Kuru Fasulyeyi, Patlıcan Kebabını, Tahin-Pekmezi Artık Unutun…

Tarım Bakanı Faruk Çelik’in 2018’den itibaren yalnızca sertifikalı tohumlarla üretim yapan çiftçilerin destekleneceği yönündeki açıklamasına yönelik tepkiler sürüyor. Bu tutumun Türkiye şartları için doğru olmadığını söyleyen ZMO Genel Başkanı Özden Güngör, 750 milyon dolarlık büyüklüğe ulaşan Türkiye’nin tohum pazarının yüzde 70’inin yabancı firmaların kontrolünde olduğuna dikkat çekerek, “Sadece sertifikalı tohumlara destek verilmesi durumunda küçük ölçekli tarım işletmelerimizde kullanılan yerel çeşitlerimiz yok olacaktır. Adana’nın yuvarlak patlıcanı, pembe domates, deli bezelye, Ayaş domatesi, Urla börülcesi gibi yerel çeşitlerimiz ortadan kalkacaktır” dedi.

TARIM BAKANI ÇELİK: ‘SERTİFİKASIZ TOHUMLARA DESTEK YOK!’

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, geçtiğimiz günlerde Antalya’da gerçekleştirilen “Milli Tarımda Tohumculuğun Rolü ve Geleceği” konulu çalıştayda yaptığı konuşmada, “2018 yılından itibaren tohumlar sertifikalı olacak, sertifikalı tohum kullanmayan çiftçilere destek yok” açıklamasında bulunmuştu.

EFSANE LEZZETLERİN KAYNAĞI YEREL FASULYE TÜRLERİ YOK OLACAK

2006 yılında ticari olarak satışına yasak getirilen yerel tohumlar için ölüm fermanı anlamına gelen Bakan Çelik’in bu açıklamasına yönelik tepkiler ise sürüyor. Köy popülasyonu adı verilen ve sertifikasyona uymayan pek çok sebze ve bakliyat tohumunun sonunu getirecek olan uygulamayla, Türk mutfağının efsaneleşen yerel lezzetleri de tehdit altına girecek. Zor koşullarda yetiştirilen İspir’in kuru fasulyesi ile Antalya’nın ünlü piyazına tat veren Çandır fasulyesinin yanı sıra Kastamonu Siyez buğdayı da tehdit altındaki türlerden.

DÜZENLEMEYLE İLGİLİ ZMO’DAN AÇIKLAMA GELDİ

Konuyla ilgili bir açıklama yapan Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Genel Başkanı Özden Güngör, “Tarımda sertifikalı tohum, tarla ve laboratuvar kontrolleri neticesinde genetik, fiziksel ve biyolojik değerleri belirlenmiş, her türlü deneme ve incelemeleri yapılarak satışına izin verilmiş, çeşit saflığı sağlanmış ve adı belirli olan tohumdur. Özetle belgesi olan tohum anlamına gelmektedir. Sertifikalı tohum kullanımının çeşit saflığı, yüksek çimlenme kabiliyeti, bazı çeşitlerde verim artışı, toprak rutubetinden ve bitki besin elementlerinden yararlanma kabiliyetinin yüksek olması, ürün kaybının az olması, ekimi yapılan tohumların aynı dönemde çıkış ve gelişme göstermesi, bakım işlemlerinin ve hasadın kolaylığı gibi bazı avantajlarından söz etmek mümkündür” dedi.

‘ÜLKEMİZ ŞARTLARINDA DOĞRU DEĞİL’

“Sertifikalı tohumun bu avantajlarına karşın, şu dezavantajlarını da unutmamak gerekir” diyen Özden, tek tip tohumların kullanımının; biyoçeşitliliğin azalması, tarımda hastalık ve zararlıların artması, tarım ilaçlarının daha çok kullanılması anlamına da geldiğine dikkati çekerek, “Ülkemizde ve tüm Dünya`da biyolojik çeşitliliğe sahip çıkmak, hem insan hem de çevre açısından önem taşımaktadır. Çiftçiye yeni tohumlar üretme, biyolojik çeşitliliği geliştirme imkânları sağlanarak buna katkıda bulunmak her zaman mümkündür. Sertifikalı tohum kullanımının desteklenip, sertifikasız tohum kullanmayanların desteklenmeyeceğine ilişkin bir yaklaşım ülkemiz şartları düşünüldüğünde çok doğru değildir” diye konuştu.

