Mutfaktaki Yangının Faili Belli

2019’da olduğu gibi bu yıl da hükümet gıda fiyatlarındaki artışı ‘fırsatçılara’ ve ‘istifçilere’ zimmetlemeye çabalıyor.

Gıda fiyatlarındaki artışın temel nedeni yanlış ve yönsüz ekonomi politikalarıdır. Kendi parasının itibarını koruyamayan iktidar, bunun sofraya yansımasını da çaresiz biçimde izliyor. Çaresiz diyorum zira yine ‘elde sopa’ market baskınları başlatıldığında dair bir hükümet iletişimi başlatıldı. Öyle ki vatandaşın doğrudan sofrasını vuran en temel zorunlu tüketim maddelerinin çok yüksek oranda artmasının faturasını, esnafa üreticiye tüccara havale ederek, vatandaşla bu kesimi karşı karşıya getirmek sanıldığı gibi iktidarın yararına değil. Ama çaresiz biçimde bu ipe sarılıyor hükümet.

Geçtiğimiz Cuma günü de ülke çapında tüm camilerde okunması için belirlenen Cuma hutbesi “fahiş kazanç” gibi temalarla bezenmiş, dini nasihatlere ayrılmıştı: “Ticaret hayatında helal haram bilinci” başlığıyla.

“Allah’a ve ahiret gününe inanan bir mümin, işinde ve ticaretinde harama ve gayr-ı meşru kazanç̧ yollarına başvurmaz. Ölçü̈ ve tartıda adaletsizlik yapmaz. Malını satmak için yemin etmez. Karaborsacılık yapmaz, fırsatçı davranmaz. Fahiş̧ fiyatlarla insanları mağdur etmez. Alışverişte fiyatları kızıştırmaz, başkasının pazarlığını bozmaz. Hasılı, dünya hırsına kapılıp da harama bulaşmaz.”

İbadete giden yurttaşlara, hanelerinde karşılaştıkları mutfak yangınının nedeninin ‘dünya hırsına kapılmış bir takım aç gözlü tüccarların’ olduğu yönündeki iktidar tezini dayatmak işe yarar mı bilmiyorum. Ama keşke bu söylevler içinde, dünya hırsına kapılıp harama bulaşan siyasetçiler için de bir hutbe konusu olabilseydi şimdiye kadar.

Gıda fiyatlarına ne oluyor?

TÜİK’in ülke çapında ölçtüğü gıda enflasyonu yüzde 29.

415 kalem mal ve hizmetin bulunduğu TÜFE’de, gıda fiyatlarının hesaplandığı kalem sayısı 120. Meyve sebzeden, et ve süt ürünlerine, bakliyattan yağlara, unlu mamullere işlenmiş veya işlenmemiş gıda kalemlerindeki fiyat değişimleri hesaplanıyor.

Yılın ilk aylarında görülen fiyat artışı yayılımı temmuz ve ağustosta tavan yapıyor; temmuzda 120 gıda ürününden 85’inin fiyat artarken, sadece 20’sinin fiyatı düşmüş, geri kalanları değişmemiş. Bu artan 85 kalem, son 10 yılda görülen en yüksek yayılım. Son 10 yılda temmuz aylarında görülen en yüksek 82 kalem olmuş.

Aynı tablo ağustosta da geçerli; fazlasıyla sert biçimde.

Ağustosta, 120 kalemden 88’i artarken, sadece 16 kalemin fiyatı gerilemiş. Son 10 yıldaki ağustos aylarında en yüksek 77 kalemde artış oluş.

Hani “yaz gelir, temmuz-ağustosta meyve ve sebze bol olur, ucuzlar” diye düşünülen aylarda rekor bir yayılım var. Bu iki ayda düşen sebze meyve fiyatları tersine hızla yükselmiş.

Gıda enflasyonu sadece birkaç üründe sert artışlar olsaydı arızi nedenlerden bahsetmek söz konusu olabilirdi. Ancak yayılım göstergeleri bunun için var; o da genel bir sorun olduğunu söylüyor.

O sorun da Türkiye’de özellikle 2018 ortasından itibaren giderek derinleşen yönsüz ve çerçevesiz bir ekonomi politikasıdır.

