YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas | : 2017/2415 |
Karar | : 2021/347 |
Tarih | : 25.03.2021 |
Taraflar arasındaki “bağımsız tedbir nafakası ve boşanma” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 8. Aile Mahkemesince verilen tedbir nafakasının ortak çocuk yararına kabulüne davacı kadın yönünden reddine; boşanma davasının da reddine ilişkin karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Karşı Davalı İstemi:
Davacı-karşı davalı vekili 04.07.2012 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 10.12.2005 tarihinde evlendiklerini, 2009 doğumlu Kanat isimli bir çocuklarının dünyaya geldiğini, davalının doğumdan sonra birlik görevlerini yerine getirmediğini, evine ve çocuğuna bakmadığını, müvekkilinden uzaklaştığını, akşamları eve geç geldiğini, bazı akşamlar hiç gelmediğini, sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığını ileri sürerek müvekkili ve ortak çocuk yararına ayrı ayrı 4,000TL olmak üzere toplamda 8.000TL tedbir nafakası ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı-Karşı Davacı İstemi:
Davalı-karşı davacı 30.07.2012 tarihli karşı dava dilekçesinde; tarafların 10.12.2005 tarihinde evlendiklerini, her iki tarafın da ikinci evlilikleri olduğunu ve önceki evliliklerinden birer tane çocuklarının bulunduğunu, kadın eşin müvekkiline ekonomik anlamda baskı yaptığını, ilk eşinden olan oğlunu eve kabul etmediğini, bu nedenle küçük çocuğun psikolojik yönden etkilendiğini, pedagog yardımı almak zorunda kaldıklarını, davacının sürekli huzursuzluk verici davranışlarına devam ettiğini, iki ayrı kuyumcu şirketinde ortaklığının bulunduğunu, ekonomik anlamda çok iyi durumdu olduğunu, sık sık yurt dışı seyahatine katıldığını, tüm bunlara rağmen ailenin geçimine katkıda bulunmadığını, kadın eşin gelir elde etmesi ve ayrıca sahip olduğu mal varlıkları gözetildiğinde nafaka talep edemeyeceğini belirterek asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 20,000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkeme Kararı:
İstanbul 8. Aile Mahkemesinin 26.12.2013 tarihli ve 2012/480 E., 2013/858 K. sayılı kararı ile; evlilik birliği içerisinde erkek eşin; eşi ve çocukları ile ilgilenmeyerek güven sarsıcı davranışlarıyla tam kusurlu olduğu, kadın eşe ise yüklenebilecek kusurlu bir davranışın bulunmadığı gerekçesiyle erkek eşin boşanma davasının reddine, kadın eş aleyhine açılan boşanma davasının niteliğinden kaynaklı 03.05.2013 tarihli celsede yararına hükmedilen aylık 500,00TL tedbir nafakasının karar tarihi itibari ile sona erdirilmesine, kadın eşin bağımsız tedbir nafakası davasına yönelik yapılan yargılamada ise; kadın eşin her ne kadar ayrı yaşamakta haklı olduğu ispatlanmış ise de sabit ve düzenli gelirinin olması gerekçesiyle davacı-karşı davalının kendi adına talep etmiş olduğu TMK’nın 197. maddesine dayalı bağımsız tedbir nafakası talebinin reddine, ortak çocuk yararına ise tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla aylık 2.500,00TL tedbir nafakası ödenmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 28.09.2015 tarihli ve 2015/2707 E., 2015/16596 K. sayılı kararı ile;
“…Hüküm davacı-karşı davalı tarafından, karşı davanın red gerekçesi, çocuk için hükmedilen nafakanın miktarı ve kendisinin nafaka talebinin reddi yönünden, davalı-karşı davacı tarafından ise, karşı boşanma davası, çocuk için hükmedilen nafakanın miktarı yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-karşı davacı(nın) tüm, davacı-karşı davalı(nın) ise, aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davacı-karşı davalı (kadın) ayrı yaşamakta haklı olduğu anlaşılmaktadır. Birlikte yaşamaya ara verilmesinin haklı sebebe dayandığı mahkemece de kabul edilmiş, ancak davacı-karşı davalı(nın) geliri mevcut olduğundan nafaka talebi reddedilmiştir. Kanun, birlikte yaşamaya ara verilmesinin haklı sebebe dayanması halinde, eşlerden birinin istemi üzerine, birinin diğerine yapacağı parasal katkıya ilişkin önlemlerin alınacağını öngörmektedir (TMK. m. 197/2). Bu hükümde, ayrı yaşamakta haklı olan eşin diğerinden parasal katkı isteyebilmesi için “gelirinin bulunmaması” unsuruna yer verilmemiştir. Dolayısıyla, davacı-karşı davalı(nın) gelirinin bulunması, Türk Medeni Kanununun 197’nci maddesine göre, lehine nafaka tayinine engel değildir. Bu eşin gelirinin bulunması, tayin olunacak nafakanın miktarını belirlemede nazara alınabilir. Davacı-karşı davalının ayrı yaşamakta haklı olduğu gerçekleştiğine göre, lehine uygun miktarda tedbir nafakası tayini gerekirken, isteğin reddi doğru bulunmamıştır,…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı:
