YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas | : 2017/1465 |
Karar | : 2021/1062 |
Tarih | : 22.09.2021 |
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalının temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; olay günü davalının müvekkillerinin murisi…’ın yanına gelerek ‘‘çek şu arabanı şuradan, bu gün seninle hesabımı, davamı hâlledeceğim, seni hâlledeceğim’’ diye bağırmak suretiyle murisi tehdit ettiğini, davalının tehditleri karşısında murisin cevap vermeden evine girdiği sırada eşinin gözleri önünde kalp krizi geçirerek vefat ettiğini, davalının daha önce de müvekkillerinden Turgay ve Tuğçe’nin düğünlerinde olay çıkardığını, masaları devirdiğini, insanlar oturmasın diye yerlere pis su serptiğini, davalının müvekkillerine yıllarca huzur vermediğini, murisin ölü muayene tutanağında strese ve derin üzüntüye bağlı kalp krizi geçirdiğinin belirtildiğini, müteveffanın olaydan önce hiçbir kalp rahatsızlığı bulunmadığını, davalının tehditlerine maruz kalması neticesinde yaşadığı büyük üzüntü ve acı nedeniyle vefat ettiğini ileri sürerek müvekkilleri Tuğçe Sapmaz ve … için ayrı ayrı 2.000TL, … için de 4.000TL manevi tazminatın 09.03.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı cevap dilekçesinde; murisinin ölüm sebebinin söylediği söz ve yapılan davranışlardan kaynaklanmadığını, ölümün kalp krizi ve damar hastalığı sonucu meydana geldiğini, açılan tazminat davasını kabul etmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.02.2012 tarihli ve 2013/230 E., 2014/47 K. sayılı kararı ile; davalının olay günü davacılar murisi…’ı tehdit ettiği, kısa bir süre sonra davacılar murisinin kalp krizi geçirerek vefat ettiği, olay nedeniyle Edremit 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/304 E. sayılı dosyası ile yapılan yargılama sonucunda davalı hakkında tehdit suçundan adli para cezasına hükmedildiği, davacıların murisin ölümünden kısa bir süre önce davalının tehdidine maruz kalması nedeniyle manen yıprandıkları, davadaki talebinde davalının murise yönelik tehdit eyleminden dolayı davacıların da üzüntü yaşadıklarından bahisle manevi tazminat istemine ilişkin olduğu, tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak açılan davanın kısmen kabulü ile davacılar … ve … için ayrı ayrı 1.500TL, … için ise 3.000TL manevi tazminatın 09.03.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 08.06.2015 tarihli ve 2014/11018 E., 2015/7518 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, haksız fiil nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece dava kısmen kabul edilmiş, karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar, murislerinin vefat ettiği gün davalı tarafından tehdit edildiğini, aynı gün kalp krizi geçirerek vefat ettiğini belirterek, tehdit fiili ve murislerinin hayatını kaybetmesi nedeniyle uğradıkları manevi zararlarının ödetilmesini istemişlerdir.
Davalı, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davacıların ölüm olayı ile birlikte murisin ölümünden çok kısa bir süre önce davalı tarafından tehdit edilmesinden dolayı üzüntü duyduklarından bahisle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 47. maddesine (6098 sayılı TBK’nın 56/2. maddesine) göre ölüm halinde ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilecektir. BK’nın 49/1. maddesi (6098 sayılı TBK’nın 58/1. maddesi) ise kişilik hakkının zedelenmesinden zarar görenin uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebileceği biçiminde düzenlenmiştir.
Dosya içeriğinden, davalının bu eylem nedeniyle tehdit suçundan Edremit Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2012/304 esas, 2013/243 karar sayılı ilamı ile cezalandırılıp kararın kesinleştiği, taksirle ölüme neden olma suçundan Edremit Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilip kararın Bergama Ağır Ceza Mahkemesi’nin 06.08.2012 tarihinde itirazın reddi kararı vermesiyle kesinleştiği, Bursa Adli Tıp Kurumu’nun 04.05.2012 tarihli otopsi raporunda kişinin ölümünün kendisinde mevcut olan kalp ve damar rahatsızlığı sonucu meydana gelip ölümü üzerine etkili ve harici herhangi bir nedenin tespit edilemediğinin belirtildiği anlaşılmıştır.
