Türkiye Nasıl Kurtulur?

Erdem Başçı TCMB’ye başkan olmak için dostu Ali Babacan vasıtasıyla Saray’a ebediyen faiz artırımını gündemden çıkartacak bir innovasyon sundu. Artık tek bir politika faizi olmayacak, TCMB ekonomiyi kontrol ettiği faizi genişliğini kafasına göre belirlediği bir koridor içinde “ayarlayacaktı”. Bu muhteşem icat tüm dünyaya Türkiye’nin merkez bankacılığa eşsiz hizmeti olarak sunuldu.

Tarih ve arşivler şahit, daha ilk günden bunun saçmalık olduğunun, “politika faizi belirsizliğinin” ekonomiyi zehirleyeceğini öngördüm. Nitekim de öyle oldu, Erdem Başçı Durmuş Yılmaz’dan %5’lerde aldığı enflasyonu Çetinkaya’ya %10’da teslim etti, yine de koridordan vazgeçmedik. Çünkü koridor AKP’ye mütedeyyin tabana “bak artık faiz artırmıyoruz” yalanını pazarlayacak çok kullanışlı bir araçtı.

Erdem Başçı son merkez bankası başkanıydı. Çünkü Çetinkaya ekonomist olmadığı gibi, başkan da değil. O Saray’dan aldığı direktifleri uygulamak için atanmış bir özel kalem müdürü. Bu gerçek de son döviz paniği esnasında ortaya çıktı. Erdoğan’ı faiz artırımına ikna etmek için Şimşek ve Yıldırım saatlerce dil dökmüşler. Bu haber öyle garip ki: Kararı TCMB almadığı gibi, kararın alındığı toplantıda TCMB’den katılımcı bile yok. Ama hükümete sorarsanız, “TCMB’nin araç bağımsızlığı vardır, gerekli tedbirleri alır”. İşte, bir yalan daha!

Bugün Londra’da Mehmet Şimşek büyük yatırımcılara Ankara’nın seçimden sonra ek mali ve parasal tedbirler alacağı hususunda garanti vermekle meşgul. Bakalım Türkiye’nin kudretli lideri RTE ne diyor? “Bu ara birileri ülkemize çöreklendi, Gezi’de olduğu gibi. Faiz lobisi üzerimize yükleniyor. Boşuna yüklenmeyin, avucunuzu yalayacaksınız….” Bu oyunu hep beraber bozacağız”.  Hangisi doğru, hangisi yalan?

Lafı nereye getirmek istediğimi anladınız mı?  TL ve tahvillerde çöküşün TCMB faiziyle pek ilgisi kalmadı. AKP’yle yatırım dünyası arasında bir güven krizi var, çünkü AKP düzenli ve yüzü kızarmadan yalan söylüyor.

Türkiye’yi bu arsız yalanlar içinden çıkılmaz bir girdaba sürükledi. Bizi bekleyen 21ci Yüzyıl’ın en acı resesyonunu bu makalemde  paylaştım. TCMB’nin bugün aldığı karar da bu kaderi perçinler, çünkü artık piyasanın gözüne batmadan faiz indirimi yapılamaz.

Yalanlar bitmeden, itiraf ve kefaret dönemi başlamadan ne ekonomi, ne de TL düze çıkar. Bizi mahveden yalanları anlatayım size de, niye  resesyon, ötesinde IMF, sonra da uzun yıllar sürecek bir durgunluk beklediğimi anlayın.

Dün Yeni Şafak şöyle yazıyor:  “Küresel finans kuruluşlarının 24 Haziran öncesinde AK Parti’yi zayıflatıp muhalefeti güçlendirmek için yaptığı dolar spekülasyonu ters tepti. Ekonomik saldırılara ancak güçlü hükümet ve güçlü liderle karşı konulabileceğini bilen vatandaşların AK Parti’ye desteği arttı. Son anket AK Parti’de 1,5-2 oranında yükseliş olduğunu gösteriyor”.