İstanbul 8. Aile Mahkemesinin 15.03.2016 tarihli ve 2015/882 E., 2016/178 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; bağımsız tedbir nafakası ve karşı boşanma davasına yönelik yapılan yargılamalara ilişkin kadın eşin bağımsız tedbir nafakası davasına yönelik bozma kararı verilmiş ise dava dilekçesinin üç numaralı bendinde davacının çalışmaya başlayarak evin geçimine katkıda bulunduğu ve kişisel ihtiyaçlarını karşıladığının belirtildiği, iki adet kuyumculuk şirketinde hissesinin olduğu, çocuk yararına da tedbir nafakası aldığı gerekçesiyle yüksek miktarda geliri ve mal varlığı olan kadın eşin tedbir nafakası talebinin reddinin doğru olduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
Direnme kararı yasal süresi içinde davacı-karşı davalı vekilince temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı-karşı davalı kadın eşin ayrı yaşamada haklı olduğunu ispat etmesi karşısında, tarafların ekonomik ve sosyal durumları gözetilmeksizin, Türk Medeni Kanunu’nun 197. maddesi uyarınca açmış olduğu bağımsız tedbir nafakası davasında yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
Evlilik birliği hak ve yükümlülükler temeline dayalı olan bir hayat ortaklığı şeklinde tarif edilmekte olup, eşler evlilik birliği süresince eşit haklara sahip bulunurlar. Bunun doğal sonucu olarak eşlerden biri için hak olan diğer eş için yükümlülük oluşturur. Birliğin devamı süresince eşlerin birbirlerine karşı olan hak ve yükümlülükleri diğer bir ifadeyle evliliğin temel normu 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 185. maddesi ile düzenleme altına alınmıştır. İşte evliliğin genel hükümleri kapsamında eşlerin kendi arasındaki ilişkilerden doğan hakların ihlali aynı zamanda boşanma davasının konusunu oluşturur. TMK ile düzenleme altına alınan hükümler uyarınca eşler evlilik birliğinin kurulması ile birbirlerine karşı; birlikte yaşama, oturacakları konutu seçme, birliği yönetme, kadının önceki soyadını kullanma, birliği temsil ve son olarak meslek veya iş seçimi konularında hak ve yükümlülüklere sahip olurlar ve sahip oldukları bu hak ve yükümlülükleri birliğin sona erme anına kadar devam eder.
TMK’nın 185. maddesine göre “Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler. Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar”, 186. maddesine göre de “Eşler oturacakları konutu birlikte seçerler. Birliği eşler beraberce yönetirler. Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar”.
Eşler; varsa çocukları ile birlikte ortak konut kavramı ile açıklanan ve barınma amacı ile kullanmakta oldukları konut veya konutlarda birlikte yaşamak, birbirlerine sadık kalmak, yardımcı olmak ve birliğin giderlerine güçleri oranında katılmak zorundadırlar. Bu yükümlülüklerini haklı bir sebep olmaksızın yerine getirmekten kaçınan eşin hâkim müdahalesi ile yasal yaptırıma maruz kalacağı tartışmasızdır.
Bahsedilen yaptırımlardan biri de TMK’nın “Birlikte yaşamaya ara verilmesi” başlıklı 197. maddesinde düzenleme altına alınmış, maddede;
“Eşlerden biri, ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddi biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir.
Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemleri alır.
Eşlerden biri, haklı bir sebep olmaksızın diğerinin birlikte yaşamaktan kaçınması veya ortak hayatın başka bir sebeple olanaksız hale gelmesi üzerine de yukarıdaki istemlerde bulunabilir.
Eşlerin ergin olmayan çocukları varsa hâkim, ana ve baba ile çocuklar arasındaki ilişkileri düzenleyen hükümlere göre gereken önlemleri alır” hükmü öngörülmüştür.
Evlilik birliği kurulduktan sonra, birlik ilkesinin doğal sonucu olarak eşler karşılıklı anlayış, saygı, sevgi ve hoşgörü içinde birlikte yaşamak zorunda iseler de, anılan maddede bunun her zaman mümkün olmadığı gözetilerek ailenin korunmasına ilişkin önlemler düzenlenmiştir.
