Araştırmacılar iyilik yapmanın insanları daha iyi ve sağlıklı hissettirdiği sonucuna vardı. Bilimadamlarına göre insanoğlu tür olarak hayatta kalmasını ve evrimini buna borçlu. İyilik doğuştan gelen bir davranış biçimi.
San Diego’daki California Üniversitesi psikoloğu Michael McCullough, iyiliğin tıpkı öfke, heves, keder ya da intikam arzusu gibi yerleşik özelliklerden biri olduğu görüşünde. ‘‘Yabancıların İyiliği’’ adlı bir kitap çıkarmaya hazırlanan McCullough, bunun aynı zamanda en hafife aldığımız özelliğimiz olduğunu söylüyor.
Son dönemde insanın iyiliği konusunda bilimsel araştırmaların sayısı artıyor ve bilimadamları bu konuda insanoğlundan övgüyle söz ediyor.
Oxford Üniversitesi İyilik Laboratuvarı (Kindlab) araştırma müdürü antropolog Oliver Curry, ‘‘İyilik, dinden çok daha eski ve öyle görünüyor ki evrensel’’ diyor.
İyiliğe diğer bütün özelliklerden daha çok önem veriliyor
Bilimadamları yaptıkları bir çalışmada katılımcılara hangisinin kendileri için daha önemli olduğunu sordu. Buna göre iyilik ya da kibarlık; hedonizm, heyecan verici bir hayata sahip olmak, yaratıcılık, hırs, gelenek, güvenlik, itaat, sosyal adalet aramak ve iktidar peşinde koşmak gibi seçeneklerin hepsini geride bıraktı.
Curry, ‘‘İyiyiz çünkü doğru koşullar altında hepimiz iyi olmanın yararını görüyoruz’’ dedi.
Duke Üniversitesi evrim antropoloğu Brian Hare, aynı zamanda ‘‘En Dost Canlısı Olanın Hayatta Kalışı’’ adlı kitabın yazarı. Hare, ‘‘Bir türün hayatta kalmasını incelediğimizde iyiliğin ve arkadaş canlısı olmanın önemli payı olduğunu görüyoruz’’ diyor.
Hare, iyilik ve işbirliği yapmanın bakterilerden çiçeklere ya da primatlara kadar birçok tür için geçerli bir özellik olduğunu söylüyor ve ‘‘Ne kadar çok arkadaşınız olursa o kadar çok kişiye yardım edersiniz, o kadar da başarılı olursunuz’’ diyor.
Cüce şempanze de denilen bonoboları ve diğer primatları inceleyen Hare, yabancılara saldıran agresif şempanzelerle yabancılara yardım eden bonoboları karşılaştırdığında erkek bonoboların eş bulmada erkek şempanzelerden daha başarılı olduğunu gözlemlemiş.
Bonoboları istisna olarak gören McCullough birçok hayvanın yabancılara karşı değil; yalnızca yakın akrabalarına karşı iyi olduğunu söylüyor. McCullough’a göre bunun nedeni insanı diğer türlerden ayıran en önemli özellik, yani mantık yürütmesi.
McCullough, ‘‘İnsanlar, yakın akrabalarımızla yabancılar arasında çok da fark olmadığını ve bir gün onlara karşı iyi olursak yabancıların bize yardım edebileceğini anlamış’’ diyor.
McCullough’a göre mantık yürütme, bir felaket yaşandığında kan bağışlamamızın ya da sanayileşmiş ülkelerin bütçelerinin en az yüzde 20’sini konut ya da eğitim alanındaki sosyal programlara ayırmalarının nedenlerinden.
Duke Üniversitesi’nden Hare, evrim ve iyiliğin biyolojisiyle madalyonun diğer yüzü dediğimiz bazı nahoş özellikleri anlamamız için anne ayılara işaret ediyor. Araştırmalara göre beynin sevgi ve besleme-büyütme gibi özellikler edinmemizi sağlayan bölümü aynı zamanda dışlama ve şahsiyetsizleştirme yetisi kazandıran bölümüyle aynı.
