Toplum Ne Zaman Uyanır?

Sorunlar oluşmaya başladığında mı; yoksa sorunların zirveye çıktığı zaman mı?  Ya da yıkımdan sonra mı?

Demokrasilerde toplumun uyanması çok önemlidir. İyi ama toplum nasıl uyanacak?

Size bir kaç örnek vereyim:

1-) İkamet ettiğim ATA2 diye eski bir site var. İkamet edenler mesleki olarak oldukça iyi sayılabilecek bir düzeyde. Bu site kooperatif yöntemi ile yönetiliyor; yani seçimler yapılıyor. Bu sitede kocaman bir AVM banka borcuna karşılık satıldı. Bitmiş bir sitede kocaman bir AVM nasıl bir banka borcuna karşılık satılır? Bir kooperatif nasıl ve neden bu kadar borçlanır ve ortak mülkiyeti satabilir? Kısaca ikamet edenlerin büyük çoğunluğu orta sınıf olan bir sitede bile demokrasi ne kadar işliyor, mali durum nasıl hakkaniyet buluyor, anlamak zor.

Siz bunu bir de koca bir ülke için düşünün…

2-) 1991 seçimlerinin ülkemiz açısından önemli bir örnek olduğunu sıkça vermiştim. Rahmetli Demirel’in “Kim ne verirse 5 lira fazlası benden” vaadi en meşhuru olsa gerek. O seçimlere devletin kasasından dağıtılan rüşvet benzeri vaatlerle gidildi. Bu vaatleri gören rahmetli Adnan Kahveci “Bu ülke en az 10 yıl kaybetti” demişti. Ama toplum tercihini tatlı vaatlerden yana kullandı ve acı faturayla da 2001 krizinde yüzleşti.

Bilenler 91’de ülkenin kaybettiğini hemen o gün görmüş, ama toplum acı fatura geldiğinde uyanabilmişti.

3-) 80’li yıllara rahmetli Turgut Özal damga vurmuştu. Yüzde 10 vergi oranı ile yüzde 25 kamu yatırım oranı sağlanmıştı. Başta eğitim olmak üzere genel bir toplumsal değişim yaşandı. Ama toplum bu değişimi ne kadar kavrayabildi? Hatta medya!

Bazı manşetleri hiç unutmam. Nerede ise her gün bir Özal manşeti ile medya farklı bir iş yapıyor gibiydi. Toplum, büyük kısmı çarpıtılmış haberlere maruz kalmıştı.

Ve o büyük değişimin ikinci evresini yaşayamadan bitirdik. 93 ölümleri ile Türkiye büyük treni tamamen kaçırdı.

Özal’ın “Orta-direk” projesi bugün Erdoğan’ın “Taban-direk” projesine dönüştü. Orta sınıf yok edilirken, taban sınıf baş ediliyor. Cahillik cesareti toplumun en büyük gücü haline geldi. Profesörlük bile bir bakıma değersiz görünür oldu.

Toplumda bilgi yerine yalan daha etkin hale geldi. Taban yeni bir kişilik buldu ve bu kişilikle bilgiye-medeniyete karşı hakimiyet kuruyor.

Daha önceleri çok defa tekrarladım, yazdım: İktisadi büyüme sağlarken bile toplumsal (iktisadi) gelişme yakın tarihimizde ilk kez gerilemeye başladı. Mesela yollarımız ve arabalarımız arttıkça magandalarımız daha hızlı çoğaldı.

Okumanın değeri düştü, rantın değeri arttı.

Bilginin değeri yerine paranın değeri konuşuldu.

Dünyanın en iyi okulundaki profesörlük yerine lise öğretmenliğinden fırıncılığa terfi eden girişimcilik tercih edildi.

Bilimden-bilgiden intikam alırcasına tercihler yapılırken, toplum da bu popülizme alkış tutarak ayakların baş olmasını kutladı.

İyi ama nereye kadar sürecek bu gidiş?

Venezuela popülizm sonrası açlık yaşıyor. Ülkeden 3,5-4,0 milyon orta sınıf göç etti.

Arjantin acı reçeteyi kaldıramadı ve yeniden popülizm aramaya başladı. Ve tabii ki yeni bir ekonomik krizle…

Demokrasilerde yeni keşif taban sınıf oldu. Orta sınıf artık tehlikeli sınıf haline geldi. Seçimleri belirleyen yığınlar tabanda.