750 MİLYON DOLARLIK TOHUM PAZARININ YÜZDE 70’İ YABANCILARA AİT

Tohumculuk pazarının büyüklüğünün 750 milyon dolara ulaştığına da değinen Güngör, 150 milyon dolarının sebze, 600 milyon dolarının ise tarla bitkileri tohumlarından oluşan tohum pazarı konusunda şu bilgileri verdi: “Ülkemizde kullanılan tohumların önemli bir kısmı yabancı kaynaklıdır. Örneğin Mısırda yüzde 95, Pamukta yüzde 80, Soyada yüzde 80, Sebzede yüzde 75, Patateste yüzde 95, Ayçiçeğinde yüzde 82, Buğdayda yüzde 5 oranlarında  yabancı kaynaklı tohum kullanılmaktadır. Sonuç olarak tohumculuk pazarının yüzde 70’i yabancı firmalara aittir.”

‘TOHUM İHRACATIMIZ 103, İTHALATIMIZ 202 MİLYON DOLAR’

2006 yılında yayınlanan Tohumculuk Yasası’nın, Türkiye’deki tüm tohumculuk kuruluşlarının kamu kuruluşu niteliğindeki bir meslek kuruluşu çatısı altında bir araya gelmesini sağladığına değinen Güngör, şunları söyledi: “Tohum Sanayici ve Üreticileri Alt Birliği de (TSÜAB), 2008 yılında bu amaçla kurulmuştur. TSÜAB üyeleri sertifikalı tohumlukların çoğaltımı, işlenmesi, ambalajlanması, yurt içi ve yurt dışında pazarlanması ve yurt dışından yeni bitki çeşitleri ve tohumlukların tedariki konularında, bünyesinde bulunan 200’ün üzerinde şirket ile faaliyetlerine devam etmektedir. Piyasada denetim ve sertifika verme yetkisi Türk Tohumcular Birliği’ndedir. Birliğin içinde de birçok çokuluslu şirket yer almaktadır. Sertifikalı tohum kullanımından esas kârlı çıkacak olanlar da bu tohumların sertifikasını elinde tutan çok uluslu şirketlerdir. 2015 yılı sonu itibarıyla Türkiye’nin tohum ihracatı 103 milyon, ithalatı ise 202 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. İthalat rakamlarından da bu açıkça anlaşılmaktadır.

‘DESTEKLEMELERE RAĞMEN YÜZDE 10 ÜRETİMDEN KOPTU’

Tohumculuk politikasının belirlenmesinde, bugün üreticimizin bulunduğu zor koşulların göz önüne alınması zorunludur. Zira normal koşullarda, bugüne kadar, tarımsal desteklemeler olmasına rağmen yüzde 10 üreticimiz üretimden tamamen kopmuştur. Bu yaklaşımla, üretimden kopma oranın yıllar içinde daha da yükseleceği aşikârdır. Eğer bir düzenleme yapılacaksa Türkiye’de yerli çiftçinin yerli tohum üretimini teşvik eden düzenlemeler yapılmalıdır.”

‘TÜRKİYE’DE 5 MİLYON ÇİFTÇİ VAR, YÜZDE 80’İ KÜÇÜK ÜRETİCİ’

Türkiye’de yaklaşık 5 milyon çiftçi bulunduğunu, bunun yaklaşık 2-2,5 milyonunun ise Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı olduğunu belirten ZMO Genel Başkanı Güngör, “Türkiye’de toplam tarım işletmesi içinde küçük işletmelerin oranı ise yüzde 80’dir. Küçük işletmelerin, küçük üreticilerin, sıklıkla girdi maliyetlerinin yüksekliğinden şikayetçi olduğu tüm tarım sektöründe bilinen bir gerçektir. Bu durum bilinmesine rağmen, yetersiz tarım desteği uygulamalarına ilaveten sadece sertifikalı tohumlara destek verileceğinin açıklanması Türk çiftçisini daha da zor koşullara terk etmek anlamını taşımaktadır” diye konuştu.

‘ADANA PATLICANI, AYAŞ DOMATESİ, URLA BÖRÜLCESİ YOK OLACAK’

Sadece sertifikalı tohumlara destek verilmesi durumunda küçük ölçekli tarım işletmelerinde kullanılan yerel çeşitlerin yok olacağının altını çizen Güngör, “Örneğin; Adana’nın yuvarlak patlıcanı, pembe domates, deli bezelye, Ayaş domatesi, Urla börülcesi ve benzeri yerel çeşitlerimiz ortadan kalkacaktır. Çünkü sertifika firmaları,  bu çeşitleri verimli olmadıkları için sertifikalandırmaya gitmeyecekler, daha verimli kendi buldukları çeşitlere yöneleceklerdir. Böylece yerli çeşitlerimiz zaman içerisinde yok olacaktır” dedi.

