Kalp, şeker ve kanser hastalıklarına bağlı ölümleri araştıran Harvard Üniversitesi salgın hastalıklar uzmanı I-Min Lee, ortak suçlunun oturmak olduğunu saptamıştı. Son araştırmalar ise işin sırrının oturma biçimimizde olduğunu ortaya koyuyor.
İnsanoğlunun önemli icatlarından biri olan sandalye, çekici olduğu kadar tehlikeli mi?
Hadza kabilesinin insanları, ne kalp krizi geçiriyor ne de benzeri hastalıkları. Oysa onlar da oturup dinleniyor, hem de bizlerle hemen hemen aynı süreyi dinlenmek için harcıyorlar.
Öyleyse işin sırrı ne?
Tanzanya’daki Hadza kabilesi gezegenimizdeki son avcı-toplayıcı topluluklardan biri. Hadza insanlarının bir özelliği de, sanayileşmiş ülkelerde yaygın görülen kalp hastalığı ve benzeri rahatsızlıkların onlarda görülmüyor olması. Bu durum bir grup araştırmacıyı Hadzalılar’ın yaşam biçimini yakından incelemeye yöneltti. Zira kalp krizi, insanoğlunun ölüm nedenleri arasında hala ilk sırada. Ve 2012 yılında sonuçları açıklanan geniş çaplı bir araştırmaya göre suçlu, hareketsizlikti.
The Lancet dergisinde yayımlanan araştırmada, uzun süreli hareketsizliğin dünyada her yıl 5 milyonu aşkın kişinin ölümüne neden olduğuna dikkat çekiliyordu. Bu da, uyuşuk bir yaşamın tıpkı sigara ve obezite gibi sağlığa zarar verebileceği anlamına geliyordu. Saatler boyunca oturmak beden alıştırmalarını hiç aksatmadan yapanların bile yaşamlarını kısaltıyordu.
Peki, devinimsizlik, beden alıştırmaları yapsak bile sağlığımıza neden zarar veriyor? Evrim dinlenmeye böylesine kötü tepki veren bir canlıyı neden üretmiş olabilir ki?
İşte bu ve benzeri sorulara yanıt arayan bilim insanları Tanzanya’nın kuzeyindeki bu küçük köye giderek kapsamlı bir çalışma ve gözlemler yaptılar.
Sonuç şaşırtıcıydı: Avcı-toplayıcıların, sanayileşmiş toplumlardaki insanlardan daha aktif olduğu varsayımına rağmen, Hadza topluluğundakilerin de oturmak ve dinlenmek için ayırdıkları süre diğerlerinden çok da farklı değildi. En belirgin fark oturma biçimlerindeydi.
Hadzalılar, avlanma sonrasında evlerine döndüklerinde gölgede oturup bir yandan da ateş yakıp yemeklerini pişiriyor ve dostlarıyla sohbet ediyorlar. Ancak sanayileşmiş ülkelerdeki insanların tersine, oturmak onları hasta etmiyor.
Hadzalılar’ın sırrı ne olabilirdi?
Sanayileşmiş ülkelerde uzun süre oturmanın hastalığa neden olduğu yönünde ilk ipuçları 1953 yılında yayımlanan Londra taşıma işçileriyle ilgili bir araştırmadan geldi. Salgın hastalıklar uzmanı Jerry Morris ve arkadaşları günün büyük bir bölümünü oturarak geçiren otobüs sürücüleriyle kentin ünlü çift katlı otobüslerinde merdivenleri inip çıkan biletçileri iki yıl boyunca izledikleri 31,000 denekli araştırmada, sürücülerde kalp ve damar hastalıklarına yakalanma olasılığının biletçilere kıyasla %30 daha yüksek olduğuna ve bu hastalıkların daha genç yaşta ortaya çıkıp, daha kötü sonuçlar doğurduğuna tanık oldular. Postacılarla posta ofisinde masa başı çalışanların kıyaslandığı bir başka araştırma da benzer sonuçları ortaya koyuyordu.
