Mahkemeye Erişim Hakkı ve Hak Arama Özgürlüğü Kısıtlanamaz

T.C.
DANIŞTAY
Onyedinci Dairesi

Esas No : 2015/13451
Karar No : 2016/372
Tarih : 27.01.2016

İÇTİHAT METNİ

İstemin Özeti : İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 05.05.2015 gün (kararda sehven 24.03.2015 yazılmıştır) ve E:2015/389, K2015/1154 sayılı kararının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Yerinde olmadığı ileri sürülen temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi …. Düşüncesi: İstemin kabulü ile Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onyedinci Dairesince dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmeyerek işin gereği görüşüldü:

KARAR :

Dava, mülkiyeti davacıya ait olan ve … Marketçilik Lojistik İnşaat San. ve Tic. A.Ş.’ye kiralanan, İstanbul İli, Zeytinburnu ilçesi, Yenidoğan Mahallesi, … pafta, … ada, … parsel sayılı … Sokağı, No:126/Al adresinde bulunan taşınmazın bodrum kat 1’nolu bağımsız bölümünde bulunan işyerine, iş yeri açma ve çalışma ruhsatı verilmesi talebinin reddine dair Zeytinburnu Belediye Başkanlığının 18.12.2014 günlü, 83913 sayılı işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince, dava konusu işlemin doğrudan kiracıya ilişkin olduğu ve kiracı olan şirket tarafından dava açılması gerektiği gerekçesiyle mülk sahibi olan davacı tarafından açılan davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından hukuka aykırı olduğu keri sürülen kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin Hukuk Devleti olduğu belirtilmektedir. Hukuk Devletinin öğesi olan idarece tesis edilen işlemlerin hukuka uygunluğu ve sonuçta idarenin hukuka bağlılığının yargısal denetimi iptal davaları yoluyla sağlanır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde; iptal davaları, idarİ işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır.

İdarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun yargısal denetim yoluyla sağlanmasının en etkin araçlarından biri iptal davaları olduğundan, iptal davalarında “menfaat ihlali” olarak tanımlanan sübjektif ehliyet koşulunun kişiye bağlı sübjektif hak ihlallerinin giderilmesinin yanı sıra idari işlemlerin hukuka uygunluğunun denetlenebilmesi kapsamında da belirlenmesi gerekmektedir. Davacı ile iptali istenilen idari işlem arasında kurulabilecek bir ilişki veya ilgi menfaat ihlali koşulunun varlığı için yeterlidir. Bu itibarla yargısal kararlarda menfaat ihlali koşulu, davacının idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisinin kurulması gerektiği şeklinde tanımlanmıştır. Ayrıca; bir menfaatin kişisel menfaat sayılabilmesi iptali istenilen işlemin doğrudan doğruya davacı hakkında alınmasını gerektirmemektedir.

Dosyanın incelenmesinden, İstanbul İli, Zeytinburnu ilçesi, Yenidoğan Mahallesi, … pafta, … ada, … parsel sayılı … Sokağı, No:126/Al adresinde bulunan davacıya ait 2. bodrum kat (dükkana ait depo, sığınak ve kömürlükler), 1. bodrum kat (l’nolu dükkan ve kapıcı dairesi), zemin kat (2 ve 3 nolu dükkan + asma kat), 1, 2, 3 nolu katlar (dörder adet daire) ve Ç.A.P’den oluşan taşınmaza ilişkin 20.06.1991 tarihli yapı kullanma izin belgesi bulunduğu, binanın çatı arası piyesinde büyüme yapılarak tabliye betonunun atıldığının tespitine ilişkin İ4.08.1998 ve 01.03.1999 tarihli yapı tatil tutanaklarının düzenlendiği ve yapının üzerinde ruhsat harici ilave çekme kat yapıldığından bahisle 1999 yılında idari para cezası ve 3194 sayılı Kanunu’nu 32. maddesinin uygulanması yönünde encümen kararı alındığı, bodrum kat 1’nolu bağımsız bölümünün … Marketçilik Lojistik İnşaat San. ve Tic. A.Ş.’ye kiralandığı, kiracının işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı verilmesi talebinin 12.11.2014 gün ve 75421 sayılı işlem ile “söz konusu yapıda Ç.A.P’nin tam kata çevrilmesi ve üstüne ilaveten kat atılmış olması binayı statik açıdan etkileyeceği aynı zamanda mevcut haliyle tasdikli projesine uygun olmadığı” belirtilerek reddedildiği, davacı tarafından yapılan başvurunun da davalı idare tarafından “binanın depreme dayanıldı raporunun alınması gerektiği” belirtilerek reddedilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Mülkiyet hakkı Anayasanın 35’inci maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek-1’Nolu Protokolünün 1. maddesinde koruma altına alınan temel haklardan olup bu hakkın kullanımına ilişkin müdahalelere ilişkin olarak hak sahibinin Anayasanın 36’ncı maddesinde yer alan “hak arama hürriyeti” ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1. maddesinde yer alan “adil yargılanma hakkı” kapsamında mahkemelere başvuruda bulunmak ve hukuki korunma isteme hakkına sahip olduğu açıktır.

