Eski yıllarda adını “Sosyal Sigortalar Kurumu”- SSK olarak hatırlıyoruz. Sonradan yeni katılımlarla adını “Sosyal Güvenlik Kurumu” -SGK olarak değiştirdi.
Eskiden SSK iflas ediyordu.
Şimdilerde SGK iflas ediyor.
Kısaca Türkiye’nin sosyal güvenlik sistemi açığı azalmıyor, tersine artıyor. Mesela, 2003 yılında 15 milyar 884 milyon lira olan bütçeden SGK’ya aktarılan destek, 2016 yılında 108 milyar 73 milyon liraya yükseldi. 2017 iki ayında ise bütçeden SGK’ya aktarılan kaynak tam 24 milyar 552 milyon liraya ulaştı.
2003 yılında bütçeden aktarılan kaynak 15 milyar 884 milyon lira. Aradan geçen yıllarda enflasyon yüzde 181 artış gösterdi. O nedenle her yılın parasını enflasyonla 2016 yılı değerine yükseltiyoruz. Buna rağmen bütçeden SGK’ya aktarılan kaynak nerede ise istikrarlı bir şekilde her yıl artış gösteriyor. 2003 yılında 44 milyar 608 milyon lira değer ifade eden yeniden değerlenmiş kaynak, 2016 yılında 108 milyar liraya çıkmış oluyor.
Aşağıdaki tabloda kısaca rakamları görebilirsiniz. Bütçeden SGK’ya aktarılan kaynağı ve o kaynağın bugünkü (2016) değerini bulabilirsiniz.
2003 yılında ülkemizde 12 milyon 542 bin çalışana karşılık, 6 milyon 849 bin kişi de emekli maaşı almaktaydı.
Aradan 13 yıl geçti.
Ülkemizin ekonomisi hızla büyüdü ve GSYH’mız 314 milyar dolardan 857 milyar dolara yükseldi. Çalışan sayısı artık 21 milyon 132 bin kişi… Buna karşılık emekli maaşı alanların sayısı ise 11 milyon 755 bin kişi.
Kısaca 2003’de nüfusun yüzde 18,7’si kayıtlı çalışarak SGK’ya prim öderken, artık nüfusun %26,8’i çalışarak SGK’ya prim ödüyor.
2016 yılında; 181 milyar 306 milyon lira prim geliri olan SGK’nın, 185 milyar 158 milyon lira da emeklilere maaş ödemesi oldu. Sağlığa ise 68 milyar lira harcama yapıldı. SGK’nın net açığı ise 2010 yılında -26,7 milyar lira iken, 2016 yılında -20,7 milyar liraya geriledi. Ama devlet katkısı da 15,2 milyar liradan 46,5 milyar liraya yükselmiş oldu.
‘Asgari’ sorunlar büyütüyor
Bugün ülkemizde çalışırken alınan 100 liralık maaşa karşılık, emekli olunca 35 lira alınabiliyor. Oysa düşük ücretlilerde bu oran 100’de 100… Yani çalışırken alınan maaş, emeklilikte de alınıyor. Bu nedenle çok çalışmanın ve erken emekli olmamanın hiç bir cazibesi yok.
Ne kadar az çalışıp
Ne kadar erken emekli olursan
Türkiye’de o kadar çok kazanıyorsun
Bu sonuçla da emeklilik yaş ortalamamız şu an 52 civarında. Hayat beklentimiz ise 78. Batı ile hayat beklentimiz arasında yaklaşık 4 yıl var. Ama emeklilik yaşında fark 10 yıldan fazla.
Ama batıda çalışanın hakkı veriliyor.
Çalışırken 100 lira alınıyorsa, zamanında emekli olunduğunda 70 lira maaş garanti.. Kısaca, Batıda çok çalışana daha iyi imkanlar sunuluyor. Ama ülkemizde sistem “asgari”ye bağlandığı için çok çalışmanın da bir avantajı bulunmuyor. Asgari ücretle çalışmak ile asgari ücretin 2-3 katı maaşla çalışıp prim ödemenin emeklilikte hiçbir farkı yok.
Bütün sistem asgari maaş üzerine bağlanmış durumda.
Bu nedenle son 13 yılda (2003-2016) ülkemizde nüfusun yüzde 10,19’u emekli maaşı alıyorken, bu oran yüzde 14,91’e yükselmiştir. Kayıtlı çalışan sayısı 8 milyon 590 bin kişi artarken, emekli maaşı alan sayısı 4 milyon 906 bin kişi artmıştır.
Kıdem Fonuna %25 devlet desteği
Bu hükümetlerin “işsizlik fonu” imtihanı hiç başarılı olmadı. %13’e ulaşan işsizlik oranında bile işsizlik fonunda 100 milyar liradan fazla para birikmiş durumda. İşsizlik maaşı ödeneği kesin ama işsiz kalınca maaş almanın şartları çok ama çok zor. Ve de çok az.
Buna rağmen Hükümet işsizlikle mücadelede kaynak olarak işsizlik fonuna başvuruyor. İşsizlik fonu gelirlerin yüzde 50’sini devlet kullanıyor.
Ama aynı devlet tasarruf olsun diye BES sisteminde sigorta şirketlerine yüzde 25 devlet desteği adı altında para aktarıyor.
Derim ki;
BES’e verilen destek yerine, işsizlik fonuna ve kurulacak kıdem tazminatı fonuna aynı destek verilsin. Böylece ortada hiç bir sorun da kalmaz.
Kaynak: Karar Gazetesi-İbrahim Kahveci