İÇTİHAT METNİ
DAVA :
Taraflar arasında görülen tamzinat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR :
Davacı, dava dilekçesinde özetle; davalılar tarafından aleyhine stopaj ve fon bedeli tahsili için takip başlatıldığını, bu takibe dayalı olarak hakkında tahliye kararı verildiğini ve mallarının yediemine teslim edildiğini, karar hakkında Yargıtay’a başvurulduğunu, haksız icra takibi nedeniyle eşyalarını 2007 yılında 21.000 TL ödeyerek yedieminden teslim alabildiğini belirterek 21000 TL maddi tazminatın ve 30.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar, … ve … cevap dilekçelerinde özetle; mahkeme kararıyla alacağın kesinleştiğini ve buna göre alacağın tahsil edinildiğini, yine mahkeme kararı doğrultusunda haczin ve tahliyenin gerçekleştiğini, alacak ödenmesine ve yediemindeki malların borçluya iadesine karar verilmesine rağmen malların davacı tarafça teslim alınmadığını, uzun yıllar sonra malları teslim aldığını ve bir yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu belirterek davanın reddini talep etmişlerdir.
Diğer davalı …, yargılama sırasında vefat etmiş ve mirasçıları aleyhine konusu ve sebebi aynı olan farklı bir dava açılarak eldeki dava ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
Mahkemece, asıl dava bakımından; davacının haczedilen menkullerin haczinden dolayı uğramış olduğu zararı ancak, hacizlerin kalktığı 14.11.2001 tarihinden itibaren 1 yıllık zaman aşımı süresi içinde talep edebileceği; yedi emin ücreti takip giderlerinden olup, alacaklının zaten gider olarak takip dosyasına devamla, ödeme durumunda borçludan bunu her zaman talep edebileceği, takip dosyasına devam hakkının bulunduğu, malların takip dosyasının konusunu oluşturan kira alacağının tahsiline yönelik haczedildiği, tahliye kararının Yargıtay tarafından bozulmasının kira borcunu etkilemediği, sonuç olarak mahkeme kararı ile kesinleşmiş bir takip borcu bulunduğu, bu doğrultuda haciz işlemleri yapıldığı ve zaman aşımı süresi dolmasa dahi, esastan ret edilmesi gereken bir dava olduğu , manevi tazminat davasının haksız tahliye talebi ile açıldığı, davacının manevi tazminat talebini mahkemenin ret kararının kesinleştiği 2002 tarihinden itibaren 1 yıllık sürede talep edebileceği gerekçesiyle maddi ve manevi tazminat taleplerinin zamanaşımı nedeniyle reddine ; mirasçılar aleyhine açılan birleşen dava bakımından ise davalının takip alacaklısı olmadığı gerekçesiyle davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiş; davacı tarafça temyiz edilmiştir.
1- )Özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde kanunun kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir.
Zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup, alacak hakkı alacaklı tarafından, yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle, dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda Devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber, artık doğal bir borç ( Obligatio naturalis ) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli değildir; bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir defide bulunması gerekir ( HGK’nın 05.05.2010 gün ve 2010/8-231 E., 2010/255 K. sayılı kararı ). Zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir defi olup; usul hukuku anlamında ise, bir savunma aracıdır.Usul hukuku hükümleri uyarınca; davanın, zamanaşımı nedeniyle reddi kararı ile, mahkeme artık dosyadan el çekmiş olup; dava dosyasında başkaca bir inceleme yapması mümkün değildir.
Somut olayda, mahkemece; gerekçede asıl davanın, esas bakımından da reddi gereken bir dava olduğu belirtilerek zamanaşımından reddine karar verilmiştir. Birleşen dava bakımından ise gerekçede davaya taraf olmayan … isimli şahsın davalı olduğu belirtilerek takip alacaklısı olmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddi gerektiği ifade edilmiş ve hüküm davaya taraf olmayan … isimli şahıs hakkında kurulmuştur. Bu bakımdan birleşen davaya yönelik gerekçe ve hüküm de davanın tarafları hakkında olmayıp usulüne uygun bir gerekçeli karar bulunmamaktadır.
Mahkemece, asıl dava bakımından; birleşen davanın asıl davada davalı konumunda olup vefat eden …’in mirasçıları aleyhine açıldığı da gözetilerek; önce, taraflar arasındaki zamanaşımına ilişkin uyuşmazlıklar incelenip, çözümlenmeli ve bu hususta bir karar verilmeli, zamanaşımı defi yerinde görülmediği takdirde davanın esasına girilip esas hakkında bir karar verilmeli, birleşen dava bakımından ise; davanın tarafları hakkında usulüne uygun şekilde yine taraflar bakımından değerlendirme yapılarak gerekçe yazılması ve hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
2- )Bozma nedenine göre, davacı tarafın diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ :
Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle asıl davaya ve birleşen davaya ilişkin hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince davacı taraf yararına BOZULMASINA, ikinci bendde açıklanan nedenle davacı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 Sayılı HMK’nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 Sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.10.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.