Avrupa’daki kuraklık ve ısı dalgaları üzerine çalışmalar yapan bilim insanları, meşe ağaçlarından elde ettikleri verilere dayanarak tarihi bir araştırmaya imza attı. Araştırma sonucuna göre Avrupa, 2014’ten beri geçen 7 yılda son 2000 yılın en kurak dönemini yaşıyor. Peki meşe ağaçları bilime nasıl yardımcı oldu.
Haber Global’den Metin Aktaşoğlu’nun The Guardian’dan derlediği habere göre araştırmalar, Avrupa’da 2014 yılından bu yana aşırı seviyelere yükselen kuraklığın ve ısı dalgalarının son iki bin yılın en yüksek seviyesinde olduğu sonucunu ortaya koydu. Ağaçların gövdelerinde yer alan çemberlerin incelendiği araştırma ile Roma İmparatorluğu dönemine kadar gidildi ve böylece bu alanda kronolojik olarak en geniş çaplı araştırmaya da imza atıldı.
Bilim insanları, yükselen sıcaklıklarda muhtemel etkenlerin en büyüğü olarak küresel ısınmayı işaret etti. Isı dalgalarının yıkıcı sonuçlar doğurduğu ifade edilirken, bu dalgaların binlerce erken ölüme neden olduğu, ekinleri yok ettiği ve orman yangınlarını tetiklediği öne sürüldü. Nehir seviyelerinin düşük olması taşımacılık sektörünü etkilerken nükleer santrallerin güç istasyonlarının da soğutulma süreçlerine sekte vurdu.
KURAKLIĞIN İKİ ÖNEMLİ SEBEBİ…
İklim bilimcileri gelecekte daha aşırı ve daha sık görülen ısı dalgaları beklerken kuraklığın da artarak devam edeceği görüşünde. Çalışma ayrıca son iki bin yılda özellikle Orta Avrupa’da yaz ikliminin kademeli olarak daha kuraklaştığını ortaya koyarken volkanik aktivite ve güneş döngüsünü iki önemli sebep olarak tanımladı. Dünya’nın yörüngesindeki ince değişikliklere de dikkat çekildi.
KİLİSELERDEN KERESTE, KUYULARDAN ODUN…
Nature Geoscience dergisinde yayınlanan çalışmada, 147 meşe ağacının gövdesinde yer alan 27 bin büyüme halkası analiz edildi. Geçen yüzyılın analizi için canlı meşe ağaçları kullanıldı, daha geçmiş dönem için ise kiliseler gibi eski binalardan kereste kullanıldı. Orta Çağ’ın analizi için, araştırmacılar nehir yataklarında veya çakıl yataklarında korunmuş meşe ağaçlarını kullandılar ve Roma dönemi için ise kuyu yapımında kullanılan odunlar gibi kalıntılar incelendi.
Geçmişte ağaç halkalarının kullanıldığı iklim rekonstrüksiyonlarında, sıcaklığı tespit etmek için genişlik ve odun yoğunluğu kullanılmaktaydı. Büntgen liderliğindeki çalışmada ise ağaçların ne kadar suya erişebildiğini göstermek için karbon ve oksijen izotoplarının ölçümlerine başvuruldu ve bu da araştırmacıların kuraklığa ilişkin kayıtlara erişmesini sağladı. Bu, 16. yüzyılın başlarındaki Rönesans kuraklıkları gibi ciddi tarihsel kuraklıklarla karşılaştırıldığında, son dönemdeki Avrupa kuraklıklarının yüksek sıklık seviyesinin eşi benzeri görülmemiş bir durum olduğunu gözler önüne serdi.
Çalışmayı yürüten isim olan Cambridge Üniversitesi’nden Prof. Ulf Büntgen, “Hepimiz son birkaç yılda yaşadığımız olağanüstü sıcak ve kurak yazların farkındayız” dedi ve ekledi: “Elde ettiğimiz sonuçlar yaşadığımız şeyin sıradışı bir durum olduğunu gösteriyor. En az 2000 yıldır böyle bir süreç yaşanmamış.”
Raporun ulaştığı son veriler 2018 yılına dayansa da 2019 ve 2020 yazları da Avrupa’da sıcak yazlar olarak yaşandı.
‘YIKICI OLABİLİR’
Bilim insanları jet akımının konumundaki değişiklikler ve kıta üzerindeki hava dolaşımının da kuraklıklara neden olduğunu ve bu değişimin sebebinin küresel ısınma olduğunu vurguluyor. Büntgen bu konu üzerine ise “İklim değişikliği, aşırı koşulların daha sık hale geleceği anlamına geliyor ve bu da tarım, ekosistemler ve bir bütün olarak toplumlar için yıkıcı olabilir” diye konuştu.
Jet akımı (Jet stream): Jet rüzgarları, atmosferin üst seviyelerinde genel ifadeyle dar rüzgar bantları olarak adlandırılır. Jet akımlarında rüzgarlar batıdan doğuya doğru eserler ancak akış genellikle kuzey ve güney yönünde değişir. Jet akımı; diğer ismiyle “jet stream” sıcak ve soğuk hava arasındaki sınırları takip eder. Batı rüzgârlarının estiği kuşak kışın Ekvator’a doğru genişler, yazın daralır.
Çekya’nın Brno kentinde, CzechGlobe adlı araştırma merkezinde görev yapan ve söz konusu çalışmaya da katkı veren Prof. Mrislav Trnka ise kuraklıklardaki keskin artışın tarım ve ormancılık açısından oldukça endişe verici sonuçlar doğurduğunu ve doğuracağını aktardı: “Orta Avrupa’nın büyük bir kısmında eşi görülmemiş boyutta erozyon, elde ettiğimiz sonuçları doğruluyor.”
Elde edilen tarihsel verilerin ne kadar kıymetli olduğu hakkında ise Oxford Üniversitesi’nden Dr. Friederike Otto, açıklamalarda bulundu. Tarihsel verilerin eksik olduğu durumlarda, yaşanan olayların itici güçlerinin net bir şekilde tanımlanamadığının altını çizen Otto, bu araştırmada elde edilen sonuçlara geniş tarihsel veriler ışığında ulaşılmasının çalışmayı çok önemli ve çok yararlı bir hale getirdiğini vurguladı.
Otto, “Bu çalışma, insan kaynaklı iklim değişikliğine atfedilen ve yaz aylarında Avrupa’da gözlemlenen aşırı sıcaklık artışlarının, kıtada yazın doğasını değiştirdiğini uzun vadeli bir perspektiften bakarak açıkça doğruluyor”dedi.
ÇEKYA VE ALMANYA’DAN
Çekya’dan ve Almanya’nın Bavyera bölgesinden alınan ağaç örnekleri tüm Orta Avrupa’daki iklim koşullarının mümkün olan en doğru biçimde yansıtılmasını sağladı. Yüksek sıcaklık son zamanlarda Avrupa genelinde görülen kuraklığın ana sebebi olarak tespit edildi.
İklim krizi, kışın görülen aşırı yağışlı hava ile de bağlantılı. İngiltere’de 3 Ekim 2020’de görülen yağış, 1891’e dayanan kayıtlara göre gözlemlenmiş en yüksek yağıştı ve geçen Çarşamba yayınlanan bir araştırma, küresel ısınmanın bu durumu geçmişe nazaran üç kat daha olası kıldığını ifade etti. Birleşik Krallık Meteoroloji Ofisi tarafından yapılan bir başka araştırma ise karbon emisyonlarında büyük bir kesinti sağlanamazsa 2100 yılına kadar bu tür sağanak yağışların 10 kat daha olası olacağını kaydetti.