Krizlerle ya da travmatik olaylarla nasıl başa çıktığımız ya da yolumuzu nasıl bulduğumuz, büyük ölçüde kendimizi çabuk toplayabilme yeteneğine dayanır. Özellikle mevcut durumda koronavirüs tedbirleriyle alınan önlemler ve koronavirüsün toplumsal etkileri tam da tahmin ve kontrol edilmesi zor koşullar yarattığı için bunların gündelik hayatta travmatik durumların oluşmasına neden olması hayli olası.
Dirençlilik, zor deneyimleri ve başarısızlıkları atlatıp, yeni duruma uyum sağlamaya, ilerlemeye ve bazen iyi bir deneyim kazanmaya işaret eder.
The New York Times’ın haberine göre kişinin dirençliliği genetik faktörler, kişisel yaşantılar, çevresel ve durumsal bağlamın oluşturduğu karmaşık etmenler tarafından belirlenir. Psikolojik açıdan dirençli olma kapasitesine yönelik şu ana kadar yapılan araştırmalar genetik faktörlerin nispeten küçük rol oynadığını gösteriyor.
Harvard Üniversitesi T.H. Chan Halk Sağlığı Fakültesi’nde psikiyatrik epidemiyoloji alanında profesör Karestan Koenen, “Risk almak ya da içedönük veya dışadönük olmak gibi genetik faktörlerin etkilediği kişisel özellikler olduğunu düşünüyorum” diye belirtti.
Profesör Koenen, genlerin travma sonrası stres bozukluğu riskini nasıl şekillendirdiğini inceliyor. Koenen, “Hepimiz çok soğukkanlı kişiler tanırız. Bunun bir kısmı basitçe fizyolojik yapımızla ilgili” diye belirtti.
Ancak Koenen bazılarının diğerlerinden daha dirençli doğduğu fikrinin doğru olmadığını ifade ediyor.
“Çünkü duruma bağlı olarak hemen hemen her özellik olumlu veya olumsuz olabilir.”
Çok daha önemlisi, bu kişilerin geçmişiyle alakalı gibi görünüyor. Psikolojik açıdan dirençli olmayı belirleyen en önemli faktör, yakın kişisel ilişkilerimizin kalitesi, özellikle de ailemizle kurduğumuz ilişkiler. Dayanıklılığa yönelik son 50 yılda yapılan çalışmalar ya da değerlendirmeler buna işaret ediyor.
Ebeveynlerle erken kurulan bağlılık, insanların hayatı boyunca farklı durumlara nasıl uyum sağladığını belirleyen en önemli faktörlerden biri.
Travma sonrası stres üzerine 1970’li yıllardan bu yana çalışma yürüten Boston Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde psikiyatri profesörü Bessel van der Kolk, “Çocukken sevildiğinizi ne kadar hissettiğiniz, hayatınızın geri kalanında her türden sorunla nasıl başa çıktığınızı belirleyen önemli bir faktördür” diye belirtti.
Dr. van der Kolk uzun erimli çalışmaların, özellikle hayatın ilk 20 yılının çok önemli olduğunu gösterdiğini söyledi.
“Farklı yaşlarda yaşanan farklı travmalar, algılarımız, yorumlarımız ve beklentilerimiz üzerinde kendi etkisini yaratır. Kullanıma bağlı bir organ olduğundan erken yaştaki deneyimler beyni şekillendirir.”
Dayanıklılığı öğrenilebilen bir dizi beceri olarak düşünebilirsiniz. Beceri geliştirmenin bir kısmı maruz kalınan çok zor fakat yönetilebilir deneyimlerden gelir.
Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde psikiyatri alanında emeritus profesör Seven M. Southwick, “Stres her durumda kötü değildir” diyor. Dr. Southwick, eğer şu an dünyada olup bitenlerle başa çıkabiliyorsanız, bunun sizi daha güçlü hale getireceğini söylüyor.
Uzmanlar dayanıklı kişilerin genel özelliklerinin iyimser, gerçekçi, vicdan sahibi, inançlı, bilişsel ve duygusal esnekliğe sahip ve toplumsal bağlılığı olan kişiler olduğunu söylüyor. Toplumdaki en dirençli kişilerin olumsuzluklara takılmayıp, en kötü durumlarda dahi olanakları arayan kişiler olduğu ifade ediliyor.
Araştırmaların, kişinin kendinden daha büyük amaçlara bağlılığının veya adanmışlığının, daha esnek düşünme yeteneğinin yanı sıra dayanıklılığı artıran bir etkisinin olduğuna işaret ettiği belirtiliyor.