Türkiye’nin Sahillerini Bekleyen Tehlike

Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD) Akdeniz Foku Araştırma Gurubu Koordinatörü Cem Orkun Kıraç, Antalya-Gazipaşa ile Mersin Taşucu arasındaki kıyıların Türkiye’deki varlığını sürdüren Akdeniz Foklarının önemli bir bölümünün üreme ve yaşam alanı olduğuna dikkat çekerek, Gazipaşa kıyılarının otellere açılmasının habitat kaybına neden olacağını belirtti. Tüm dünyada 700, Türkiye’de ise 100 civarında kaldığı bilinen Akdeniz Foklarının en önemli yaşam alanlarının başında gelen Gazipaşa kıyılarının korunması gerektiğini dile getiren Kıraç, “Burada en büyük yanlış planlama hatası. Her yer turizm bölgesi olmak zorunda değil. Marmaris, Bodrum, Kuşadası elden gitti. Yanı başındaki Alanya zaten bir turizm merkezi.  Bunlar bize yeterli. Buraları yüzde yüz doldurabiliyor muyuz? Hayır. Yeni otellere ihtiyacımız yok. Bırakın Gazipaşa’nın doğal yapısı korunsun. Çok güzel tarımsal üretim yapılıyor, tarıma yönelik turizm desteklensin. Planlamalar doğanın ihtiyaçları göz önüne alınmadan hep karar vericilerin ve yatırımcıların taleplerine göre yapılıyor. Bu kumsallar Caretta carettalar için 90 milyon yıldır yuvalama alanı. Canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için habitat gereksinimlerine ihtiyaçları vardır ancak bu durum karar vericilerin önüne gelmiyor. Hangi canlı nerede yaşar, gereksinimleri nedir hesaba katılmıyor. Bütün bunlar planlanan alanlarla ilgili ekolojik temelli raporlarda yer alması gerekiyor ancak yer verilmediği için, eksi, yanlış ve yanıltıcı bilgilerle devlet ve toplum yanıltılıyor” görüşünü dile getirdi.

Antalya’nın Gazipaşa ilçesinde bulunan Selinus-Kızılin kıyısının 5 yıldızlı otellere açılarak betonlaşmasına tepkiler sürüyor. İlçe halkı Antalya’nın betonlaşmadan korunabilmiş son kıyılarının da kitle turizmine kurban edilmesini istemiyor. Ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın da onayladığı plana göre yaklaşık 2 kilometre uzunluğundaki Selinus plajında 10 tane otel inşa edilebilecek. Gazipaşa’nın üç parçaya ayrılan, doğal ve tarihi zenginliklerin bir arada bulunduğu kıyı kesiminin ortasında Selinus plajı yer alıyor. Batısında Kâhyalar, doğusunda ise Koru kıyıları uzanıyor. Kıyı ekosistemlerinin yanı sıra İribaş türü (Caretta Caretta) deniz kaplumbağalarının da yuvalama alanı olan bu bölge, aynı zamanda tüm dünyada yaklaşık 700 civarında kaldığı bilinen Akdeniz Fokları’na da (Monachus monachus) ev sahipliği yapıyor.

KIYILAR SADECE İNSANLARIN BEKLENTİLERİNE GÖRE PLANLANIYOR

Türkiye’de bütüncül kıyı planlaması yapılmadan önemli kıyı alanları birer birer yapılaşmaya açıldığı için elde kalan bu son kıyı bölgelerinin önemi daha da artıyor. Gazipaşa Selinus kıyılarıyla ilgili yapılan planlama da Türkiye’nin uluslararası sözleşmeler ve iç hukuk mevzuatı kapsamında korumayı taahhüt ettiği canlı türlerine yönelik herhangi bir koruyucu karar getirilmemesi dikkat çekiyor. Gazipaşa’da insan yaşamıyla ilgili bilinen tarihsel sürecin yaklaşık 10 bin yıllık bir geçmişe sahip. Ancak bugün yok edilmek istenen kıyıların asıl sahipleri yaklaşık 90 milyon yıldır varlığını sürdürmek için bu kumsalları kullanan deniz kaplumbağaları ile Akdeniz fokları.

DOĞAL OLANI YOK EDİP SAHTESİNE MİLYONLAR HARCIYORUZ

Turizm, sanayi, otoyol, konut ve havaalanı gibi yatırımlarda ilk gözden çıkarılan alanlar olan kıyıların geleceği düşünmeden ve plansız biçimde yok edilmesi, Türkiye’nin doğa koruma karnesine de zayıf not olarak ekleniyor. Doğal olanın yok edilip yerine milyonlar harcanarak sahtesinin konulmasının ‘çevrecilik’ olarak sunulduğu bir dönemde doğa koruma çalışmaları da zorlu bir süreçten geçiyor.

