İyiniyetin Varlığı İddia ve Savunmaya Bakılmaksızın Mahkemece Re’sen Araştırılmalıdır

T.C.
YARGITAY
Ondördüncü Hukuk Dairesi

Esas No : 2016/10180
Karar No : 2019/668
Tarih : 22.01.2019

İÇTİHAT METNİ

DAVA :

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 07.09.2012 gününde verilen dilekçeyle temliken tescil ikinci kademede tazminat talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 04.03.2015 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildi.kten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR :

Dava, TMK’nin 724. maddesi uyarınca temliken tescil, mümkün olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkindir.

Davacı vekili, davalılara ait 128 ada 14 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bodrum, z… ve 1 normal kattan oluşan 3 katlı bina, ot deposu ve ahır olarak kullanılan müştemilat ile taşınmaz üzerinde sayısı, nitelik ve cinsi mahkemece saptanacak olan meyve ve fındık ağaçları ile tarım arazisi haline dönüştürme işinin davacı tarafından yapıldığının tespiti ile TMK’nin 724. maddesi gereğince mahkemece belirlenecek inşaat, iyileştirme ve yapım işlerine ait toplam maliyet bedelinin arsa değerinden fazla olması halinde arsanın davacı adına temliken tesciline, aksi takdirde 723. madde gereğince belirlenecek tazminatın yapım tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar … ve… 1.Asliye Hukuk Mahkemesi 2011/16 Esas ve … 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 2011/229 Esas sayılı dava dosyasında dava konusu taşınmaz üzerindeki evin İsmail’e ait olduğunu kabul ettiklerini beyanla kendileri yönünden davanın reddini savunmuşlardır.

Davalılar … ve … vekili; … 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/229 Esas sayılı dosyasında 128 ada 14 parsel hakkında davacı tarafından açılan tapu iptal ve tescil talebinin reddine karar verildi.ğini, davacının … Kadastro Mahkemesi’nin 2004/4 Esas sayılı dosyasında verilen kararı geçersiz kılmak için işbu davayı açtığını, … 1.Asliye Hukuk Mahkemesi 2011/16 Esas sayılı dava dosyasında… tarafından davacıya karşı müdahalenin men’i ve kal davası açıldığını, davanın derdest olduğunu beyan etmiştir.

Davalılar … ve… davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece, … Kadastro Mahkemesi’nin 13/07/2009 tarih 2004/4 Esas 2009/16 Karar sayılı kararı ile 128 Ada 14 numaralı parselin 192/1152 hissesinin … oğlu …., 264/1152 hissesinin … oğlu…’na, 264/1152 hissesinin … oğlu…, 156/1152 hissesinin … oğlu A.. K.., 69/1152 hissesinin … oğlu O.. K.., 69/1152 hissesinin … oğlu M.. K.., 69/1152 hissesinin … oğlu S.. K.., 69/1152 hissesinin … oğlu A.. K..’na ait olmak üzere tapuya kayıt ve tesciline, İ.. B.. tarafından 128 ada 14 numaralı parsele yapılan müdahalenin men’ine, 128 ada 14 numaralı parsel üzerindeki İ.. B..’a ait olan evin kal-i’ne yönelik talepler bakımından görev nedeniyle reddine, üzerindeki İ.. B.. tarafından inşa edilen evin 128 ada 14 parselin beyanlar hanesinde gösterilmesine dair kararın İ.. B.. tarafından temyizi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 11/05/2010 tarih ve 2010/4102 Esas 2010/6239 Karar sayılı ilamı ile tarafların tapu kaydının ortak hududunun 154 ada 2 parsel sayılı taşınmaz ile 128 ada 14 ve 13 parsel sayılı taşınmazlar arasındaki mahalle yolu olduğunun saptandığı ve davanın açıldığı tarihte çekişmeli yerde ev bulunmadığı, davanın devamı sırasında yapıldığı belirtilerek, hükmün İ.. B..’a ait evin tapunun beyanlar hanesinde gösterilmesine ilişkin kısmı çıkarılarak onanmasına karar verilmesi nedeniyle 12.11.2010 tarihinde kesinleşen Kadastro Mahkemesi kararı dikkate alınarak davacı lehine temliken tescil ve tazminat şartları oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.

TMK’nin 684 ve 718. maddeleri hükümleri gereğince yapı, üzerinde bulunduğu taşınmazın mütemmim cüzü ( tamamlayıcı parçası ) haline gelir ve o taşınmazın mülkiyetine tabi olur. Ancak, yasa koyucu somut olaydaki taşınmazların durumunu genel hükümlere bırakmamış, bu konumdaki taşınmazların maliki ile yapıyı yapan kişi arasındaki ilişkiyi TMK’nin 722, 723. ve 724. maddelerinde özel olarak düzenlemiştir.