Anılan Yasa hükümleri somut olayla birlikte değerlendirildiğinde; davacıların murisinin ölümünde davalının kusurunun bulunmadığı, murise karşı gerçekleştirilen tehdit eyleminden dolayı yakınları olan davacıların manevi tazminat isteyemeyeceği göz önüne alınarak davanın reddedilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kısmen kabul edilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulmasını gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.12.2015 tarihli ve 2015/546 E., 2015/772 K. sayılı kararı; önceki gerekçe genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacılar murisinin ölümünden kısa bir süre önce davalı tarafından murise yönelik olarak gerçekleştirilen tehdit eylemi nedeniyle yakınları olan davacılar yararına manevi tazminata karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; ihtiyari dava arkadaşı durumundaki davacılar yararına hükmedilen tazminat miktarları itibariyle direnme kararına karşı temyiz yolunun açık olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.
13. Olayda davalının her bir davacıya yönelik temyiz itirazlarının ayrı ayrı ele alınıp incelenmesi gerekmektedir.
A- Davalının davacılar … ve Tuğçe Sapmaz’a yönelik temyiz itirazları yönünden;
14. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş; bu Kanunun 450. maddesiyle de 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ek ve değişiklikleriyle birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. Bununla birlikte kanun koyucu uygulamada bir takım sorunların ortaya çıkmasını engellemek için, 6100 sayılı Kanun’a geçiş hükümlerini ayrıca düzenlemiştir.
15. 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen geçici 3. maddesine (Ek:31.03.2011– 6217/30 md.) göre Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki 427. ilâ 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacaktır.
16. Bilindiği üzere, 21.07.2004 tarihli ve 25529 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”; yürürlük tarihinden sonra mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL; yine yürürlük tarihinden sonra Yargıtay Daireleri ve Hukuk Genel Kurulunca temyiz incelemesi sonucunda verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilebilmesi için 440/III-1. maddesinde aranan parasal sınırı da altı milyar TL olarak değiştirmiştir. 5219 ve 5236 sayılı Kanunlara göre katsayı artışı uygulanarak bu sınırlar yıllar itibariyle arttırılmıştır.
17. 16.07.1981 tarihli ve 2494 sayılı Kanun’un geçici maddesi ile temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin değişikliklerin, kanunun yürürlüğe girmesinden sonra verilecek nihai kararlara yönelik temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında uygulanacağı belirtilmiş; dolayısıyla, dava hangi tarihte açılmış olursa olsun, temyiz ve karar düzeltme sınırlarının saptanmasında, hakkında bu yollara başvurulan hükmün verildiği tarihteki yasal durumun esas alınacağı kabul edilmiştir.
18. Bu durumda; bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği veya Yargıtay kararına karşı karar düzeltme yolunun açık olup olmadığı belirlenirken, temyiz ya da karar düzeltme hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; temyiz ya da karar düzeltme istemine konu karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınmalıdır.
19. Buradaki “karar” teriminin, mahkemenin, Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını ve ayrıca Hukuk Genel Kurulunun verdiği kararı da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.
20. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava, haksız fiilden kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkin olup, dava dilekçesinde davacılar Tuğçe Sapmaz ve … için ayrı ayrı 2.000TL, … için ise 4.000TL olmak üzere toplam 8.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsili istenmiştir.
21. Yerel mahkemece verilen ilk karar ile davanın kısmen kabulüne, davacılar … ve … için ayrı ayrı 1.500TL, … için ise 3.000TL olmak üzere toplam 6.000TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, hüküm manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş olup mahkemece bozma kararına karşı direnilmiştir.
22. Talep sonucunun niteliğine göre, eldeki davada davacılar arasında mecburi dava arkadaşlığı değil, ihtiyari dava arkadaşlığı mevcuttur.
23. Bilindiği üzere, davanın birden fazla kişi hakkında aynı sebepten doğması hâlinde, birden fazla kişi birlikte dava açabilir veya dava edilebilirler (HUMK’nın 43/2. maddesi). İhtiyari dava arkadaşlığında her dava arkadaşının davası diğerlerinden bağımsız olup, tahkikat safhası ortaktır. Yani dava arkadaşı sayısı kadar dava vardır. Her bir dava arkadaşı hükme karşı ayrı ayrı kanun yoluna başvurabileceği gibi birlikte de başvurabilirler. Öte yandan gerek temyiz gerekse karar düzeltme incelemesi yapılabilmesi için gereken miktarların belirlenmesinde her bir davacının talebinin ayrı ayrı dikkate alınması gerekir.