Morris kalp hastalığının önlenmesinde fiziksel aktivitenin önemini vurgulayarak beden alıştırmaları çağını başlatmış olsa da, 1990’larda araştırmacılar oturmanın kendi başına sorunlara neden olup olamayacağını merak etmeye başladılar. Nitekim, o dönemde araştırmalar uzun süre oturduklarını belirten insanlarda kalp hastalığına yakalanma ve daha genç yaşta ölme olasılığının daha yüksek olduğuna işaret ediyorlardı.
Kütleçekimden yoksun bir ortamın astronotları nasıl etkileyebileceğini araştıran NASA’nın 1950’lerde yaptığı ve deneklerin kimi zaman iki ayı aşkın bir süre boyunca uzandıkları çalışmalar da aynı görüşü destekliyor, bu kişilerin kemiklerinin inceldiğine ve kaslarının güçsüzleştiğine işaret ediyordu. Ancak kandaki trigliserit adı verilen yağların daha yüksek düzeylerde olması gibi, kalp damar hastalıklarını tetikleyebilecek başka beklenmedik etkilere de tanık olunmaktaydı.
Uyuşukluğun tehlikeleriyle ilgili kanıtlar ortaya çıktıkça, bunun neden öylesine zararlı olduğu yönünde bir sav da öne sürüldü. Ayakta dururken ve yürürken bacak ve göbek kasları bedenin dik durmasını sağlıyor, sandalye ve yataklar bu kasların devre dışı kalmalarına ve kendilerini salmalarına neden oluyordu.
İşin püf noktası kasların etkinliği olabilir mi?
Tıp araştırmalarında görüşler genelde kemirgenlerle yapılan deneylerle kanıtlanır. Ancak bir fareden uzun süre oturup TV izlemesi istenemeyeceğinden, Missouri Üniversitesi’nden Marc Hamilton ve arkadaşları farelerin kuyruklarını kafesin tepesindeki bir halkaya bağlayıp arka bacaklarını askıya aldılar. Gövdeyi desteklemek zorunda olmadıklarında arka bacak kaslarının devreden çıktıkları ve kaslara yakıt sağlayan lipoprotein lipaz adlı enzimi daha az ürettikleri görüldü. Bu enzim, molekülleri kaslarda yakılabilen yağlı asitlere dönüştüren ve böylelikle kandan temizleyen, bir trigliserit emicisi işlevini görür.
Hamilton’un sıçanlarında kandaki trigliserit düzeyleri kaslar onlara gerek duymadıklarından ve lipoprotein lipaz üretmediklerinden yükseldi. Bunun insanlardaki yansıması da, uzun süre oturmanın kasları devre dışı bırakıp, trigliserit düzeylerinde artışa neden olmasıydı.
İnsanlarla yapılan araştırmalar da bu düzeneği destekliyor, daha da önemlisi, oturma süresi kısa bir yürüyüşle kesintiye uğrasa bile, trigliserit düzeylerinin büyük ölçüde azaldığına işaret ediyordu. Uzun süre kesintisiz oturmak kan damarlarının sertleşmesine ve kalp damar hastalıklarına daha duyarlı duruma gelmelerine de neden oluyor, ancak hafif bir etkinlikle oturmaya ara verilmesi damar işlevini yeniden canlandırıyordu.
Hadzalılar gün içinde daha az dinlenerek, ya da dinlenme sürelerini ayakta durmak ve yürümek gibi eylemlerle daha sık kesintiye uğratarak uyuşukluğun zararlarından kendilerini koruyor olabilirlerdi. Ne var ki, bu topluluk üyeleriyle yapılan deneyler bir başka olası açıklamayı akla getirmekteydi: Belki de sorun, karşı konulması güç bir çekiciliği olan, sandalyelerdi.
