Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz Kocaeli’de yaptığı konuşmada bir ifade kullandı. Döviz ihtiyacımızın azaldığını, dövize erişimimizin de arttığını söyledi. O vakit bu parayı nereden bulduğumuzu hatta paranın nerede olduğunu da söylemesi gerekiyor.
Çünkü Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in defalarca tur attıktan sonra olası bir takım işbirliği anlaşmalarının dışında bir para getiremediğini biliyoruz. Bununla birlikte cari açıktan kısa vadeli dış borca kadar sürekli döviz ihtiyacımızı arttıran bir grafik söz konusu.
En son 270 milyar dolara kadar ulaşan bir yıl içinde bulmamız gereken para gerçeği varken, döviz rezervleri sürekli erirken, reel sektörün ihracat gelirlerini TL’ye çevirip, bir de kur riski bindirirken ve kuru yurtdışında rekabet edemez boyuta ulaştırmak için para harcarken döviz ihtiyacımızın azaldığını hangi gerekçelerle söylediğini de açıklaması gerekmez mi?
Eksi 60 milyar doların üzerine çıkmış rezerv gerçeği ortadayken, Cevdet Yılmaz hangi donelerle sürekli para girişi olduğundan söz ediyor. Madem para girişi var, o zaman o paraların nerede olduğunu da açıklamak gerekiyor.
Çünkü ortada ya çok büyük bir kaçak var ya da gelen giden işimizi görecek rakamlarda bir para yok. Şayet böyle bir para yoksa döviz ihtiyacımız azalmaz. Aksine ithalata bağlı üretim yapımız nedeniyle döviz karşısında TL maliyetlerinin sürekli arttığı bir dönemdeyiz.
Yok gerçekten para giriyorsa bu paralar nerede? Çünkü resmi kaynak olan rezervlerdeki dramatik düşüşler ve erime bize paranın kasaya girmediğini gösteriyor. Hatta işin bir kaç boyutunu daha açalım.
Gaye Erkan’ın Merkez Bankası Başkanı olduğu süreçte ortaya koyduğu bir ifade var. Demişti ki, yabancılar Türkiye’ye girmek istiyormuş, biz de bunu sümen altında bekletiyormuşuz. Peki nerede o yatırımlar. Para gelmesini umduğumuz bir süreçte Suudi yatırımcının bile Türkiye pazarından çıktığını unutacak mıyız?
Tüm baskılara rağmen 185 milyar doların altına inmeyen ve aslında nakit olarak da böyle bir paranın olmadığını, her şeyin bir dijital rakamdan ibaret olduğunu bilen bizler için şunu da açıklayabilir mi? Madem bu kadar her şey yolunda döviz mevduat hesapları neden erimiyor?
Hatta madem 270 milyar dolarlık kısa vadeli borç ödemesini problem olmaktan çıkaracak kadar bir para girdi, neden dolar / TL kuru aleyhimize yukarı yönlü hareket ediyor? Gerçekten para bulundu mu?
Peki paraya ulaşma rahatlığı içindeysek, neden sürekli özelleştirilen mal varlıklarına, arsalara, binalara şahit oluyoruz? Varlık Fonu’ndaki kamu hisselerinin ne kadarı, ne oranda teminat gösterilmiş ve bağlanmış halde?
Günün sonunda para bulmadığımız ve bunu tersine çevirmek için de dişe dokunur bir şey yapmadığımızı herkes biliyor. Nebati döneminin akıl dışı yaklaşımlarını terse çevirmek bunun için yeterli değil. Ortaya ekonomiye dair gerçek bir projeksiyon konulması gerekiyor.
Tüm bunları alt alta koyduğumuzda, reel sektöründen vatandaşına herkes yakınırken, kamu bütçesi 12 trilyon TL’ye çıkarılmışken, insanların açlık seviyesinin altındaki maaşlarına bile dolaylı vergilerle göz dikilmişken, paralar nerede?
Aslında ortada para falan yok. Şimşek’in de para bulamadığını, bulunan paraların da sürdürülebilirlik ve yeşil ekonomi esaslı projelerden kaynaklı olduğunu, onların da ihtiyacın çok altında olduğu gibi, bu alanlar dışında kullanılamayacağını herkes biliyor.
Sonuç para yok. Peki bu açıklamalar ne anlama geliyor? Para bulunamadığı için yiğitlik bizde kalsın oynanıyor. Tıpkı Nasreddin Hoca fıkrası gibi. Hoca eşekten düşmüş, çevredekiler gülünce de söylenmiş: Zaten inecektim.