24. Temyiz istemine konu direnme kararının verildiği 29.12.2015 tarihinde temyiz (kesinlik) sınırı 2.080TL’dir.
25. Somut olayda, karar davalı tarafından temyiz edilmiş ise de; ihtiyari dava arkadaşı olan davacılar … ile Tuğçe Sapmaz lehine hükmedilen manevi tazminat miktarları, temyiz incelemesi için gereken 2.080,00TL’lik değerin altında olduğundan, adı geçen davacılar hakkındaki hükme karşı temyiz kanun yoluna gidilmesi miktar itibariyle mümkün değildir.
26. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, dava konusu olayda tek bir haksız eylem bulunduğundan kararın miktar itibariyle temyiz kesinlik sınırının altında kalıp kalmadığının, davalı aleyhine hükmedilen tazminat miktarının toplam miktarı üzerinden belirlenmesi gerektiği, her bir davacı açısından ayrı ayrı değerlendirme yapılmasının hak kayıplarına neden olacağı, bu nedenle işin esasına girilmesi ve davalının temyiz itirazlarının incelenmesi gerektiği, bu itibarla ön sorunun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
27. Hâl böyle olunca; davalının davacılar … ve Tuğçe Sapmaz yönünden temyiz dilekçesinin reddi gerekmiştir.
B- Davalının davacı …’a yönelik temyiz itirazları yönünden ise;
IV. GEREKÇE
28. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
29. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.
30. Bunlar; kişilik değerlerinin zedelenmesi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24, isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.
31. Belirtmek gerekir ki TMK’nın 24. maddesi ile 818 sayılı BK’nın 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.
32. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde;
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır”.
33. Dava konusu olay tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı BK’nın 49. maddesinde ise;
“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
34. Yargılama sırasında 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın “Kişilik hakkının zedelenmesi” başlıklı 58. maddesinde de;
“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
35. Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve BK’nın 49. (6098 sayılı TBK’nın 58.) maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.
36. Görüldüğü üzere BK’nın 49. (6098 sayılı TBK’nın 58.) maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
37. Yine dava konusu olayın gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı BK’nın 47. maddesinde;
“Hâkim, hususi halleri nazara alarak cismani zarara düçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir”.
38. Yargılama sırasında 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın “Manevi tazminat” başlıklı 56. maddesinde ise;
“Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.
Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
39. Manevi tazminat, manevi zararın giderim biçimidir. Herkese karşı korunan kişilik hakkının kapsamına giren değerlerden birinin ihlali hâlinde doğan mutlak bir haktır (Hatemi, Hüseyin: Sözleşme Dışı Sorumluluk, C II, sh 102, İstanbul 1993). Temelinde, karşı tarafın haksız eylemi yatmaktadır. Zarar görenin kişilik değerlerinde iradesi dışında meydana gelen bir eksilmedir. Tazminat bu eksilmeyi giderir (Eren, Fikret: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C I, B. 6, İstanbul 1998 (Kısaltılmış Genel), sh. 772). Tazminatın hareket noktası, “manevi zarar ve gerçekleşmesi” koşuludur (Kılıçoğlu, Mehmet: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Uyarlı Tazminat Hukuku, 4. Baskı, sh. 1171, Ankara, Nisan 2014).
40. Manevi tazminat ediminin tesbiti ve takdirinde yargıcın önemli bir takdir yetkisi vardır. Bu bağlamda her şeyden önce ihlalin türü, ağırlığı, zararın yoğunluğu ve süresi, kusurun ağırlığı önem taşır. Maddi tazminatın takdirine ilişkin kriterler ve indirim sebepleri manevi tazminatta da dikkate alınır (Kılıçoğlu, Mehmet: sh. 1191).
41. Öte yandan, mülga BK’nın 47. (TBK’nın 56.) maddesinde düzenlenen manevi tazminatta kusurun takdirde etkili olabileceği, 22.06.1966 tarih ve 1966/7 Esas 1966/7 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır. Bu kararın gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hâl ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Zarar görenin kişisel kusuru zarar verenden ağır veya ona denk olsa dahi manevi tazminatta indirim yapılarak hükmedilir (Eren, Fikret: sh. 789).
42. Bu düzenlemelere göre öncelikle manevi tazminat isteme hakkı beden ve ruh tamlığı bozulmuş olan kişiye tanınmıştır.
43. Yansıma zarar ise, hukuka aykırı eylemden zarar gören kişinin dışında bir başkasının zarar görmesidir. İlliyet bağı ve hukuka aykırılık koşullarının gerçekleşmesi, özel bir koruma normunun ihlali gerekir.
