Türkiye siyasetinde hafta sonunda çıkan fotoğraf ülkeye hayırlı uğurlu olsun. Ama bununla birlikte yaşananları hafızamda değerlendirmeye alınca, 2007 yılındaki 22 Temmuz seçimlerden sonra yazdığım bir yazıyı hatırladım.
O yazıda şunları söylüyorum: “…Nasıl 57. Hükümet, 2000 yılının yaz aylarında bahar havasını yaşarken ‘Keskin viraja doğru adım adım’ diye yazı yazdıysak, şimdi de gördüğümüzü söylemekten vazgeçecek değiliz.
Kim ne söylerse söylesin ve seçim sonuçları ne olursa olsun, bir gerçek var ki Türkiye ekonomisi bıçak sırtında gidiyor. Sanal bir mutluluk tablosu, Türkiye’yi kaplamış vaziyette.
Yaşanan bir bilinç altı gerçeği inkar mıdır, bilemem. Bunun yanıtını, tıp konusunda uzman olanlar versin. Ama hem rakamlar, hem de sokakta yaşananlar, sandıktan çıkan sonuçla farklı.
Cari açık, dış ticaret açığı, toplam borç, kişi başına düşen borç, özel sektörün pozisyon açığı artmış, finans kesimi yüzde 42 oranında yabancıların eline geçmiş, yabancı sermayenin doğrudan yapısı tartışma konusu olmuş. Ekonomi üretim odaklı değil, rantiye odaklı hale gelmiş, ödemesi yapılmayan çek ve senetler rekor kırmışsa, başarılı bir ekonomiden bahsetmek mümkün değil…”
Gördüğünüz gibi aradan 11 sene geçmiş, sorunlar değişmek yerine ağırlaşmış, ekonomi o dönem var olan sıcak parayı kaybetmiş ve tamamen sürdürülemez hale gelmiş.
Petrol fiyatlarındaki farkın bundan sonra elektrik başta olmak üzere enerji ve akaryakıt fiyatlarına nasıl yansıdığını göreceğiz.
İşsizlik iki haneye ulaşmış. Doların dalgalı bir seyir izlese de 5 TL seviyesi herkes tarafından genel kabul görmüş, Avro 5,5 TL’lere alışmış, enflasyon iki haneye oturmuş. Faizler yükselme eğiliminde.
Dış ticaret açığı, bağlantılı olarak cari açık artıyor. Çok ciddi bir tahsilat sorunu ve kırılan ödemeler zinciri gerçeğiyle karşı karşıyayız. O günden bu yana da borç aldığımız milyarca doları toprağa gömmüşüz, daha kötüsü halen gömmeye devam edecek bir iktidara onay verdik.
Tarım tamamen dışa bağımlı hale gelmiş. Gelir seviyesi bakımından bizim 3 katı zenginliğimizdeki Avrupa ortalaması 4 Avro’dan et yerken, biz 16 avro ortalamayla et yiyemiyoruz.
Tarımdan sanayiye kadar her alanda sıkıntılı bir durum ortadayken, 200 milyar doları aşkın nakit para bulma ihtiyacımız, bölgemizde sorunlu bir dış siyaset fotoğrafı veren halimiz, Suriyeli gerçeğimiz gibi problemlerimize bir dizi sıkıntıyı eklemişiz.
Peki hafta sonunda ortaya çıkan sonuç ne? Sonuca kızsa da, sevinse de, üzülse de herkes saygı duymak durumunda. Elbette ortaya çıkan faturanın hatasına da ortak olarak. İşte tam bu noktada yıllardır, üretim, katma değer diyen bu gazetecinin o yazısının sonunu, tarihe not tutmak adına buraya eklemek gerekiyor. Demişim ki:
“Kredi vermek, halkın takdiridir. Ama bu saatten sonra başa gelecek olan ne olursa olsun, bu vatandaş suçluyu başka yerde aramasın.
Kıtlık nedeniyle Timur’a gider misali, fillerden şikayetçi olduk. Hikayeyi hatırlayacaksınız. Timur’un filleri ülkeye kıtlık getirir. Bundan şikayetçi olan ahali Nasreddin Hoca’ya gider bu durumu Timur’a anlatmak için öncü olması ister.
Yola çıkarlar; yol buyunca arkadaki kalabalık git gide azalır. Yolun sonunda Hoca, Timur’un kapısına gelir. Arkasını döner ve bakar ki kimse yok. Şimdi biz de Timur’un karşısındayız. Ben de Hoca gibi diyorum ki: Timur! İki fil daha yolla…”
Kaynak: paraanaliz.com-Çetin Ünsalan