Kuru kuruya bir kutlama yazısı yazmıyorum, vakit bulursanız okuyun. Herkesin kendi mesleğiyle ilgili hikâyeleri olduğu gibi, benim de muhasebeci olurken kimi köşe taşlarım var elbette. Önce, 20 Ağustos’un Dünya Sivrisinek Günü olarak kutlandığı bu alemde, 1994 yılından beri önce “Muhasebe Günü”, devamında da “Muhasebeciler Günü” olarak kutlanan 1 Mart Muhasebeciler Günü kutlu olsun.
Bir müddet biz bile fark etmedik böyle bir gün olduğunu. Sonra bizler fark ettik, ailelerimiz bile hatırlamadı. Hatırlamadıklarını hatırlatınca kızım güldü: “Bu ne ya? Böyle gün mü olur?” dedi. Eşimin gülümsediğini falan hatırlıyorum. Zamanla onlar da öğrendi. Görüyoruz ki artık oturmaya başladı bu gün. Örneğin bu yıl Kastamonu Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın özel programlar hazırlamasının memnuniyeti içindeyiz.
Önce mükelleflerin, sonra zamanla ve sinsice uygulamalarla Devlet’in, kredi işlemleri arttıkça da bankaların yükünü sırtımıza aldık. Hep ailelerimize ayırmamız gereken zamanlardan çaldık. Mesleğin her geçen gün şekil değiştirmesine karşı hazırlıklı olmaya çalıştık. Ahmet Dereli geldi, “Pazar günü de mi çalışıyorsun?” dedi, “Mecbur” dedik. Başkan aradı, “Hadi kalk Ankara’ya gidelim.” dedi, “Abi, beyannameler yetişecek, gelemem.” dedik. Muhittin Kara “İşler bitti mi?” diye sordu hep, işler hiç bitmedi. Aklımızda bu “şekil” bir meslek yoktu ama, başımızda böyle bir meslek bulduk.
Yıl 2017 işler o kadar yoğunlaştı ki, aramızda en ufak bir sorun olmamasına rağmen, muhasebeciler olarak bir araya gelip oturamaz hale geldik. Senede 1 defa toplanıyoruz büyüğümüz Serpil Ersoy’un orada, o da herkesin ayrı telaşesine kurban gidiyor. Arada takıldığımız yerleri telefonla birbirimize soruyoruz.
[divider style=”shadow” top=”30″ bottom=”30″]
Babamın, meslek olarak değil de, daha çok kanunları takip edebilmek adına tuttuğu Hacı Halit Taşlıgil’in defterlerini evimize getirip, bundan 32 yıl önce portatif kare bir masanın ucunda, O’nun yaptıklarına bakıp öğrendiğim günleri de,
Okuldan gelip yevmiye defteri yazdığım yaz tatillerini de,
Mehmet Taşlıgil’le “ortalama kâr haddi” hesapları yaptığımız soğuk kışları da,
İlk şirket kuruluşu için İstanbul’a yanına gittiğim Metin Eyi’nin “Gel bakalım” dediği anı da,
Sağ yanımda Facit hesap makinası elle tutturmaya çalıştığım mizanın, ilk bilgisayarlı muhasebe deneyimimde kendiliğinden oluştuğunu gördüğüm andaki mutluluğumu da,
Babamı kaybettiğimde mesleğe devam edebilmem için Karahan Ailesi’nin gösterdiği güven ve desteği de,
Şu sitenin alt yapısını bana öğretmek için Emrah Erdem Özlü’nün gösterdiği çabaları da,
Arada yediğim kazıkları da,
Zaman zaman benden çok çalışmak zorunda kalan çalışanlarıma karşı duyduğum mahcubiyeti de,
Eşimin ve kızımın “işler yetişsin” diye yaptıkları yardımları da,
Oğlum büroya geldiğinde masa üstündeki evrakları karalamalarından kurtarmaya çalıştığım cumartesileri de yaşayarak bugünlere geldim.
“Bir daha mı muhasebecilik?” diye yaka silke silke, bu meslekten karnımızı doyuruyoruz, iş imkânı sağlıyoruz, çocuklarımızı yetiştiriyoruz.
Ne diyelim, günümüz kutlu olsun.