‘TOHUM SEKTÖRÜ TAMAMEN YABANCILARIN TEKELİNE GEÇECEK’

Bu politikanın sonucunda Türkiye’nin tohumculuk sektörünün tamamıyla yabancı firmaların tekeline geçeceği görüşünü savunan Güngör, “Bu uygulamayı yapan birçok ülkede yerli çeşitlerin tarihe karıştığını da unutmamamız gerekir” ifadelerini kullandığı açıklamasında, bu konuda yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı: “Sertifikalı tohuma verilen destek gibi, küçük işletmelerde üretimi yapılan yerel çeşitlerde mutlaka özel bir destek kapsamına alınmalıdır. Üreticinin elinde çoğaltılan tohumlar izlenmeli, toplanmalı ve çoğaltılması Bakanlık tarafından üstlenilmelidir. Küçük aile çiftçiliğini sekteye uğratacak tarım politikalarından kaçınmalıdır. Doğaya saygılı ve sürdürülebilir üretim biçimleri teşvik edilmeli; ülkemizin bu yöndeki avantajlı durumu değerlendirilerek, yerel tohum için gerekli tüm düzenlemeler yapılmalıdır. Biyoçeşitlilik korunmalıdır.”

YEREL TOHUMLARA CAN VEREN KADINLARDAN UYGULAMAYA TEPKİ

Muğla’nın Fethiye ilçesinde 4 yıldır yerel tohumlarla ürün yetiştiren üreticileri destekleyen ve bu yönde etkinlikler düzenleyen Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD)Fethiye Şubesi de Tarım Bakanlığı’nın bu uygulamasına tepki gösterdi. CKD Fethiye Şubesi Üyesi ve yerel tohum gönüllüsü Ebru Oğuzhan Yeter, alınan kararla birlikte pazarlarda görülen küçük üreticilerin zor durumda kalacağını belirterek, “Getirilecek olan bu yasak, üreticiyi zor durumda bırakacak. Bahçesinde, bostanında yerel tohumlarla ürettiği ürünlerini pazara getirip satamayacak. Gençler tarımdan para kazanılamadığını gördükçe köyünden, toprağından uzaklaşmış. Ancak emektar kadınlar hala çıkınlarında sakladıkları atalık tohumlara gözleri gibi bakıyorlar. Yalnızca sertifikalı tohumlara verilecek olan destek, yerel tohumlar açısından geri dönüşü olmayan bir katliama neden olacağı gibi geleneklerimizi ve köy kültürümüzü de yok edecektir” görüşünü dile getirdi.

‘ÜRETİCİ DE TÜKETİCİ DE GELECEĞİNE SAHİP ÇIKMALI’

Yanlış tarım uygulamaları, kimyasal gübreler ve bilinçsizce yapılan zararlı ilaçlama yöntemleri yüzünden besin değeri azalmış olan tarım ürünlerinden alınması gereken vitamin ve minerallerin de hızla değerini yitirdiğine dikkat çeken Yeter, “Yerel tohumları korumak ve çoğaltmak için büyük emek harcayan dernek, kurum ve kişiler örgütlenmeli ve küçük üreticiler bu yolla desteklenmelidir. Devlet yerel tohum kullanan üreticiye destek vermeyecekse, bilinçli tüketiciler buna karşı çıkmalı, bu konuda çiftçiye destek olmalıdır. Çiftçiyi küresel şirketlere mecbur eden bu sistem, tohumun yanında ilaç ve gübresini de satacak, çeşitli hastalıkları da yanında katkı payı olarak verecektir. Durum bu kadar vahimdir. Ürünü tarlada çürüyen, borcunu ödeyemeyen, aracılardan şikâyet eden üreticiler bu uygulamaya karşı çıkmalıdır. Kendi tohumuyla üretim yapan, kendi doğal ilaç ve gübresini yapan üretici geleceğine sahip çıkmalıdır. Bizim görevimiz ise üreticilerin yanında olmak. Tarımın, ulusal ekonominin temeli olduğu gerçeğini unutmadan yerel tohumlarımızı yaşatmak her yurttaşın öncelikli ödevi olmalıdır” diye konuştu.

Kaynak: Odatv.com-Yusuf Yavuz

Bu Yazıyı Paylaşın