Malzemelerin evrimi ilginçtir. Basit çözümler incelikli tasarımların yolunu açarlar. Ancak kimi yeniliklerin ortaya çıkması binlerce yıl alır. Bunun bir örneği olan sandalye de, 5000 yıldan kısa bir geçmişe sahip. Yontma taş dönemindeki avcı-toplayıcı atalarımız sandalye ile hiç tanışmamışlardı. Hadzalılar’ın bugün de sandalyeleri yok. Ustalıklı oklar, yaylar, su geçirmez evler yapabilen bu insanların ürettikleri eşya, yerde uyumak için oluşturdukları hayvan derisi şilteler.
Peki, insanlar kanepe ve koltuksuz nasıl dinlenir?
Bu konuyu merak eden ve 1950’lerde seiza adlı geleneksel oturma biçiminin egemen olduğu Tokyo’da eğitmenlik yapan antropolog Gordon Hewes, dünyada uygulanan yaklaşık 1000 insan duruşunu incelediği çalışmasında az eşyalı toplumlarda insanların genelde çömelerek ya da diz çökerek dinlendiklerini ortaya koydu.
İnsan evriminin bir parçasını oluşturan çömelme ayağın yukarıya doğru bükülmesine, aşık kemiğinin ve ardından kaval kemiğinin bastırılmasına neden olur. Sıklıkla yinelendiğinde kaval kemiğinde iz bırakır. Paleoantropoloji uzmanları yaklaşık 2 milyon yıl öncesine uzanan Homo erectus fosillerinde bu izlere tanık oldular.
Çömelerek dinlenmek
Hadzalılar’da her yaştan insanların çoğunlukla çömelerek dinlendikleri görüldü. Bu da, Hadzalılar’ın, uyuşukluğun tehlikelerinden nasıl korundukları konusunda, asıl püf noktanın oturma biçimi olabileceği yönünde üçüncü bir varsayımı beraberinde getiriyordu.
Tüm bu verilerden yola çıkarak Hadzalılar’ın kas etkinliği ve beden konumlarını duyarlı aygıtlarla yeniden inceleyen ve birtakım deneyler yapan araştırmacılar, bu insanların -ABD, Hollanda ve Avustralya’dakilerle hemen hemen eşit oranda- her gün yaklaşık 10 saatlerini dinlenerek geçirdiklerine ve dinlenme aralarının da benzerlikler sergilediğine tanık oldular. Gelgelelim, kan profilleri ve kan basınçları onların masa başına bağımlı akranlarından çok daha sağlıklı olduklarını gösteriyordu. Aralarındaki bu fark dinlenme sırasındaki kas etkinliğinden kaynaklanıyordu. Çömelmek ya da diz çökmek, iskemlede oturmaya kıyasla, kasları 5-10 kat daha fazla çalıştırıyor, trigliserit birikimini ve buna bağlı olarak hastalığı önlüyordu. İskemle insanlar için çekici, bir o kadar da tehlikeli bir yenilikti.
Bu durumda iskemle ve koltuklardan kurtulmak mı gerekiyor?
Çocukluktan beri çömelme alışkanlığına sahip olmayan birinin bunu yapmaya başlaması son derece sancılı ve sıkıntılı olabilir. Hadzalılar da oturarak ya da uzanarak epey bir zaman geçirdiklerinden, oturmaktan tümden kaçınmamız gerekmiyor. Ancak araştırma daha az oturarak ve oturmayı kas devinimini devreye sokacak kısa aralarla keserek kalp ve damar sağlığımızı koruyabileceğimizi gözler önüne seriyor. Bu durumda, evden çalıştığımız ve ekran başında çok daha uzun bir zaman harcadığımız şu günlerde oturma sürelerini daha kısa parçalara bölüp, onlar gibi aktif bir dinlenme duruşuyla çömelmeye çalışarak kalbimizi mutlu edebiliriz.
Rita Urgan
How changing the way you sit could add years to your life / New Scientist, 15 Temmuz 2020