, biz bu defteri kapattık. Türkiye’nin IMF ile yolunun kesişmesi söz konusu olamaz!!!” kükremesinin transkripsiyonunu okuyan IMF Türkiye heyetinin derhal bavul toplamaya koştuğu, Dulles Havalimanında hazır bekletilen uçağa yakıt ikmalinin tamamlandığı ve Fon’un Fed’den 100 milyar nakit istediği gel-me-yen duyumlar arasında.
Ama gelecektir, çünkü malum biz sık kandırılan saf insanlarız. Yakında IMF’nin de en kadim dostumuz olduğunu öğreneceğiz.
Hem, Odin aşkına söylesenize bana, niye IMF’den borç almayalım? Mafya mı? Tefeci mi? ABD maşası mı? Evvet…Öyleyse JP Morgan, Morgan Stanley, Wells Fargo ve diğerlerinden de almayın. Onlar maşanın hası. Ben IMF’nin ortağıyım, Yönetim Kurulu’nda üyem var; bir de şakır şakır borç veriyorum hergeleye. Tabii sıkıştığımda biraz cebime canlı indirmelerini isterim.
Aslında Dünya Bankası da IMF’ye benzer bir iş yapar, ama daha sinsi ve art niyetli olduğu için adı o denli kötüye çıkmamıştır, bol kredi alırız. Dünya Bankası’nı 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Büyük Mason Locası, Sebataycılar ve İngiltere Kraliçesi’nin kurduğunu herkes bilir.
NEDEN IMF’yi sevmiyoruz? Çünkü şartlı borç veriyor. Doğru, ama bu şartlar öyle mantıksız şeyler değil ki. Şöyle anlatayım IMF’nin şartlarını:
- Obezsin, kilo ver.
- Her gördüğün tozu burnuna çekmekten vazgeç.
- Pavyonda Leyla Hanım’a para basma.
- O gece barda tanıştığın kişilerle korumasız seks yapma.
- Kredi kartıyla lüks araba alma.
Peki, niye her gittiği yerde halk ve hükümetler IMF’yi linç etmek ister? Çünkü IMF bir yere gittiğinde, orada pavyonda para dağıtmak, korumasız seks yapmak, burna toz çekmek ve obesite Sodom ve Gomorra’dan beter almış başını yürümüştür. Hiç bir bağımlı da tribine karışılmasından hoşlanmaz.
Türkiye de bağımlıdır. Neye bağımlıdır? İnkar ve kibire. İnkar nedir? İçinde bulunduğumuz ekonomik bunalımın kendi ahlatlığımızdan kaynaklandığını kabul etmeyip ona-buna bok atmak. Kibir nedir? ABD-AB ölüm döşeğinde, doların devri kapandı, Hristiyan uygarlığı artık bunadı, sıra bizde, 21cü Yüzyılın parlayan yıldızıyız gibi tezviratla self-hipnoz yapmak.
Yalan mı.. Bittabiki. Hem de kuyruklusu! Size Sedat Ergin’den bir kaç satır nakledeyim:
“Bütün bu sıralamalarda göze çarpan bir nokta, İran’ın 1996’da Türkiye’nin çok gerisinde, 52’nci sırada olmasına karşılık, sonrasında büyük bir atağa kalkması, istikrarlı bir şekilde adım adım yükselerek Türkiye’ye yaklaşması ve ardından Türkiye’yi geçmesidir. İran, genel sıralamada Türkiye’yi 2011 yılında geçerek 17’nciliğe çıkmış. Türkiye o yıl da 19’uncu sırada. İran 2017’de 16’ncı sıraya yükselmişti.
SJR endeksindeki toplam 27 alana bakıldığında, İran, tam 21 alanda akademik yayınlarda ve alınan atıflarda Türkiye’nin önüne geçiyor. Türkiye’nin İran’ın önünde olduğu yalnızca 6 alan var: Sanat-beşeri bilimler, ekonomi, tıp, psikoloji, sosyal bilimler ve veterinerlik… İran, bunun dışında çoğu temel bilimler ve mühendislik gibi alanlarda olmak üzere her alanda Türkiye’yi geçiyor”.