2019 yerel seçimleri sonrasında maceracı bir patikaya girerek tüm “deneyleri” hayata geçiren, devasa kredi patlaması ve döviz rezervlerinin sıfırlanarak net rezervlerin negatife çevrilmesini getiren, bu politikanın getirdiği sonuçlar da dengelerin bozulması oldu. Döviz kurları, fiyatlar, kiralar rayından çıktı.

Son 3 yılda enflasyondaki dalgalanma bandının yüzde 20-25’lere kayması, özel olarak da gıda fiyatlarındaki yükselişin vatandaşın yaşamını etkilemeye başlaması ve sofraya yansıması iktidar için de görmezden gelinecek bir durum değildi.

Gıda imalat maliyetlerinin yüzde 40’a yakın arttığı bir yerde, bunun tüketicilere yansıması kaçınılmaz.

Burada komplo aramak, birtakım fırsatçılara, spekülatörlere rol atfetmek hedef şaşırtmaktan başka bir şey değil.

TÜİK’in Üretici Fiyatları Endeksi’ne (ÜFE) bakanlar, son 1 yılda enerji maliyetlerinin yüzde 59 arttığını, elektrik üretim maliyetinin yüzde 48 arttığını görecekler.  TÜİK verileri, her kesimin kahvaltı masasına girebilen ürün olan peynirin ortalama üretim maliyetinin yüzde 68 arttığını söylüyor. Tüketiciye yansıyan ise türlerine göre yüzde 7-34 aralığında artış biçiminde. Yani mevcut seviyeleri bile maliyet artışına göre düşük kaldığını söylüyor. Ama şuna şüphe yok ki; tüketiciye yansıma devam edecek ve artış devam edecek.

Uluslararası emtia piyasasında gıda fiyatlarının arttığı doğru. FAO’nun gıda fiyat endeksine göre son 1 yılda artış yüzde 33. Türkiye tüm gıdasını uluslararası pazarlardan ithal ediyor olsaydı anlaşılabilirdi.

Hatta milli geliri ölçerken, siyasetçilerin işine geldiğinde “satın alma gücü paritesine göre bakalım” dedikleri çıta, Türkiye’nin ucuzluğuna dayanıyor. 100 dolarla uluslararası fiyatlardan satın alınabilecek ürünleri Türkiye’de daha düşük fiyata almak mümkün olduğu için SAGP’ne göre milli gelir yüksek çıkıyor.

Dönelim “uluslararası piyasalarda gıda fiyatları yükseldi o yüzden bizde de öyle oldu” biçimindeki potansiyel bahaneye.

OECD ülkeleri içinde Arjantin ve Türkiye, gıda fiyatları yüzde 10’un üzerinde artan ülkeler. Gelişmiş ülkeler içinde en yüksek ülke olan Almanya’da gıda fiyatları son 1 yılda yüzde 4.5 artmış.  Meksika yüzde 7.9, Kore yüzde 5.6.

Uluslararası hububat ve yağ fiyatlarındaki artış doğaldır ki iç fiyatlarda da etkili. Ama bu denli yüksek artışta temel etki üretim maliyetlerinin artmasından geliyor. Bunun nedeni de makro ekonomi politikasında.

Hiçbir bahane kötü yönetimle ortaya çıkan sofra yangınını örtmez.

Türkiye’de gıda fiyatlarındaki yüksek artışlar da toplamda da tüketici enflasyonu hükümetin eseridir. Kimse başka yerlerde bahane, suçlu, fail, fırsatçı aramasın.

Şimdi, faizi aşağı çekmek için yeni retorik ‘tüm dünyada enflasyon yükseliyor, bizde de öyle. Gıda ve enerjiyi dışarıda bırakan çekirdek enflasyona bakalım’ söylemine döndürülürken, olası bir indirimle kuru zıplatıp (hem de bu dünya konjonktüründe) yeniden maliyet şoku yaratmak, olasılıkla bizi yeni bir patikaya hızla sokacak: yüzde 20-30 enflasyon patikasına.

Kaynak: ugurses.net-Uğur Gürses

Mutfaktaki yangının faili belli

Bu Yazıyı Paylaşın