EYT; yani emeklilikte yaşa takılanlar… Yıllardır bir mücadele veriyorlar ve neredeyse duvara karşı konuşuyorlar. Herkes bu kesimi erken emeklilik isteyenler zannediyor. Herkes derken, buna bilhassa iktidar da dahil.
Seçim dönemlerinde sorun yaşadıkları kabul edilen, durumlarını bıkmadan, uslanmadan anlatan bu insanlar, sonrasında unutuluyor ve konuşmalar bir sağırlar diyaloğu haline dönüşüyor. Tek fark, sağırı oynayanın EYT’liler dışındakiler olması…
Dinleyen herkes hak veriyor, ama sonra yapılan açıklamalara bakıyorsunuz yine erken emeklilikten bahsediliyor. Meclis’in açılmasıyla bu konunun gündeme geleceğiyle ilgili umut doğmuşken, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada, iktidarın geleneksel red vurgusunu tekrarladı.
Hem de böyle bir konunun gündemlerinde olmadığının altını çizerek… Oysa eğer Meclis’e sunulmuş bir yasa teklifi varsa, bunun gündemde olmaması diye bir durum olamaz. Üstelik gerekçenin de bütçeye yaratacağı ek maliyeti dikkate almak üzerinde odaklanması, ayrı bir dram.
Görüyorum ki, yıllardır bu insanların verdiği hak mücadelesine rağmen, konu ya anlaşılamıyor ya da ısrarla anlaşılmak istenmiyor. O zaman ben tekrar anlatayım.
Bu konunun, erken emeklilik talebiyle ilgisi yok. En basit anlatımıyla dünya hukuk tarihine geçecek bir garabet söz konusu. Çünkü yasayı geriye doğru işlettiler. Bir hukuk devletinde bunun olması, kazanılmış hakların gasp edilmesi, kabul edilebilir bir durum değildir.
Olayın kökeni 1999 yılındaki 4447 nolu yasal düzenlemeye dayanıyor. Eski yasaya göre çalışma hayatına başlamış, yükümlülüklerini yerine getirmiş, talepleri de buna dayanarak emeklilik olan hak sahiplerinden bahsediyoruz. 1999 yılında çıkan ve emeklilikte kademeli sistemi getiren yasa ve 2008 yılında tekrar çıkarılan 5510 sayılı yasayla mağduriyet yaşar hale geldiler.
Zamanında kaynak dosyası hazırlayarak da iktidara gittiler; ama bugüne kadar yanlış anlaşılmaktan ya da özellikle yanlış tanımlanmaktan başka bir sonuçla karşılaşmadılar.
Yani iş hayatına başlarken, ‘şu kadar yıl çalış, şu kadar prim öde’ diyerek devletle anlaşma yapıyorlar. Yükümlülüklerini yerine getiriyorlar. Ama yasa geriye işletilerek kazanılmış hakları gasp edilirken, bir de sanki erken emeklilik istiyorlarmış gibi tepkiyle karşılaşıyorlar.
Üstelik çalışamadıkları için mağdur da oluyorlar. Devlete sorarsanız genç, işverene sorarsanız yaşlılar. Çalışmaya kalktıklarında ise, emekliliğe ulaştıklarında alacakları maaşın düşmesi sonucuyla karşılaşıyorlar. Şimdi bu insanlar ne yapsın?
Yükümlülüğünü yerine getirmiş emekli olacak. Bir yasal düzenleme yapıyor ve hukuk kavramını çiğneyip, kanunu geri işleterek hakkını gasp ediyorsunuz. Bunu dile getirdiklerinde ‘bunlar erken emeklilik istiyor’ diye tavır takınıyorsunuz. Yetinmiyor bir de GSS olarak bilinen işsizden istenen genel sağlık sigortası primi talep ediyorsunuz.
Beklemeye kalksa ve şanslıysa iş bulduğunda da emekli olduktan sonra alacağı maaşı tırpanlıyorsunuz. Söylesenize bu işin neresinde adalet buluyorsunuz? Yasa çıktığında 5 milyon kişinin hakkı gasp edildi. Yıllar içinde süresi gelip de emekli olanlarla 3 milyon civarına düştü.
Fakat bir tarafta gasp edilen hakları, öte tarafta hak ettiği halde kaynak sorunu olarak görülen ve yetkili kademelerde ‘erken emeklilik talebi’ olarak suçlanan bir kesimden, iktidar eliyle oluşturulan sosyal bir yaradan bahsediyoruz.
Bu duvara karşı diyoloğun, Türkiye’ye anlattığı çok şey var: Hak gaspı, kanunu geriye işletme, yıllarca bu ülkeye emek vermiş ve emeklilik hakkı kazanmış kişiler mağduriyetini dile getirdiğinde avanta bekliyor muamelesi yapma, yaşam hakkını elinden alma, çalışırsa, ikinci kez mağdur etme, çalışmazsa salma sağlık sistemine para isteme…
Ve şimdi gelinen noktada ülkeyi yöneten kabinenin gündeminde yoklar, bütçeye de ayrıca bakmak gerekir öyle mi? Hem de muhalefet partileri bu konuyla ilgili yasa teklifi vermişken… Ayıptır…
Kaynak: paraanaliz.com-Çetin Ünsalan