Kamuoyunda Türkiye’nin uluslararası bir müdahale ile karşı karşıya olduğu fikrinin anket sonuçlarına yansıdığı gözleniyor. Sonuçlar, ortaya çıkan çokuluslu ekonomik türbülansın ancak güçlü bir lider ve güçlü bir hükümet ile aşılabileceği görüşünün kamuoyunda geliştiğini gösterdi”. Breh, breh!

Önce Yüksek Faiz Lobisi, Üst Akıl, uluslararası finans lobisi gibi sanal kavramlar ve tüm problemi dış mihrakların doğurduğu yalanı bitecek. Çünkü artık para kıt, istenmediği yere gitmiyor. Hem her gün Batı’ya söv, hem de ayağına gidip para ve yatırımını iste. Sizce makul mü?

Bakın yalanlar bitmiyor, biz IMF’yi çağırıncaya kadar  da bitmeyecek. Şimşek mali tedbir  vadediyor, ama halen seçim rüşvetlerinin hesaplanabilir maliyeti 50 milyar TL. Bunlara kaynak gösterilen imar affı geliri, aynı zamanda kentsel dönüşüm için de kullandırılacak. Bütçe açığı yaz aylarında patlayacak. Ya iğneden ipliğe her şeye ek vergi gelecek, ya da Hazine piyasadaki tüm parayı elektrik süpürgesi gibi emip krediyi şirket ve vatandaştan esirgeyecek.  Yani, seçim bitsin her şeyin düzeleceği büyük bir yalandır.

Yerli enerji yatırımları ile cari açık da kapanmaz. Japonya, Güney Kore, Tayvan ve Tayland tonla cari fazla üretiyor, ama tek kuruş enerji üretmiyorlar. Nasıl başarıyorlar? Verimlilik ve inovasyonla. Bizde ise bunların temel girdisi olan kaliteli beşeri sermaye balyozla, havanda dövülerek imha ediliyor.  Akademisyenler kovuluyor, öğrenciler siyasi görüşleri yüzünden 5 yılla yargılanıyor, gençler zorla imam hatiplere yerleştiriliyor. Ekonominin tez zamanda yüksek katma değerli ve teknoloji içerikli mal ve hizmet üreteceği yalandır, çünkü bu faizlerde özel sektör yatırım da yapmaz. OHAL’in kimseye zararı olmadığı ise traji-komiktir. OHAL sürdükçe, Türkiye’yi kalkındıracak yabancı sermaye buraya adım atmayacağını defalarca, çok açıkça, şema çizerek anlattı hükümete.

ABD ile Menbiç hususunda hiç bir anlaşma yoktur, isteyen gider ABD Dışişleri websitesindeki açıklamaya bakar. AB vize serbestisi sağlamaz, çünkü daha önce Terörle Mücadele Yasasında yapmayı vadettiğimiz değişiklikleri yapmadık. Şu anda vize kalksa, yarım milyon vatandaş soluğu Avrupa’da alır. Halkbank yönetiminin Hakan Atilla davasında taraf olmadığını iddia etmesine kargalar burnuyla güler. S-400 alımı karşılığı bize teknoloji transferi yapacağı ve ilerde bizim de füze üreteceğimiz acıklıdır. Çünkü o füzenin ardında 50-60 yıllı bir silah sanayi  birikimi yatar, bizde yok.  Nükleer santral da bitmez, çünkü Gasprom’da para suyunu çekmiş, Türkiye’de ise kimse bu riskli ve karsız işe ortak olmaya cesaret edememiştir. Bankaların batık kredilerinin aktiflerinin sadece %3’ü olduğu yalanın da ötesinde, artık dünya bankacılık çevrelinde espri konusu olmuştur. Özel sektörün kur artışından zarar görmediği, kendi koruyacak gelir ve hedging enstrümanlarına sahip olduğu iddiası özel sektörü bile dumura uğratmış, uçuklayan dudaklara melhem kalmamıştır.

Daha devam edeyim mi?  Yalan bitmeden kur da istikrara kavuşmaz, Türkiye de.

Kaynak: paraanaliz.com-Atilla Yeşilada

Bu Yazıyı Paylaşın