Düğün Sırasında Takılan Ziynet Eşyaları Kadının Kişisel Malı Sayılır

 

T.C.
YARGITAY
Üçüncü Hukuk Dairesi
Esas No : 2016/1059
Karar No : 2016/2017
Tarih : 17.02.2016
ÖZET :
  • DÜĞÜNDE TAKILAN ZİYNET EŞYALARIN AYNEN İADESİ
  • DÜĞÜN SIRASINDA TAKILAN ZİYNET EŞYALARI
  • DÜĞÜNDE TAKILAN ZİYNET EŞYALARINI DAVALI ERKEĞİN ALMASI

 

İÇTİHAT METNİ

DAVA :

Taraflar arasındaki ziynet eşyası alacağı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR :

Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 17.12.2012 tarihinde evlendiğini, ilk günden itibaren düğünde takılan takıların davalının annesi tarafından alındığını, kısa bir süre müvekkili elinde kalan ziynetlerin sözlü ve fiziksel şiddet neticesinde zorla elinden alındığını, davalı tarafından sadece müvekkilin ailesi tarafından takılan takıların iade edildiğini, diğer ziynet eşyalarının davalı da kaldığını belirterek fazlaya dair hakların saklı kalması kaydıyla ziynet eşyalarının aynen iadesine mümkün değilse bedellerinin dava tarihinden yasal faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde; altınların evliliğin ilk günlerinde davacıya teslim edildiğini, bu tarihten itibaren davacının kullanımında olduğunu, iddia edilen altınların niteliklerinin belirtildiği kadar olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; davaya konu altınların davalı tarafından alınarak davacıya iade edilmediğinin ispatlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava; düğünde takılan ziynet eşyalarının aynen iadesi; bunun mümkün olmaması halinde değerinin nakden tahsili istemine ilişkindir.

Kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyaları, kim tarafından, kime takılırsa takılsın, kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı sayılır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca; Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer.

Somut olayda; tarafların 15.12.2012 tarihinde gerçekleşen ve Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2013/6 esas 2013/375 karar sayılı dosyasına konu tartışma ve basit yaralama olayı sebebiyle ayrıldıkları, olay günü davalının Polis Merkezinde alınan ifadesinde “eşim altınları alıp Harmancık ilçesine gideceğini bildiğim için bende kendisinden altınların yerini sordum, o da bana insan gibi sorsan derdim dedi, bende kendisine insan gibi soruyorum dedi, daha sonra bana altınları verdi” şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmaktadır.

Böylelikle davalının altınları aldığını ikrar ettiği, her ne kadar tanık beyanlarına göre bu tarihten sonra bir süre daha birlikte yaşadıkları belirtilmiş ise de bu süre içerisinde ziynet eşyalarının davalı tarafından davacıya iade edildiği ispatlanamamıştır.

O halde, mahkemece; düğünde taraflara takılıp da davacıya iade edildiği ispatlanamayan altınlar hakkında davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ :

Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 17.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Bu Yazıyı Paylaşın