Yuh be! İran lan bu, sokaklarda “Türkiye İran olmayacak” diye haykırdığımız İran, başka İran yok.
Niye IMF kaçınılmaz? Bir kaç nedeni var. Birincisi, ben Başkan Erdoğan’ın sözünün eri bir kişi olduğuna kefilim. Rahip Brunson terör örgütleriyle kirli ilişkileri olan, maklube fetişisti bir keşiştir, öyleyse 12 Ekim’de serbest bırakılamaz ve dolar/TL yine 7! İkincisi, Başkanım “İran’a ambargoları uygulamayacağım” diyorsa, beni dürtseler uygulatamazlar. Hatta, şerefsizim, bir kaç yüzbin doları bavual doldurup American Airlines uçağıyla Tahran’a uçmazsam ne olayım. Ne olayım?
Ehh, tabii kancıklık, kalleşlik, katakullucilik ve üçkağıtçılığın anavatanı olan ABD de bize damardan enjeksiyon yapacak. Halen sendikasyon kredileri için bir yıl vadede LIBOR+275 baz puan, EURIBOR+385 ödüyoruz. Siz bu rakamların ne anlama geldiğini bilmiyorsanız, bankacı bir dostunuza sorun. Tabii, hala konuşacak mecali kalmış birini bulursanız.
İkincisi, özel sektör battı. NOKTA. Dükkanları basıp “zam yapma” demenin bir maliyeti var. Adam elindeki malı tüketince dükkanı kapatacak, çünkü kar etmesine izin vermiyorsun. Bankalar 2 aydır taze kredi vermiyor, vadesi gelenleri topluyor. TCMB kredi eğilim anketine göre, 43Ç’de kesenin ağzını iyice sıkacaklar. Bunun da anlamı şu: Mal alacağım, kredi yok, işçinin maaşını ödeyeceğim kredi yok, ihracat yapacağım teminat mektubu için valdemin nikahı ve 2 adet vesikalık fotosunu istediler…bir de idrar testi. İş makro-dengesizlikten mikro-çatırtıya evrildi mi, Ankara’da bu işi toparlayacak kalibrede eleman yok ki, mecburen IMF’yi çağıracaksınız.
Ama en önemli nedeni en sona bıraktım. Artık sizin sözünüzün bir İran tümeni kadar ederi yok bu fani dünyada. Bütçede GSYİH’nın %10’u kadar fazla ürettim deseniz de millet malum yeriyle güler. Niye mi? Anlatayım:
İşte 2017 Sayıştay raporundan bir kesit:
“Sayıştay tarafından hazırlanan 2017 yılı denetim raporları, kamu kurumlarının nasıl yağmalandığını, bu yağmanın nasıl denetimden kaçırıldığını gözler önüne serdi. 372 kamu kurumunun büyük bir çoğunluğunda “usulsüzlük” tespit eden Sayıştay, kamu kaynaklarından derneklere ve kamu kurumlarına yapılan bağışların ‘gizlendiğini’ ortaya koydu”.
SÖZCÜ’den Çiğdem Toker ekliyor: Sonunda milyonları ilgilendiren konuya dair net bilgiyi Sayıştay raporunda bulduk.
Malum, “dünyanın en büyük havalimanı”, dünyanın en büyük havalimanı olmasına karşın metro ulaşımı olmadan, (daha fenası buna pek de aldırılmadan) 29 Ekim’de açılıyor.
Milyonları ilgilendiren bilgi ise inşaat halindeki Gayrettepe-Yeni Havalimanı metro hattının bitiş zamanı.
O tarih 22 Kasım 2019’muş”.
Yahu, Sayıştay bütçeyi denetlese neler bulacaktı acaba? Sen kendi paranın hesabını bilmediğini gibi, senin adına para harcayanlara da söz geçirmekten acizsin. Dünya sana niye inansın?
ÖNEMLİ NOT: Linkte yer alan Sayıştay açıklamasını da okudum, yukarda yer verdiğim haberle kesitlerini yalanlayan bir ispata ulaşamadım.
Belki doğrudur, bizim IMF parasına ihtiyacımız olmayabilir, ama kefaletine ihtiyacımız olduğu kesin.
Kaynak: paraanaliz.com-Atilla Yeşilada