44. Olay tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu’nun 47/1. maddesine göre, sadece ölüm hâlinde, ölenin ailesine yansıma yoluyla manevi tazminat olarak uygun bir paranın ödenmesine karar verilebileceği düzenlemesi mevcuttur. Ağır bedensel zarar hâlinde ise zarar gören kimsenin yakınlarının yansıma yoluyla manevi tazminat talep edebilecekleri Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre belli koşullarda kabul edilmektedir. Yakınların ağır bedensel zarar nedeniyle manevi tazminat isteyebilmeleri için de gerçekten kişisel yararların veya hakların doğrudan doğruya ağır bir biçimde zarara uğramış olması gerekir. Diğer bir anlatımla, bir kimsenin bedensel zarara uğramasından dolayı onun çok yakınlarından birisinin aynı eylem nedeniyle hukuken korunan ruhsal ve sinirsel sağlık bütünlüğü ağır bir şekilde zarara uğramışsa onun da manevi tazminat isteme hakkı vardır.
45. Yargılama sırasında yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanunu’nun 56/2. maddesinde ise, zarar görenin yakınlarının yansıma yoluyla manevi tazminat isteyebilmeleri ancak ölüm veya ağır bedensel zararın varlığı hâlinde mümkün olduğu kabul edilmiştir.
46. Gelinen aşamada, yakınların yansıma yoluyla hangi hâllerde manevi tazminat isteyebileceği açıklığa kavuşturulmuş bulunmaktadır.
47. Açıklanan tüm bu yasal düzenleme ve ilkeler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; zarar görenin yakınlarının yansıma yoluyla manevi tazminat talep etmeleri ancak ölüm veya ağır bedensel zarar hâlinde mümkündür. Somut olayda ise murise yönelik tehdit eylemi nedeniyle manevi tazminat talep edilmiştir. Davacılar murisinin ölümünden kısa bir süre önce davalı tarafından murise yönelik olarak tehdit eylemi gerçekleştirilmiş ise de tehditten dolayı yansıma yoluyla manevi tazminat istenemeyeceğinden yakını olan davacı eş yararına manevi tazminata hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
48. Hâl böyle olunca, direnme kararının bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Davalının davacılar … ve Tuğçe Sapmaz hakkındaki temyiz dilekçesinin miktar yönünden REDDİNE (III-A),
2- Davalının davacı … hakkındaki temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA (III-B-IV),
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 22.09.2021 tarihinde (1) nolu bent için oy çokluğuyla, (2) nolu bent için ise oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Dava haksız fiilden kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Yargılama sonunda davacılar … ve Turgay S….. için ayrı ayrı 1.500,00TL, … için 3.000,00TL manevi tazminata hükmedilmiş, davalının temyizi üzerine Özel Dairece “… davacıların murisinin ölümünde davalının kusurunun bulunmadığı, murise karşı gerçekleştirilen tehdit eyleminden dolayı yakınları olan davacıların manevi tazminat isteyemeyeceği” gerekçesi ile karar bozulmuştur. Mahkemece verilen direnme kararının temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunda yapılan inceleme sonunda davacılar Tuğçe ve Turgay için ayrı ayrı hükmedilen 1.500,00TL’nin karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırı olan 2.080,00TL’nin altında kaldığı ve kesin olduğu gerekçesi ile temyiz talebinin miktardan reddine karar verilmiş olup, sayın çoğunluğun bu görüşüne katılamıyorum.
Davacılar; olay günü davalının murisleri…’ı tehdit ettiğini ve bu olayın hemen sonrasında…’ın vefat ettiğini belirterek manevi tazminat talep etmişlerdir. Dolayısıyla davalının, davacıların talebine konu olan fiili tektir ve miktar bakımından her bir davacı açısından ayrı değerlendirme yapılması bu davada olduğu gibi hak kayıplarına neden olacaktır. Zira tüm davacılar murislerinin davalının fiili sonucu rahatsızlanarak öldüğünü belirterek dava açmışlardır. Mahkemece her bir davacı lehine manevi tazminata hükmedilmiş, ancak Hukuk Genel Kurulunca davacı … ve Turgay ile ilgili karara yönelik temyiz talebi hükmedilen miktarın temyiz kesinlik sınırı altında kaldığı gerekçesi ile miktar bakımından reddedilmiş, böylelikle temyiz incelemesi dışında kalmıştır. Davacı … hakkındaki karar ise Özel Daire bozma kararında belirtildiği şekilde manevi tazminat şartlarının oluşmadığı gerekçesi ile bozulmuştur.
