Her Mükellef Hapsi Tadacak…

Vergi Usul Kanunu’nun “Kaçakçılık Suçları ve Cezaları”nı düzenleyen 359. maddesinde 4369 sayılı Kanun ile 1998 yılında bazı değişiklikler yapıldı. Daha sonra çıkartılan 4444 sayılı Kanun ile 4369 sayılı Kanun’un birçok hükmü düzeltilmiş iken, V.U.K’nun bu maddesine dokunulmadı. 4369 sayılı Kanun ile Vergi Usul Kanunu 359. maddesindeki suçların işlenmesi durumunda, çift defter tutmak dışındaki suçlarda vergi ziyaı yani hazine zararı aranmayacağı gibi suçun işlenmesi için bilerek kullanma (kast) unsuru da aranmayacaktır. Bu yanlış düzenleme, “Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun sahte belge düzenleme ve kullanmada her hesap dönemine 3 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası uygulanır” şeklinde görüş oluşturması ile birleşince, “Vergi Usul Kanunu’na Muhalefet suçundan” vergi mükelleflerine cezaevlerinin kapısı ardına kadar açılmış oldu. Beş yıl üst üste sahte belge kullanan mükelleflere, 25 yıl hapis cezası veren mahkemeler ve mahkeme kararları mevcuttur. Bugün itibarıyla Asliye Ceza Mahkemeleri’nde sonuçlandırmayı bekleyen 70.000’in üstünde dosya olup, sonuçlanan davalarda mahkûmiyet oranının % 60’larda olduğu dikkate alındığında durumun vahameti ortadadır.

Bugün sizlere özellikle sahte belge kullanma suçu isnat edilen mükelleflerin yaşadığı problemleri açıklamak istiyorum.

CEZA HUKUKU NE DİYOR?

Kaçakçılık suçu, kanuni dayanağını V.U.K’un 359. maddesinden alır. Konumuz olan sahte belge kullanma suçu Vergi Usul Kanunu’nun 359 maddesinin (b) bendinde düzenlenmiştir.

 Maddi Unsur

Suçtan söz edilebilmesi için; öncelikle, failin olumlu veya olumsuz bir hareketinin ve bu hareketinin hukuka aykırı bir sonucunun olması gerekmektedir. Yani, maddi unsurun, “hareket + sonuç + nedensellik bağı” şeklinde bir bütün halinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26.09.2019 tarih, 2018/21-396 E. – 2019/567 K. sayılı ilamında; “..Buna göre; gerçek bir muamele veya durum olmadığı hâlde bunlar varmış gibi düzenlenen belge, sahte belgedir. Örneğin, satın alınmayan mal veya hizmetin alınmış gibi fatura düzenlenmesi faaliyeti sahtecilik, düzenlenen fatura da sahte belgedir. Madde metninde sahte belge tanımı yapılırken özellikle belge içeriğinin gerçeğe aykırı düzenlenmesinden bahsedilmektedir. Sahte olarak basılmış ya da mükellefin rızası dışında mükelleften elde edilmiş belgeler de sahte belgedir, ancak bu şekilde maddi olarak yapılan sahteciliklerde dahi sahte fatura düzenleme ve kullanma suçlarının özelliği nedeniyle belgenin, gerçek bir muamele veya durum olmadığı hâlde bunlar varmış gibi düzenlenmesi gerekmektedir.” şeklinde görüşünü ortaya koymuştur.

 Manevi Unsur

Suçun manevi unsuru; failin bu suçu işlerlerken belgenin sahteliğinden haberdar olarak, bilerek düzenlemesi veya kullanmasıdır. Ceza Hukuku’nda bu husus “kast” olarak tanımlanır. Ancak Vergi Usul Kanunu’nda 4369 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra “bilerek” ifadesi çıkartıldığı için, “kast unsuru” aranmamaktadır.

