Kirliliğin Doğurganlığa Etkisi Cinsiyete Göre Farklılık Gösteriyor

Danimarka genelinde yapılan yeni ve kapsamlı bir çalışmaya göre, kirlilik türlerinin doğurganlığa etkisi cinsiyete göre farklılık gösteriyor.

Geçtiğimiz hafta British Medical Journal’da (BMJ) yayınlanan araştırma, 35-45 yaş arası kadınlarda gürültü kirliliği ile kısırlık arasında daha önce bilinmeyen bir bağlantı bulundu.

Araştırmacılar, gürültü kirliliğinin 37 ila 45 yaş arasındaki erkeklerde de kısırlıkla zayıf bir şekilde bağlantılı olduğunu belirtti.

Ortalama beş yıl boyunca hava kirliliğine maruz kalan erkeklerde kısırlık riski daha yüksek ve bu durum ince partikül maddelerin doğurganlık üzerindeki etkisine dair giderek artan kanıtlara katkıda bulunuyor.

Danimarkalılardan elde edilen verilere dayanan çalışma, 2000-2017 yılları arasında birlikte yaşayan veya evli olan ve ikiden az çocuğu olan 30 ila 45 yaş arası erkek ve kadınları kapsıyor.

“Aktif olarak hamile kalmaya çalışan kişilerin yüksek bir oranını” içerecek şekilde tasarlanan nihai çalışma popülasyonunda 377.000’den fazla kadın ve 526.000 erkek bulunuyor. Bu grup, infertilite (kısırlık) tanısı konan yaklaşık 16.000 erkek ve 22.600 kadın içeriyor.

Daha önce kısırlık teşhisi konmuş ya da çocuk sahibi olmamak için ameliyat geçirmiş kişiler çalışma grubunun dışında tutuldu.

Farklı kirlilik türlerini daha yüksek kısırlık riskiyle ilişkilendiren bulgular, farklı sosyoekonomik gruplar ve banliyö, kentsel ve kırsal alanlarda yaşayan insanlar arasında tutarlı.

Çalışmanın yazarları, “Birçok Batı ülkesi doğum oranlarının düşmesi ve ilk çocuğun doğumunda anne yaşının yükselmesi ile karşı karşıya olduğundan, doğurganlığı etkileyen çevresel kirleticiler hakkında bilgi sahibi olmak çok önemli,” dedi.

Çalışma, Danimarka popülasyonunda karayolu trafik gürültüsüne ve araba egzozları ve enerji santrali dumanı gibi PM2.5 partikül kirliliğine uzun süreli maruz kalmaya odaklandı.

Önceki araştırmalar, bu tür hava kirliliğinin daha düşük sperm kalitesi, özellikle de sperm hareketliliği ve sayısı ile bağlantılı olduğunu ortaya koymuştu.

Çalışmanın ilk yazarı ve Danimarka Kanser Derneği’nde kıdemli bir bilim insanı olan Mette Sørensen, Euronews’a verdiği demeçte, bu iki kirlilik türünün “kentsel ortamlarda en sık görülen kirleticiler olduğunu, bu nedenle bizim için buradan başlamak ve günlük hayatımızdaki bu iki ana kirleticiye bakmak mantıklı göründüğünü” söyledi.

Sørensen, stres ve uykuyu etkilediği ve “kardiyovasküler hastalık ve diyabet gibi diğer hastalıkları” etkilediği bilindiği için gürültü kirliliğine odaklandıklarını sözlerine ekledi.

Sørensen, “Hipotezimiz, eğer stresliyseniz, uykunuz bölünmüşse, bunun doğurganlığı da etkileyebileceğiydi,” dedi.

Araştırmacılar, nüfus kayıt sistemini kullanarak Danimarka’daki adreslere erişti ve daha sonra yakındaki arabalara veya gemilere dayalı partikül kirliliğini tahmin etmek için matematiksel modeller ve gürültü kirliliğini tahmin etmek için akustik modeller kullandı.

Daha fazla araştırmaya ihtiyaç var

Care Fertility’nin baş bilimsel sorumlusu ve İngiltere’deki Kent Üniversitesi’nde fahri profesör olan Alison Campbell yaptığı açıklamada, “Araştırma övgüye değer olsa da, trafik gürültüsü ve kirlilik seviyeleri gibi bazı tahminler ve varsayımlar gerekliydi ve çalışma, işyerinde olduğu gibi ev dışındaki çevresel maruziyeti hesaba katamadı,” dedi.

Çalışmada yer almayan Campbell, “Gürültü doğurganlıkla ilgili olarak yaygın bir şekilde incelenmemiş olsa da, gürültünün neden olduğu stres ve uyku bozukluğu arasında doğurganlığı etkileyebilecek bir bağlantı olduğunu gösteren kanıtlar var,” diye ekledi.

“Önceki çalışmalar hava kirliliğinin sperm kalitesini etkilediğini gösterdi ancak kadın doğurganlığı üzerindeki etkisine ilişkin kanıtlar karışık ve bu alanda daha fazla araştırma yapılması gerektiğini vurguluyor.”

Sørensen, çalışmalarının ilginç bulgularından birinin, bu kirleticilerin Danimarka nüfusu için zararlı olmadığı bir alt eşik veya alt seviye olmaması olduğunu ifade etti.

Çalışma gözlemsel olduğundan kirlilik ve kısırlık arasında nedensel bir ilişki tespit edilmedi.

Öte yandan araştırmacılar, bulguların gelecekteki çalışmalarda doğrulanması halinde, “hava kirliliği ve gürültünün azaltılmasına yönelik politik uygulamaların Batı dünyasında doğum oranlarını iyileştirmek için önemli araçlar olabileceğini düşündürüyor” sonucuna vardı.

KAYNAK:euronews.
Bu Yazıyı Paylaşın