Böylelikle somut olayda aslında manevi tazminat şartları oluşmadığı hâlde iki davacı lehine hükmedilen tazminat temyiz kesinlik sınırının altında kaldığı gerekçesi kesinleşmiştir. Böylece davalı aynı olaya dayalı olarak açılan ve gerek Özel Dairece, gerekse Hukuk Genel Kurulunca manevi tazminat şartlarının oluşmadığı kabul edilen bir olay sebebiyle iki davacıya tazminat ödemek zorunda kalmıştır ki bu durumun hukukî güvenlik ve hukukî istikrar ile bağdaştığı düşünülemez.
Bu şekilde mağduriyete neden olabilecek bir başka örnek vermek gerekirse; iki davalının bulunduğu, zamanaşımı süresinin dolmuş olduğu ve davalılarca zamanaşımı def’i ileri sürülmesine rağmen mahkemece zamanaşımı kabul edilmeyerek davacılardan biri lehine temyiz kesinlik sınırı üstünde, diğeri lehine ise temyiz kesinlik sınırı altında manevi tazminata hükmedilen bir davada, kararın davalı tarafça temyizi üzerine, sayın çoğunluğun kabulü hâlinde lehine hükmedilen tazminat kesinlik sınırı üzerinde olan davacı yönünden temyiz incelemesi yapılarak karar davanın zamanaşımına uğramış olduğu gerekçesi ile bozulacak, diğer davacı ile ilgili olarak ise davalının temyiz talebi kesinlik sebebiyle reddedilecek ve davalı zamanaşımına uğramış olan davada hükmedilen tazminatı ödemek zorunda kalacaktır.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 22/06/1966 tarihli ve 7/7 sayılı kararında belirtildiği üzere “… hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır… Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.” Bu nedenle manevi tazminat davaları maddi tazminat taleplerinden farklı olarak daha düşük değerler üzerinden açılmakta ve mahkemelerce de daha düşük miktarlar üzerinden hüküm kurulmaktadır. Bunun sonucu olarak özellikle uzun süren yargılamalarda (bedensel zarar sebebiyle açılan davalarda ilgili ceza davası dosyası beklenilirken) temyiz aşamasına gelindiğinde karar manevi tazminat bakımından kesinlik sınırı altında ve dolayısıyla yargısal denetim dışında kalabilmektedir. Kanun koyucu uygulamada ortaya çıkan bu durum sebebiyle yeni bir düzenleme yapmış ve manevi tazminat davalarında verilen hükümlerin yargısal denetim bakımından miktar şartına takılmaması için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ‘İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar’ başlıklı 341. maddesine 24/11/2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanunun 41. maddesi ile 2. fıkra olarak “Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir.” hükmü ilave edilmiş, böylelikle manevi tazminat davalarında verilen hükümlere karşı miktara bakılmaksızın istinaf kanun yolu açık hâle gelmiştir.
Diğer taraftan, ihtiyari dava arkadaşlığında her ne kadar davacıların birbirlerinden bağımsız dava açmaları söz konusu olsa da 6100 sayılı HMK’nın 110. maddesi anlamında bir dava yığılması yoktur. Zira anılan madde uyarınca, davacının, aynı davalıya karşı olan, birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilmesi hâlinde dava yığılması vardır. Oysa burada birbirinden bağımsız birden fazla asli talep yoktur. Tek fiile dayalı ve bu fiilden doğan, davacılar için talep vardır. Dolayısı ile dava tektir ve davanın toplam değerine bakılmalıdır.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; davalının tek bir fiilinin söz konusu olduğu ve hükmün de davalı tarafından temyiz edildiği somut olayda, davalı aleyhine hükmedilen toplam manevi tazminat miktarı 6.000,00TL olup karar tarihi itibarıyla 2.080,00TL olan kesinlik sınırının üzerinde olduğundan, davalının temyiz talebinin tüm davacılar yönünden incelenmesi gerektiği düşüncesiyle, sayın çoğunluğun davacılar Tuğçe ve Turgay hakkındaki temyiz talebinin miktar bakımından reddine ilişkin görüşüne katılmıyorum.