Maliye Bakanlığı, Kanun’un oluşturduğu sorunları görüp, 2001 yılında 306 seri nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’ni yayımlamıştır. Kanun’un oluşturduğu boşluğun Genel Tebliğ ile düzenlenemeyeceği tartışmalarına girmeden, Tebliğ ile yapılan düzenlemenin de sorunları ortadan kaldırmadığını ifade etmek isterim. Bu Tebliğ ile vergi müfettişleri, Ceza Mahkemesi yerine konulmuş, Vergi Usul Kanunu’nun 337. maddesindeki “ceza suçu işleyene verilir” hükmü de dikkate alınmadan, şirketlerin yönetim kurulu üyeleri sanık sandalyelerine oturtulmaya başlanmıştır.

Yargıtay ve Danıştay’ın yerleşik içtihatlarında; sahte belge kullanma suçlaması yapılabilmesi için, “derinlemesine bir araştırma” yapılması gerekliliği ifade edildiği halde, hiç derinlemesine araştırma yapmadan varsayım ve kanaat ile raporlar oluşturulmaktadır. Hatta, mükelleflerin 7143 sayılı Kanun’un matrah artırımından yararlanmış olmaları bile, sahte belgeyi “bilerek” kullanmalarına delil yapılmaktadır.

 İspat

Sahte belge kullanmakla suçlanan mükelleflerin fatura konusu mal veya hizmetin tedarik sürecinden başlamak suretiyle, kendisine ulaştırılmasına kadar geçen iki aşamadaki depolama, nakliye ve mal alımlarına ilişkin belgeleri, gerçekleşen ödemelerin banka kayıtlarını, üretim yapılan bir tesis ise üretim tasdik raporlarını, fiili tüketim belgelerini, enerji sarfiyat belgelerini, personel giderlerini ve sair her türlü belgeyi ibraz ederek sahte olduğu iddia edilen faturanın fiiliyatta sahte olmadığı mal veya hizmet alım satımının gerçek olduğu yönünde olumlu kanaat oluşturmaları gerekmektedir. Aslında mükelleflerin sahte belge kullanmadığını ispat külfetinin olmaması, raporu yazan müfettişlerin bu hususu ispat etmesi gerekmektedir.

ÇÖZÜM…

Hazırlanmakta olan Hukuk ve Ekonomi Reformu paketine, Vergi Usul Kanunu’nun 359. Maddesinde değişiklik yapan düzenlemeler de ivedilikle eklenmelidir.

Ceza Hukuku’nun genel ilkeleri dikkate alınarak; madde metnine “kast” unsurunun yani “bilerek” ibaresinin eklenmesi, ayrıca suçtan hazinenin zarar görmüş olması koşulunun da aranılması gerekir.

Vergi Denetim Kurulu bünyesinde yer alan 8.500 vergi müfettişinin büyük çoğunluğu son bir yıldır; 7143 sayılı Kanun’a göre matrah artırımı yapıp, ödemelerini de eksiksiz yerine getiren mükellefler nezdinde vergi incelemeleri yürütmektedir. Bu vergi incelemeleri sonucunda; Hazine’ye tek kuruş vergi girmeyecek olmasına rağmen, barışalım çağrısına uyarak matrah artırımında bulunan mükellefleri Ceza Mahkemeleri karşısına çıkartmak için yoğun mesai harcanmaktadır.

Elinizdeki bu kadar geniş ve nitelikli kadroyu, devletin vergi gelirlerini artırmak ve vergi kaçağını ortaya çıkarmak için kullanmak yerine; zaten %1.45 olan vergi inceleme oranı ortada iken, mükellefleri hapse attırmak için kullanmanın kime ne faydası olduğunu anlamış değilim.

İncelemelerin verimliliğini ve etkinliğini artırmak için; gerçekte incelenmesi gereken sektör ve mükellefleri pas geçip, verimsiz incelemelere yönelmek insan kaynağının israfı değil midir?

Kaynak: Sözcü Gazetesi-Nedim Türkmen

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/nedim-turkmen/her-mukellef-hapsi-tadacak-6183381/

Bu Yazıyı Paylaşın