İÇTİHAT METNİ
DAVA :
Taraflar arasında görülen tapu iptail ve tescil, tazminat, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar asıl ve birleştirilen davada davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 15.01.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalılar vekili gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR :
Asıl ve birleştirilen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptali ve tescil, taşınmaz el değiştirmiş ise tazminat, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkindir.
Asıl ve birleştirilen davada davacı, mirasbırakan babasının mirastan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak 226 parsel sayılı taşınmazı davalı kızı Sevil’e, 22 parsel sayılı taşınmazın tamamı ile 23 parsel sayılı taşınmazdaki 48/64 payını davalı kızı …’ye 24.04.2000 tarihinde satış suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek çekişme konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tesciline, taşınmazın el değiştirmesi halinde tazminata, olmadığı taktirde tenkise karar verilmesini istemiştir.
Asıl davada davalı ve birleştirilen davada davalı, tenkis isteği bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğini, mirasbırakanın, davacı ve diğer çocukları lehine temliklerde bulunduğunu, davacıya temlik edilen dava dışı 531 parsel sayılı taşınmazın daha değerli olduğunu, mirasbırakanın mal kaçırma amacıyla değil paylaştırma amacıyla hareket ettiğini, aşamalarda dava dışı 531 parsel sayılı taşınmazın bedeli mirasbırakan tarafından ödenmek suretiyle davacı adına kayıtlandığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Asıl davada, mirasbırakanın paylaştırma iradesiyle hareket ettiği benimsenerek davanın reddine dair verilen karar Dairece, mirasbırakanın denkleştirme amacıyla mı yoksa mal kaçırma amacıyla mı hareket ettiğinin incelenmesi gerekçesiyle bozulmuş; bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş; söz konusu karar Dairece, bu kez her iki davalıya karşı açılan davaların birlikte değerlendirilerek ve gerektiğinde birleştirilerek görülmesi ve mirasbırakanın temlikleri yapmasındaki gerçek iradesinin belirlenmesi gerekçesiyle bozulmuş; birleştirilen davada verilen ret kararı ise Dairece, mirasbırakanın tüm mirasçılara hak dengesini gözeten bir paylaştırma veya denkleştirme amacı ile hareket ettiğinin ileri sürülmesine olanak bulunmadığı, gerek davalının denkleştirme savunması ve gerekse diğer delillerden özellikle tanık anlatımlarından çekişmeli taşınmazın davalıya aslında bağış yapıldığı halde ve bedelsiz olarak satış biçiminde temlik edildiğinin duraksamaya yer bırakmayacak biçimde anlaşıldığı, hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle; bilahare karar düzeltme yoluna başvurulması üzerine her iki dava dosyasının birlikte değerlendirilerek ve gerektiğinde birleştirilerek görülmesi ve asıl davada verilen bozma kararında belirtildiği şekilde araştırma ve inceleme yapılarak mirasbırakanın temlikleri yapmasındaki gerçek iradesinin belirlenmesi gereğine değinilerek bozulmasına karar verilmiş; asıl ve birleştirilen davada bozma ilamlarına uyularak ve her iki davanın birleştirilerek incelenmesi neticesinde mirasbırakanın denkleştirme amacıyla hareket ettiği, tenkis isteği bakımından ise hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1916 doğumlu mirasbırakanın, 30.10.2002 tarihinde ölümü üzerine davacı oğlu, asıl davada davalı kızı n, birleştirilen davada davalı kızı ile dava dışı çocukları ve ölen oğlunun eşi ve çocuklarının mirasçı kaldıkları, dava konusu 226, 22 parsel sayılı taşınmazların tamamı, 23 parsel sayılı taşınmazın 48/64 payı mirasbırakan adına kayıtlı iken intifa hakkını üzerinde bırakmak suretiyle 24.04.2000 tarihinde 226 parsel sayılı taşınmazın tamamını davalı kızı Sevil’e, 22 parsel sayılı taşınmazın tamamı ile 23 parsel sayılı taşınmazın 48/64 payını davalı kızı …’ye satış yolu ile temlik ettiği, 22 parsel sayılı taşınmazın ifrazen 327, 328, 329, 330, 331 parsellere ayrıldığı, 331 parsel sayılı taşınmazın 25.07.2007 tarihli satış işlemiyle dava dışı kişiye devredildiği, mirasbırakanın dava dışı 17 ve 170 parsel sayılı taşınmazların tamamını intifa hakkını üzerinde bırakmak suretiyle dava dışı kızına 24.04.2000 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, dava dışı 319 parsel sayılı taşınmazın ( ifrazla 529, 530, 531, 532 parsel olan ve 531 parselin ifrazı neticesinde 818, 819 ve 820 parsel olan ) 9/32 payı mirasbırakan adına kayıtlı iken 28.01.1965 tarihinde satış suretiyle dava dışı oğlu Sağlam’a temlik ettiği, yine 532 parsel sayılı taşınmazda mirasbırakanın adına kayıtlı 4/32 payı dava dışı oğlu Sağlam’a 25.01.1996 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, davacının dava dışı 319 parsel sayılı taşınmazdaki 3/32 payını 21.04.1976 tarihinde dava dışı kişiden satış yolu ile, 64/128 payını da 28.03.1978 tarihinde hükmen tescil yolu ile edindiği, 319 parselin ifrazı ile oluşan 531 parsel sayılı taşınmazda mirasbırakan adına kayıtlı 8/32 payın 21.07.2004 tarihinde mirasçılarına intikal ettiği ve aynı tarihli taksim işlemiyle söz konusu payın davacı adına tescil edildiği, davacı ile dava dışı kardeşi Sağlam’ın bu taşınmazdaki paylarını dava dışı kişilere değişik zamanlarda temlik ettikleri anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun 706., Türk Borçlar Kanunu’nun 237. ( Borçlar Kanunu’nun ( BK ) 213. ) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan; mirasbırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilemeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih ½ sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince, mirasbırakan tarafından davacı oğlu Bahri’ye ve eşine yer verildiği kanıtlanmamış olup mirasbırakanın tüm mirasçılarını kapsayan ve hak dengesini gözeten geçerli bir paylaştırma yaptığından söz edilemez.
Hal böyle olunca, toplanan deliller ve dosya içeriğinden mirasbırakanın dava konusu temlikleri bedelsiz ve mal kaçırma amacıyla yaptığı anlaşılmakla asıl ve birleştirilen davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ :
Asıl ve birleştirilen davada davacının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün ( 6100 Sayılı Kanun’un geçici 3.maddesi yollaması ile ) 1086 Sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 2.037.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.01.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.