O nedenle zenginleşmek ve bağımsızlaşmak taban sınıfa oynayan liderlik modelleri için istenmeyen durum haline geldi.

Seçimlerde oy dağılımına bakıyorsunuz ki, krizden en fazla etkilenen kesim yine en fazla oy veren kesim oluyor. Ne kadar çok fakirlik o kadar çok oy; ya da ne kadar yanlış ve yalan, o kadar çok bağlılık ve itaat.

Türkiye gibi sermayesini Devlet Planlama Teşkilatı sayesinde devletçilikte bulmuş toplumlarda  burjuvadan ne beklenebilir?

Hangi uyanışa ayak verdiler? Hangi uyanışla beraber oldular?

Sosyal medyada Prof Dr. Kemal Üçüncü yazdı: “Avrupa’da milli burjuva olmasaydı Rönesans ve Aydınlanma olmazdı. Bizde bu sınıf hiç teşekkül etmedi. Distrübütör sermaye ve zenginler var. Onların da karnı henüz biber közlemekten dürüm yemekten doymadı. Servetlerin kaynağı kamusal yanaşmalıktır.”

Ne talihsizlik!

Evet, toplum istemezse değişimde olmaz. Ama sakın ola bu değişimi A lideri yerine B lideri veya partisi olarak görmeyin. Mesela emeklilikte yaşa takılanlar-EYT diye bir şey var. Siz hiç bu kesimden “Daha çok çalışmak ve  daha yüksek emekli maaşı almak” gibi istek duydunuz mu? Varsa yoksa erken emeklilik isteği…

Oysa çalışmaya ve daha çok kazanmaya ihtiyacımız var. Avrupa 40-45 yıl çalıştıktan sonra emeklilik diyor, biz 25 yıla bile dayanamıyoruz. Hep diyorum ya, bu ülkede çalışanda sürünüyor, emeklide. Oysa bizim çalışanın da emeklinin de kazandığı bir sisteme ihtiyacımız var.

Cari açıksız yıllık yüzde 10-15 büyüme oranları yakalayacak bir ekonomik modeli çok rahat kurabiliriz. Çünkü “Orta Yaş Fırsat” ülkesiyiz.

Ama bunun için Prof Dr. Ömer Dinçer’in 2004-05 yıllarında kısmen uygulamaya çalıştığı bir “Kamu Yönetim Reformuna” da ihtiyacımız var. Hatta çok daha genişine..

Türkiye için “Orta Gelir Tuzağı” içinde olduğu söylemi var. Ama ülkemiz için asıl sorun “Orta Demokrasi Tuzağıdır”. Bu konuda Mehmet Gün”ün yazdığı “Türkiye’nin Orta Demokrasi Sorunları ve Çözüm Yolu” kitabını okumanızı öneririm.

Evet, ne zaman uyanabiliriz? Veya uyanabilecek miyiz?

Çünkü artık çok yoğun bir Milliyetçilik baskısı altındayız. Ama belki de daha fazlası olarak çok yoğun bir din baskısı da yaşanıyor.

En küçük uyarı ve ikaz bile hainlik ile suçlanırken nasıl uyanabiliriz? Aynı liderin yıllar önceki konuşmalarını vermek bile hainlik olarak görülüyor.

Merkez kitle partileri döneminde ekmek sorunu kısmen uyanışta etkili olabiliyordu. Ama artık ideolojik anlayışın hakimiyetinde açlık bile etkili olmuyor.

Bugün ülkemizde her 100 çalışana karşılık 14,7 kişi işsiz. Ve bırakın işsizliğin azalmasını artış devam ediyor. Ama daha 31 Mart seçimlerinde bile görüldü ki, iktidar ortakları kriz semtlerinde daha çok oy alabiliyor.

Din ve Milliyetçiliğin baskın söylemi altında kaybettiğimiz değerleri ve kaçırdığımız fırsatları kim nasıl söyleyebilir ki?

İşimiz epey zor. Bir devletin kurumları ve bir inanışın kuralları alt-üst oluyor. Bu yıkımların maliyetini ne kimse görebiliyor, ne de söyleyebiliyor. Ama fatura ödeme vakti gelince ideolojik bakış etkisi ile geç uyanışın maliyeti de çok ağır olacak.

Bizden uyarı zil sesi, KARAR sizindir.

Kaynak: Karar Gazetesi-İbrahim Kahveci

https://www.karar.com/yazarlar/ibrahim-kahveci/toplum-ne-zaman-uyanir-11051

Bu Yazıyı Paylaşın