SAD-AFAG’DAN CEM ORKUN KIRAÇ’LA GAZİPAŞA KIYILARINI KONUŞTUK

Türkiye’de uzun yıllardır sualtı ve kıyı alanlarına yönelik koruma çalışmaları yürüten ve birçok örnek projeye imza atan Cem Orkun Kıraç, Akdeniz Fokları denilince ilk akla gelen isimlerden biri. Kurucularından olduğu Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD) bünyesinde faaliyet yürüten Akdeniz Foku Araştırma Gurubunun (SAD-AFAG) Koordinatörlüğünü üstlenen Cem Orkun Kıraç’a Gazipaşa kıyılarının neden önemli olduğunu ve otellere açılmasının ne anlama geldiğini sorduk.

ÜREMEK İÇİN SADECE ÜÇ ÜLKENİN KUMSALLARINI SEÇEN BİR CANLI

Bir Akdeniz ülkesi olan Türkiye kıyılarının hem Akdeniz Fokları hem de İribaş (Caretta caretta) türü deniz kaplumbağaları için yaşamsal önemde olduğunu dile getiren Kıraç, tüm dünyada yaklaşık 700, Türkiye’de ise 100 civarında kaldığı bilinen Akdeniz Foklarının en önemli yaşam alanlarının başında Gazipaşa ile Mersin Taşucu arasındaki bölge olduğunu söylüyor. Ancak Cem Orkun Kıraç’a göre bu sahiller caretta carettalar için çok daha önemli. Carettaların tüm Akdeniz’de yalnızca Türkiye ve Yunanistan’daki kumsallar ile Kıbrıs’ın bazı kumsallarında yumurta bırakarak varlığını sürdürebildiğinin altını çizen Kıraç, türün yaşam döngüsünü şöyle anlattı:

‘CARETTALAR 90 MİLYON YILDIR BU KUMSALLARDALAR’

“Caretta carettalar 90 milyon yıldır bu kumsallarda yaşamını sürdürüyor. Yani insanlardan çok daha önceden beri bu kumsallar onların yaşam alanı. Bu canlılar yumurta bırakmak için denizi, ya da kayalıkları kullanamıyor. Yalnızca kumsallara yumurtalarını bırakabiliyor. Erkek bireyler hiçbir zaman karaya çıkmaz. Sadece dişiler yumurtalarını bırakmak için Mayıs-Haziran aylarında çıkarlar ve kumsalda arka yüzgeçleriyle 40-50 cm’lik bir çukur açarak bu çukurlara yaklaşık 100 ila 250 arasında yumurta bırakırlar. Nasıl ki kuşların ana kucağı sıcak karnı ve tüyleridir, memeliler için ana rahmidir, carettalar için de kumsallar ana rahmi gibidir. Türkiye’de 21 tane yuvalama kumsalı var ve bunlar hayati önemde. Çünkü bu canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri bu kumsalların varlığına bağlı. Onlarca ülkenin yer aldığı bütün Akdeniz coğrafyasında yalnızca Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’taki kumsallarda üreyebilmeleri çok özel bir durum. Hâlbuki batı ve orta Akdeniz’de, İspanya’da, Cezayir’de ve Fransa’da çok güzel ve temiz kumsallar var. Neden hiç birine yumurta bırakmıyor? Bu, Türkiye kıyılarının altın gibi, pırlanta gibi kıymetli olduğunu gösteriyor.

‘KUMSALA OTELLER GELDİĞİNDE 90 MİLYON YILLIK DÜZEN BOZULACAK’