Tedbir nafakası 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre eşe iki şekilde verilmektedir. Bunlardan ilki birlikte yaşamaya ara verilmesi sebebiyle eşe verilen bağımsız tedbir nafakası (TMK m. 197) iken diğeri boşanma veya ayrılık davası açılınca davanın devamı süresince geçici önlem olarak eşe verilen geçici tedbir (TMK m. 169) nafakasıdır.
Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa, eşlerden birinin haklı bir sebep olmaksızın birlikte yaşamaktan kaçınması veya ortak hayatın başka bir sebeple olanaksız hâle gelmesi üzerine hâkim; eşlerden birinin istemiyle, diğer eşe bir miktar parasal katkı yapmasına karar verir. Uygulamada TMK’nın 197. hükmüne göre gerek eş ve gerekse ergin olmayan çocuklar için hâkim tarafından belirlenen bu parasal katkıya bağımsız tedbir nafakası denilmektedir. Diğer bir deyişle; birlikte yaşamaya ortak olmayan iradeyle ara verilmesi hâlinde, gerçekleşecek istem üzerine, hâkim tarafından yapılacak olan özel müdahalenin bir şekli düzenleme konusu yapılmıştır.
Öte yandan, eşin ayrı yaşamı için bağımsız tedbir nafakası ayrı yaşamada haklılık varsa verilebilir. Bağımsız tedbir nafakası davasında kural olarak tarafların kusur durumu ölçü olarak alınamaz. Tedbir nafakası istenen eş kusursuz olsa bile, diğer koşullar gerçekleşmişse tedbir nafakası verilebilir. Başka bir anlatımla bağımsız tedbir nafakası davasında dikkate alınacak ölçü; tarafların kusur durumları değil, nafakayı talep eden eşin ayrı yaşamada haklı olup olmadığıdır.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde somut olayda; tarafların 10.12.2005 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten bir çocuklarının bulunduğu, taraflar arasındaki fiilî ayrılığın erkek eşin ortak konutu terk etmesi nedeniyle başladığı, kadın eşin bunun üzerine 04.07.2012 tarihinde eldeki bağımsız tedbir nafakası davasını açtığı, erkeğin ise asıl davaya karşı 30.07.2012 tarihinde boşanma talepli karşı dava açtığı, yerel mahkemece belirlenen ve Özel Dairenin onama kararıyla kesinleşen kusur durumuna göre erkek eşin eşi ve çocuklarıyla ilgilenmediği ayrıca güven sarsıcı davranışları nedeniyle tam kusurlu olduğu, bu nedenle açmış bulunduğu karşı boşanma davasının reddedildiği, tarafların hukuken hâlen evli oldukları anlaşılmaktadır. Buna göre; erkek eşin haklı bir sebebi olmaksızın, ortak konuttan ayrılarak, eşlerin varsa çocukları ile birlikte yaşamak, birbirlerine sadık kalmak, yardımcı olmak ve birliğin giderlerine güçleri oranında katılmak şeklinde düzenleme altına alınan yasal yükümlülüklerine aykırı davrandığı görülmektedir. Haklı bir sebep olmaksızın eşlerden birinin tek taraflı iradesi ile birlikte yaşamaya ara vermesi evliliğin genel hükümleri ile düzenleme altına alınan ve eşlerin birbirlerine karşı evlilik birliğinin kurulması ile üstlendikleri hak ve yükümlülükleri ortadan kaldırmaz. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde haklı bir sebep olmaksızın birlikte yaşamaktan kaçınan erkek eş karşısında, ayrı yaşamak zorunda kalan kadının, TMK’nın 197. maddesine göre eşine karşı birliğe parasal katkı isteme hakkı olduğu gözetilmeksizin bağımsız tedbir nafakası talebinin reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
Her ne kadar mahkemece yüksek miktarda geliri ve mal varlığı olduğu gerekçesiyle kadın eşin tedbir nafakası talebinin reddine karar verilmiş ise de; TMK’nın 197. maddesinin evlilik birliğinin yüklediği hak ve yükümlüklere aykırı davranan eş hakkında hâkim müdahalesinin düzenlendiği özel bir hüküm olduğu, maddenin asıl amacının evlilik birliği devam eden eşler arasında birlikte yaşamaya ara verilmesi hâlinde haksız olan eşin haklı olan eşe karşı birlik yükümlülüklerini yerine getirmesinin sağlanmasını hedeflediği, açıklanan tüm bu sebeplerle tarafların ekonomik ve sosyal düzeylerinin, davanın kabulü noktasında değil ancak takdir edilecek nafakanın miktarında önem arz ettiği dikkate alınarak mahkemece kadın eş yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken nafaka talebinin tümden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında mahkemece verilen direnme kararının onanması gerektiği, direnme gerekçesinin isabetli olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca yukarıda belirtilen nedenlerle benimsenmemiştir.
O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.03.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.