‘‘Beyinde cömertlik ve tehdit algısı aynı bölgede’’
Anne ayılar yavrularını beslerken beyindeki bu bölgeler faaliyete geçiyor ve onların cömert ve sevgi dolu olmasını sağlıyor. Ancak bu sırada birisi anne ayının yanına yaklaşacak olursa bu beynin aynı bölgesindeki tehdit mekanizmasını devreye sokuyor. Aynı ayı en agresif ve tehlikeli haline bürünüyor.
Hare bunu insanlarda da gördüğünü söylüyor. Ailesine ve yakın arkadaşlarına karşı cömert olan bazı kişiler, yabancılar tarafından tehdit algıladıklarında agresifleşebiliyor.
Hare’e göre daha kapalı gruplar yabancıları tehdit olarak algılamaya daha açık. Bu gruplar ahlaki olarak da dışlama ve şahsiyetsizleştirmeye daha yatkın. Bu da zalimliğin kapısını aralıyor.
‘‘İyi olmak mutlu eder, mutlu olmak iyilik yaptırır’’
Bununla birlikte, bilimadamları vücutlarımızın yalnızca iyi olmaya programlanmadığını, ancak iyi olmanın yararını da gördüğünü söylüyor.
London School of Economics’te mutluluk üzerine çalışan ve ‘‘Daha Mutlu Olabilir miyiz?’’ adlı kitabın yazarı, iş ekonomisti Richard Layard, ‘‘İyi olmak sizi mutlu eder ve mutlu olmak size iyilik yaptırır’’ diyor.
Riverside California Üniversitesi profesörlerinden Sonja Lyubomirsky, son 20 yılda yaptığı bir dizi deneyle bu konsepti incelemiş ve her defasında insanların başkalarına iyilik yaptığında daha mutlu oldukları sonucuna ulaşmış; hatta çoğu zaman kendilerine iyilik yaptıklarında duydukları mutluluktan bile daha fazla mutlu oldukları olduğu sonucuna varmış. Lyubomirsky, iyilik yapma eyleminin çok güçlü olduğunu söylüyor.
Lyubomirsky, bir hafta boyunca bir gruptan yabancılara üç iyilik yapmasını; diğer gruptansa kendilerine iyilik yapmasını istemiş. Çalışmanın sonucunda yabancılara iyilik yapan grubun diğer gruptan daha mutlu olduğu ve kendini dünyayla daha iletişim içinde hissettiğini ortaya koymuş.
Lyubomirsky’ye göre aynı şey parayı yabancılara yardım etmek için kullanma ve kendi için kullanma konusunda da geçerli. Lyubomirsky’ye göre insanlar kendilerini düşünmeye ve kendileri için endişelenmeye o kadar çok zaman harcıyor ki başkasına yardım etmek onları kendi sorunlarından uzaklaştırıyor.
Oxford araştırmacısı Curry de benzer araştırmaları incelemiş ve en az 27 çalışmanın iyilik yapmanın insanlara kendilerini duygusal olarak daha iyi hissettirdiği sonucuna vardığını görmüş.
İyiliğin fiziksel etkisi de var
Ancak iyiliğin etkisi sadece duygusal değil, aynı zamanda da fiziksel.
Lyubomirsky, multiple sclerosis (çoklu doku sertleşmesi) hastası kişilerin başkalarına yardım ederken kendilerini daha iyi hissettiklerini ortaya koymuş. Lyubomirsky ayrıca daha fazla iyilik yapan kişilerde enflamasyonu tetikleyen genlerin diğerlerine oranla daha baskılanmış olduğunu söylüyor. Lyubomirsky ayrıca çalışmalarında iyilik yapan kişilerde daha fazla antiviral gen bulunduğunun ortaya çıktığını da ekliyor.