Bu canlıların varlığını sürdürmek için habitat dediğimiz yaşam alanlarına gereksinimleri var. Başka türlü yaşayamıyorlar. Burada kumsalın arka planında inşa edilecek oteller alanın habitat yapısını ve karakterini değiştireceği için doğrudan etki dediğimiz sorun ortaya çıkacak. Zaten bu canlılar çok olumsuz koşullarda yumurta bırakıyorlar, yuvaları da insanların ayakları altında, otellerin ve betonun altında yok olup gidiyor. Evrimleşmesi çok eskiye dayanan, 90 milyon yıldır aynı yaşam döngüsünü sürdüren bir canlıyı düşündüğümüzde, elimizde kalan bu son doğal kumsalları korumak zorundayız. Türkiye’de zaten uluslararası sözleşmelere imza koyarak bu canlıları yaşam alanlarıyla birlikte koruyacağına söz vermiştir. Bu son bakir bir iki kumsala oteller girdiğinde, yumurtadan çıkan yavrular denizdeki yakamoza, ay ışığına değil, tersi yöndeki otellerin ışığına, insanların gürültüsüne doğru koşacak. Çünkü bu onların milyonlarca yıllık içgüdüsü. Gece yarısı da yumurtadan çıkabilir sabaha karşı da. Ancak sabah saat 5 olduğunda artık yaşayamaz. Çünkü yırtıcı kuşlar ve yengeçler gözlerini açıp armut gibi toplarlar yavru deniz kaplumbağalarını. Bu yavruların yumurtadan çıkınca kurulmuş oyuncak gibi acele acele denize koşmalarının tek nedeni hayatta kalmaktır. Çünkü her yuvadan ancak bir tane yavru hayatta kalabiliyor. Oteller geldiğinde, 90 milyon yıllık bu düzeni bozacak ve bu canlılar otellerin ışığına doğru koşacaklar.

‘ÜREME ALANLARI HARİTADA KALEM UCU KADAR BİR YER KAPLIYOR’

Türkiye’de birçok kötü örnek gördüğümüz için biliyoruz, bir kumsala oteller yapıldığında artık oraya bu canlılar gelmiyorlar. Denize, ormana, kayalıklara da yumurta bırakamıyor. Bu canlıların yumurta bıraktıkları kumsallara 1/100 bin ölçekli haritalarda baktığınızda bir kalem ucu kadar küçücük bir yeri kaplar. Bu kadar dar bir alanda yumurtluyorlar. Gazipaşa’daki bu kumsallar otellere açılırsa, en başta deniz kaplumbağaları son derece olumsuz etkilenecek.”

GAZİPAŞA-ANAMUR ARASINDAKİ KIYILAR FOKLAR İÇİN HAYATİ ÖNEMDE

Kıyılarda uygulanan plansız ve doğal yaşamı hesaba katmayan projelerin Akdeniz Fokları için de olumsuz etki yarattığına işaret eden SAD-AFAG Koordinatörü Cem Orkun Kıraç, Gazipaşa kıyılarının bu canlılar için önemini ise şöyle sıralıyor:

“Gazipaşa ve Anamur arasındaki el değmemiş kıyıların tamamı Akdeniz Fokları için çok önemli. Türkiye’deki yaklaşık 100 civarındaki Akdeniz Foku, Ege ve Akdeniz’in belirli bölgelerine dağılmış durumda. Marmara Denizi’nde parmakla sayılacak kadar az kaldılar. Karadeniz’de ise en son kayıt 1997’de yapıldı. Bu tarihten sonra Karadeniz’de hiç görülmedi. Türkiye’de Akdeniz Fokları açısından en önemli üç alanı saymamız gerekirse, bu alanların üçü de Gazipaşa ile Mersin Anamur ve Taşucu arasındaki bölgede yer alır. Özellikle Gazipaşa Güney kıyıları. Türkiye’deki Akdeniz Foku varlığının yaklaşık yüzde 40’ının bu bölgede yaşadığını söyleyebiliriz. Çünkü bu kıyılarda insan baskısı fazla değildir ve kilometrekareye düşen insan sayısı diğer yerlere göre çok azdır. Bu nedenle Gazipaşa bölgesi bu canlılar için çok önemli ve kesinlikle betonlaştırılmaması gerekiyor. Bu bölgedeki olağanüstü tarımsal olanaklar değerlendirilmeli ve yerel kalkınma bunun üzerine kurgulanmalı. Bu da harika bir eko-turizm olanağı yaratabilir.”

BAKANLIK BİLİMSEL RAPORLARI ÖZEL FİRMALARA HAZIRLATIYOR

Türkiye’deki korunan alanların yeniden değerlendirilmesinde ve bu alanların yapılaşmaya açılması sürecinde de büyük hatalar yapıldığına dikkati çeken Cem Orkun Kıraç, bu konudaki görüşlerini ise şöyle özetliyor:

 “Bence burada birinci hata şu: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı doğal sitlerin yeniden statü verilmesi için bir çalışma başlattı. Bu çalışmada, korunan alanlar için hazırlanan ‘Dört Mevsim Ekolojik Temelli Araştırma Raporları’ temel alınıyor. Ancak Bakanlık bu raporları kendi bünyesinde görevli ve alanlarında uzmanlaşmış olan deneyimli personel ile hazırlama yerine ihaleler yoluyla özel firmalara hazırlattı. Bu çok büyük bir stratejik hata bana göre. İhaleler daha ucuz fiyatı veren firmalara verildi. İşte dananın kuyruğunun koptuğu yer de burası oldu. Örneğin biz bu alanda çalışan bir STK olarak Muğla için özel bir firma tarafından hazırlanan rapora dayanılarak bütün kıyıların Akdeniz Foku alanı olarak ayrıldığını gördük. Bunun nedenini ve neye dayanarak yapıldığını sorduğumuzda, bize bunun yanıtı ve hazırlanan raporlar verilmiyor.

‘EKSİK, YANLIŞ VE YANILTICI BİLGİLERLE DEVLET YANILTILIYOR’

Bu konudaki bir başka örnek de Antalya’da karşımıza çıktı. Antalya Valiliğine sunulan dört mevsim ekolojik temelli raporun kuşlarla ilgili bölümünde kaya kartalının olmadığı ortaya çıktı. Oysa kaya kartalı için bu bölge en önemli yaşam alanlarını barındırıyor. Toroslar türün ana yaşam alanlarından biri. Bakanlık kendi uzmanları ile zamana yayarak bu çalışmaları yapabilecekken ihaleyle özel firmalara verilmesinin sonucu olarak böyle hatalı bilgilerle sit alanları yeniden sınıflandırıldı. Bana göre burada eksik, yanlış ve yanıltıcı bilgilerle ilgili bakanlık ve devlet yanıltıldı. Eğer bu raporlar alanında uzmanlaşmış bir ekip tarafından ve doğru bilgilerle hazırlanmış olsaydı bugün kamuoyunun tepkisini çeken pek çok doğal alan hassas korunan alanlar statüsünde olacaktı ve yapılaşmaya açılmayacaktı.”

ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER NEDEN UYGULANMIYOR

Gazipaşa örneğinde olduğu gibi Türkiye’nin pek çok bölgesindeki korunan alanlar büyük bir yatırım ve rant baskısıyla karşı karşıya. Ulusal koruma mevzuatı ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler bu süreçte doğayı savunanlar tarafından sık sık gündeme getirilse de uygulamalara pek de yansımıyor. İmar planından yatırım projelerine; bir coğrafyayı planlarken canlıların neden hesaba katılmadığı ve uluslararası sözleşmelerin neden çiğnendiği yönündeki sorumuza da yanıt veren Cem Orkun Kıraç, görüşlerini şöyle açıkladı:

‘TÜRKİYE YA DA BAŞKA ÜLKELER TUTMAYACAĞI SÖZLERİ VERMEMELİ’

“Planlamalar hep insanların, sektörlerin, idarecilerin ve karar vericilerin taleplerine göre yapılıyor. Doğanın ihtiyaçları göz ününde bulundurulmuyor. En temel hata bu. Oysa bir canlının varlığını sürdürebilmesi için yaşam alanına gereksinimi vardır. Bu alanın büyüklüğü ve niteliği canlıların türlerine göre değişir. Örneğin deniz kaplumbağaları çok geniş bir habitata gereksinim duyarlar. Bir canlının neslini devam ettirebilmesi için üremesi, barınması ve beslenmesi gerekiyor. Bütün bunları ancak ihtiyacı olan yaşam alanlarında yapabilir. Bu üç unsur yoksa o canlı varlığını sürdüremez. Türkiye imza koyduğu uluslararası sözleşmelerde sadece canlı türlerini değil, aynı zamanda yaşam alanlarını da koruyacağını taahhüt etmiştir. Yaşam alanlarıyla birlikte koruyacağına söz vermiştir. Bunun anlamı ahde vefadır. Antlaşmaya sadakattir. Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN), Bern Sözleşmesi ve Barselona Sözleşmesi Türkiye’nin imza koyduğu uluslararası sözleşmelerden bazılarıdır. Türkiye veya bir başka ülke, tutamayacağı sözleri vermemeli. Eğer söz vermişse, koruma taahhüdünde bulunmuşsa o zaman da gereğini yerine getirmeli. Türkiye diğer pek çok doğal alan gibi Gazipaşa ve Anamur arasındaki doğal kalmış kıyıları da korumalıdır.”

Kaynak: odatv4.com-Yusuf Yavuz

https://odatv4.com/turkiyenin-sahillerini-bekleyen-tehlike-12062022.html

Bu Yazıyı Paylaşın