Söz konusu hakkın yorumlanması, hayata geçirilmesi anlamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları referans olarak görülmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da görüleceği üzere adil yargılanma hakkının sağlanmasında tarafların mahkemeye erişim hakkının sağlanması hususu önem arz etmektedir. Mahkemeye erişim hakkı konusunda, yargı yolunun bulunmaması ve yasal yollarla doğrudan engellenmesi hususları hak ihlali olarak kabul edildiği gibi, usul kurallarının katı yorumlanması durumunda da, dolaylı bir şekilde mahkemeye erişim hakkının kısıtlanmasının gündeme geldiği, bunun da hak ihlali kapsamında değerlendirildiği görülmektedir. Mahkeme “Stubbing ve Diğerleri ile Birleşik Krallık” kararında süre açısından, “Winterwerp ile Hollanda” kararında dava açma ehliyeti konusunda yapılan değerlendirmelerin mahkemeye erişim hakkının özünü zedelediğini ifade etmiştir. Diğer taraftan, “Moldovan ve diğerleri ile Romanya” kararında ise mahkemeye erişim hakkının teoride tanınmasının yeterli olmadığını, bu hakkın ulaşılabilir ve etkili olmasının aranması gerektiğini belirtmiştir.

Anayasa Mahkemesinin 29.01.2009 tarihli, 27125 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 06.11.2008 tarihli, E:2004/95 K:2008/156 sayılı kararında söz konusu madde değerlendirilmiş; hak arama özgürlüğünün, kendi başına bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden yararlanılması ve bu temel hak ve özgürlüklerin korunması konusunda en etkili güvencelerden birisi olduğu ifade edilerek, hak arama hürriyetinin adil yargılanmanın ve diğer hak ve özgürlüklerin sağlanmasının öncül koşulu olduğu belirtilmiştir.

İdari işlemlerin yargısal denetiminde işlemi tesis eden makam olarak kamu idareleri davalı konumunda yer almalarına rağmen, söz konusu idari işlem ile farklı bir statü sahibi olan üçüncü kişiler, idari işlemin hukukiliğini koruması ya da iptali sonucunu doğuracak yargı kararından, davalı konumundaki idarelerden daha fazla etkilenebilmektedirler. Bu açıdan idari yargı merciileri önündeki uyuşmazlıklarda, üçüncü kişilerin, başkası adına tesis edilen bir idari işlem konusunda hak arama özgürlüğünün temin edilememesi, bir başka ifadeyle mahkemeye erişim hakkının kısıtlanması söz konusu olabilecektir. Bu şekilde yapılacak bir yorum, yukarıda yer alan düzenlemelere ve Mahkeme kararlarına aykırılık teşkil edecek, mahkemeye erişim hakkının özünü zedeleyecektir.

Benzer bir uyuşmazlıkta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince “Menemen Minibüsçüler Odası ile Türkiye” kararında; Menemen Minibüsçüler Odasının hakkında tesis edilen idari işlemler konusunda açılan iki farklı davada; ilk davada temyiz aşamasında sınırlı savunma yapabilmesi ve esasa ilişkin görüşlerini dile getirememesi, ikinci davada ise dava dışında kalması ve davalı Valilik tarafından kanun yoluna başvurulmaması nedenleriyle, kendisini savunamadığı sonucuna varılarak, başvuranın mahkemeye erişim hakkından yoksun bırakıldığına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmiştir.

Sonuç olarak, bahsi geçen düzenlemelerde yer alan ve Anılan Mahkeme kararlarıyla da yorumlanan adil Yargılanma hakkının uygulanabilir ve etkili olarak hayata geçirilmesi adına, hak arama özgürlüğü ve mahkemeye erişim hakkının, idari eylem ve işlemden doğrudan etkilenen kişiler açısından da temin edilmesi bir gerekliliktir.

Belirtilen değerlendirmeler ışığında uyuşmazlık incelendiğinde; davacıya ait olan ve sözleşme ile kiraya verilen taşınmazın bir bölümünde ticari faaliyette bulunulabilmesi için gerekli olan işyeri açma ve çalıştırma ruhsan verilmemesine ilişkin işlemin iptali istemiyle taşınmaz maliki tarafından dava açıldığı, Mahkemece, davanın ehliyet yönünden reddine karar verildiği görülmektedir.

Bu durumda, davacıya ait olan taşınmazın bir kısmım oluşturan işyerine imara aykırılıktan bahisle işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı verilmemesine ilişkin olarak tesis edildiği anlaşılan işlemin, taşınmazın bir kısmının ticari amaçla kullanılmasının engellenmesi sonucunu doğurması ve taraflar arasındaki kira sözleşmesinin yerine getirilememesinden kaynaklı olarak davacının maddi kayba uğramasına yol açacağı hususları da göz önünde bulundurulduğunda, davacının mal varlığım olumsuz olarak etkileyen işlemin iptalinden davacının doğrudan etkileneceği açık olup, davacının dava açma ehliyeti bulunduğunun kabul edilmemesi halinde ise mahkemeye erişim hakkının ve hak arama özgürlüğünün kısıtlanacağı görüldüğünden, davacının, dava konusu işlemin iptali istemiyle açtığı davada korunması gereken meşru ve güncel menfaat bağı olduğunun kabulü ile, uyuşmazlığın esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken, davacının ruhsat istenen şirketin sahibi veya ortağı olmadığından bahisle davanın ehliyet yönünden reddi yolunda verilen Mahkeme kararında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.

SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca davacının temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmediğinden 45,60- TL yürütmenin durdurulması harcının davacıya iadesine, 2577 sayılı Kanun’un 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde Danıştay’da kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 27.01.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Bu Yazıyı Paylaşın