T.C. | YARGITAY
İkinci Hukuk Dairesi |
||||||||||
Esas No | : 2014/9016 | ||||||||||
Karar No | : 2015/5407 | ||||||||||
Tarih | : 24.03.2015 |
İÇTİHAT METNİ
DAVA ve KARAR :
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davalı banka tarafından, ipoteğin kaldırılması kararı yönünden temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 24.03.2015 günü temyiz eden davalı Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş vekili Av. A. R. ve karşı taraf davacı F. K. vekili Av. H. A. geldiler. Davalı İ. K. mirasçıları gelmedi. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Aile konutunun, hak sahibi eş tarafından devri ve konut üzerindeki hakların sınırlandırılması, diğer eşin açık rızasına bağlıdır (TMK m. 194/1). Bu rıza alınmadan konutla ilgili yapılan tasarruf işlemi geçersizdir. Bu geçersizliği, rızası gereken eş, konutun bu vasfını devam ettirmesi koşuluyla ancak evlilik birliği süresince ileri sürebilir. Evlilik ölümle veya boşanma yahut da iptal kararıyla sona ermiş ise, Türk Medeni Kanunun 194. maddesinin “aile konutuna” sağladığı koruma da sona erer ve rıza alınmadan yapılan tasarruf işlemi yapıldığı andan itibaren geçerlilik kazanır. Davacı ile aile konutu üzerinde ipotek tesis ettiren eşi İ.’in evliliği, İ.’in yargılama devam ederken 31.05.2012 tarihinde ölümü ile sona ermiştir. Evlilik ölüm ile sona erdiğine göre dava konusu taşınmaz aile konutu olma niteliğini kaybetmiştir. Diğer bir ifadeyle evliliğin sonlanmasıyla aile konutu ile kira sözleşmesini feshetme, devretme ve üzerindeki hakları sınırlandırmaya ilişkin kısıtlama “kendiliğinden” ortadan kalkar. Bu husus gözetilerek konusuz kalan dava hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde karar verilmesi gerekirken, Türk Medeni Kanununun 194. maddesine dayanılmak suretiyle yazılı şekilde “ipoteğin kaldırılmasına” karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ :
Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, duruşma için taktir olunan 1.100,00 TL. vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı bankaya verilmesine, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oyçokluğu ile, karar verildi. 24.03.2015 (Salı)
KARŞI OY YAZISI
Davacı kadın, eşi adına kayıtlı olan dava konusu taşınmazın aile konutu olduğunu, açık rızası alınmadan, davalı banka lehine ipotek tesis edildiğini, davalı bankanın ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile icra takibi başlattığını belirterek eşi ve lehine ipotek tesis edilen banka aleyhine, ipoteğin kaldırılması ve taşınmazın tapu kaydına aile konutu şerhi konulması için dava açmıştır. Yargılamanın devamı sırasında davalı erkek eş 31.05.2012 tarihinde ölmüş, mirasçıları davaya dahil edilmiş, yargılama sonunda, ipoteğin kaldırılmasına, davalı eşin ölümü sebebiyle aile konutu şerhi konulması davası konusuz kaldığından, bu konuda karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiş olup; karar davalı banka tarafından temyiz edilmiştir.
İpotek tesis edildiği sırada, dava konusu taşınmazın aile konutu olduğu tartışmasızdır.
“Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz” (TMK.m.194/1).
“Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklemek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir; mal rejimi sözleşmesiyle kabul edilen başka düzenlemeler saklıdır” (TMK.m.240/1). “Haklı sebeplerin varlığı hâlinde, sağ kalan eşin veya ölen eşin yasal mirasçılarının istemiyle intifa veya oturma hakkı yerine, konut üzerinde mülkiyet hakkı tanınabilir” (TMK.m.240/3).
“Eşlerden birinin ölümü hâlinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; sağ kalan eş, bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir (TMK.m.652/1). “Haklı sebeplerin varlığı hâlinde, sağ kalan eşin veya mirasbırakanın diğer yasal mirasçılarından birinin istemi üzerine, mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınmasına da karar verilebilir” (TMK.m.652/2).
Evliliğin, boşanma veya iptal kararıyla sona ermesi ile eşlerin birinin ölümü sebebiyle sona ermesinin, hukuki sonuçları farklıdır. Zira, evliliğin ölümle sona ermesi durumunda sağ kalan eş mirasçı konumundadır. Diğer durumlarda ise eşler birbirine mirasçı olamazlar.
Eldeki davada, yargılama sırasında davalı erkek eş ölmüş, bu sebeple evlilik sona ermiştir. Ancak, “sağ kalan eş” konumundaki davacı kadın eşin miras hakları devam etmekte, ayrıca Türk Medeni Kanunun 240 ve 652. maddesinde aile konutuyla ilgili kendisine tanınan yasal hakları bulunmaktadır.
Sağ kalan eşin, bu düzenlemelerde yer alan hakları için ayrıca bir dava açması zorunlu olmayabilir. Çünkü sağ kalan eş ve diğer mirasçılar, dava açılmadan yasal düzenlemeye uygun şekilde mirası taksim edebilirler. Rızaya dayalı miras taksimi olmaz ise sağ kalan eş, aile konutuyla ilgili kendisine tanınan yasal haklarını kullanmak için her zaman diğer mirasçılara karşı da dava açabilir. Bu sebeple, dava konusu taşınmazın aile konutu niteliği, davacı kadın eş açısından, eşinin ölümünden sonra da devam etmektedir. Dolayısıyla, Türk Medeni Kanununun 194, 240 ve 652. maddelerindeki açık düzenlemelere göre, aile konutuna sağlanan koruma da sona ermemiştir.
Davacı kadın eşin davadaki hukuki yararı devam etmektedir. Çünkü sağ kalan eşin aile konutunu, ipoteksiz şekilde terekeye döndürme hakkı vardır. Oysa, davasının reddedilmesi halinde, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan icra takibi devam edecek, taşınmaz satılacak ve davacı kadın eş aile konutundan kaynaklanan yasal haklarını kullanabilme olanaklarından yoksun kalmış olacaktır.
Öte yandan; davalı banka, davacı kadından muvafakatname almak istediğine göre, taşınmazın aile konutu olduğunu bilmektedir. Ancak; davacı kadın eşin, okuma yazma bilmediği de anlaşılmaktadır. Davalı banka tarafından, davacıdan ipotekle ilgili rıza alındığı iddiasıyla dosyaya sunulan ve davacının parmak izini içeren muvafakatname, işlem tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 297. maddesine uygun düzenlenmemiştir. Bu durumda, Türk Medeni Kanununun 194/1. maddesinde emredildiği şekilde, davacı kadının ipotek için açık rızasının alındığından söz edilemez. Diğer yandan, davalı bankanın basiretli davranmadığı da anlaşılmaktadır. Bu sebeple, muris (ölen eş) tarafından, 10.01.2008 tarihinde tesis edilen ipotekle ilgili yapılan tasarruf işlemi geçersizdir. Eşin ölümüyle de işlem geçerli hale gelmez. Mahkemece davanın kabulüyle ipoteğin kaldırılmasına karar verilmesi doğrudur.
Yukarıda açıklanan sebeplerle, temyiz edilen hükmün onanmasına karar verilmesi gerekirken, bozulmasına karar verilmesi yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.