T.C. | YARGITAY | Üçüncü Hukuk Dairesi | ||||||||||||||||||
Esas No | : 2016/981 | |||||||||||||||||||
Karar No | : 2016/2524 | |||||||||||||||||||
Tarih | : 24.02.2016 |
İÇTİHAT METNİ
DAVA :
Taraflar arasındaki adi ortaklığın tasfiyesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR :
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalılardan …’tan bonoya dayalı 73.610,00 TL.alacağının bulunduğunu, borcun vadesinde ödenmediği için … İcra Müdürlüğünün 2012/5121 takip sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine mahsus icra takibinde bulunulduğunu, ödeme emrinin tebliğine rağmen borcun ödenmediğini ve … adresinde bulunan …. İşyerinde bulunan makineler üzerine 30/07/2012 tarihinde haciz işlemi uygulandığını, haczedilen malların satışı için talepleri üzerine satış kararı alındığını ve satış günü belirtilerek gerekli ilanlar yapıldığını, ödeme emrinin tebliğinden sonra haciz işlemi yapılırken borçlu bulunan şahsın haczedilen malların adi ortaklığa dahil bulunduğuna dair bir itirazda bulunmadığı halde, diğer ortak ….’nün …. İcra Hukuk Mahkemesine başvurarak TBK.’nun 637. ve devamı maddeleri uyarınca ortaklardan birinin şahsi borcu için ortaklığa dahil mal varlığının haczedilemeyeceği itirazında bulunduğunu ve tedbir yoluyla da satışın durdurulmasının sağlandığını, İcra Hukuk Mahkemesine açılan davanın yasa hükümlerine uygun olduğunu, ancak böyle bir ortaklığın varlığından haberdar olmadıklarını ve ortaklık sözleşmesinin de 23/11/2012 tarihinde icra takibine geçilip hacizler yapıldıktan sonra yapıldığını, ortada kötü niyetin açıkça varlığının belli olduğunu, icra dosyasının incelenmesinden sonra borçlu …’u bu ortaklığa dahil mal varlığından başka herhangi bir taşınır ve taşınmaz malları ile bankalarda mevduatının olmadığını, her iki ortağın piyasaya yüklü miktarda borçlu bulunduklarını ve ortaklığa dahil mallarını kaçırma hazırlığı içerisinde bulunduklarını öğrendiklerini ileri sürerek, adi ortaklığın …’un borcundan dolayı tasfiyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde; …. İcra Müdürlüğünün 2012/5121 nolu dosyası ile yapılan 30/07/2012 tarihli haciz tutanağı ile haczin tasfiye payına ilişkin olmadığının açıkça görüleceğini, davalı …’un başkaca malı sorgulandığına ilişkin dosyada mevcut bir belgenin olmadığını, davacının 30/07/2012 tarihinde yapmış olduğu haczin hukuka aykırı olduğunu, müvekkillerinden … adına yapmış oldukları şikayet ile … İcra Hukuk Mah.’nin 2012/353 Esas ve 2013/68 Karar sayılı 01/03/2013 tarihli kararı ile … İcra Müdürlüğünün 2012/5121 nolu dosyasında satış aşamasına getirilen 30/07/2012 tarihli haczin kaldırıldığını, dava dilekçesinin 10/01/2013 tarihi olduğunu, kaldırılan haciz dikkate alındığında davacının dava konusu ettiği tasfiyeye konu bir haczin bulunmadığını beyanla, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile, davalılar arasındaki adi ortaklığın tasfiyesine, tasfiye sonucunda borçlunun hissesine düşecek miktar üzerinden alacağın tahsiline karar verilmiş, hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
TBK’nun 638/2 maddesi gereğince; ortaklık sözleşmesinde aksine bir hüküm bulunmadıkça, bir ortağın alacaklıları haklarını ancak o ortağın tasfiyedeki hissesi üzerinde kullanabilirler. TBK’nun 639/3. maddesi mucibincede şeriklerden birinin tasfiyedeki payının cebri icra yolu ile paraya çevrilmesiyle şirket nihayet bulur. Bu yasal düzenlemeler gözetildiğinde, adi ortaklıktan ortaklar arasında elbirliği halinde mülkiyet olduğundan ortağın hissesinin haczi mümkün olmayıp, ancak tasfiye payının haczi kabildir. Tasfiye payının haczi için ortakların muvafakatı gerekmediği gibi adi ortaklık sözleşmesindeki ortakların işin bitimine kadar ortaklıktan ayrılamayacaklarına ilişkin kararlaştırma ancak ortaklar arasında hüküm ifade eder. Yasal koşullar oluştuğunda 3.kişi dahi ortaklığın fesih ve tasfiyesini isteyebirler. Bu bağlamda borçlu ortağın tasfiye payına haciz konulabilir. Bir ortağın tasfiye payına haciz konulması ise, adi ortaklığın fesih ve tasfiye sebebidir.
Adi ortaklık ilişkisi, TBK’nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.
Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır.
Tasfiye işlemlerinin bizzat mahkemece yaptırılması gerekir. Somut olayda mahkemece, adi ortaklığın tasfiyesine karar verilip, tasfiye işlemlerinin mahkemece yaptırılmamış olması doğru görülmemiştir.
Bu durumda, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınarak, Türk Borçlar Kanununun 642.madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
SONUÇ :
Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 24.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.