Bir kimsenin kendi malzemesi ile başkasının tapulu taşınmazına sürekli, esaslı ve mütemmim cüzü ( tamamlayıcı parçası ) niteliğinde yapı yapması halinde malzeme sahibinin iyiniyetli olması yanında diğer bazı koşullar da mevcutsa malzeme sahibi yapının bulunduğu alan ile yapının kullanılması için zorunlu arazi parçasının tescilini mülkiyet hakkı sahibinden isteyebilir.

TMK’nin 724. maddesinde yapı sahibine tanınan bu hak, kişisel hak niteliğinde olup, bina sahibi ve onun külli halefleri tarafından, inşaat yapılırken taşınmazın maliki kim ise ona ya da onun külli haleflerine karşı ileri sürülebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, taşınmaza sonradan malik olan kişiye karşı da bu kişisel hak ancak yapı sahibini bu haktan mahrum bırakmak amacıyla arsa sahibi ile el ve işbirliği içinde olduğu iddiasıyla ileri sürülebilir.

Malzeme sahibinin TMK’nin 724. maddesine dayanarak tescil talebinde bulunabilmesi bazı koşulların varlığına bağlıdır;

a- ) Birinci koşul, malzeme sahibinin iyiniyetli olmasıdır.

TMK’nin 724. maddesi hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere, taşınmaz mülkiyetinin yapı sahibine verilebilmesi için öncelikli koşul iyiniyettir. Öngörülen iyiniyetin TMK’nin 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda da kuşku yoktur. Bu kural, malzeme sahibinin, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşılık bilebilecek durumda olmamasını ya da yapıyı yapmakta haklı bir sebebinin bulunmasını ifade eder.

Malzeme sahibinin tescil istemi ile açtığı davada iyiniyetin varlığı iddia ve savunmaya bakılmaksızın mahkemece re’sen araştırılmalıdır. Ne var ki, 14.02.1951 tarihli ve 17/1 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi olay ve karinelerden, durumun özelliklerine göre kendisinden beklenen dikkat ve özeni göstermemiş olduğu açık bulunan malzeme sahibinin temliken tescil talebinde bulunması mümkün değildir. Çünkü bu gibi durumlarda kötüniyet karşı tarafın ispatı gerekmeden belirlenmiş olur. Ayrıca iyiniyet inşaatın başladığı andan tamamlandığı ana kadar devam etmelidir. ( Sübjektif koşul )

İyiniyet koşulunun gerçekleşmediği durumlarda diğer koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasına gerek bulunmamaktadır.

b- ) İkinci koşul, yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır.

Bu koşul dava tarihine ve objektif esaslara göre saptanmalı, fazlalık ilk bakışta da kolayca anlaşılmalıdır. İnşaatın kapsadığı alanın ifrazı kabil ise arsa değeri yalnız bu kısma göre, aksi halde tamamının değerine göre bulunmalıdır. İnşaatın kaldırılmasının arazi ve malzemeye vereceği zarar, kaldırılmasıyla malzeme sahibinin elde edeceği yarardan daha fazla ise inşaatın kaldırılması fahiş bir zarara yol açacaktır. ( Objektif koşul )

c- ) Üçüncü koşul ise yapıyı yapanın ( malzeme sahibinin ), taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemesidir.

Uygun bedel genellikle yapı için gerekli olan arsa miktarının dava tarihindeki gerçek değeri olarak kabul edilmekte ise de büyük bir taşınmazın bir kısmının devri gerektiğinde geri kalan kısmın bedelinde noksanlıklar meydana gelecekse, bunlar taşınmaza bağlı öteki zararlar da göz önünde bulundurularak hak ve yarar dengesi kurulması suretiyle hesaplattırılmalı, iptale konu z… bedeli arsa sahibine ödenmek üzere depo ettirilmeli, önceden ödenmiş bedel var ise bu miktar ödenecek bedelden mahsup edilmelidir.

d- ) Yukarıda değinilen üç koşulun yanısıra, yapının bulunduğu arazi parçası davalıya ait taşınmazın bir kısmını kapsıyor ise tescile konu olacak yer, inşaat alanı ile zorunlu kullanım alanını kapsayacağından mahkemece iptal ve tescile karar verebilmek için bu kısmın ana taşınmazdan ifrazının da mümkün olması gereklidir.

Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olayın incelenmesinde;

Davacı, davalılara ait 128 ada 14 parsel üzerinde ev ile birlikte birtakım muhdesatlar inşa ettiğini, dava konusu yerin 50 yılı aşkın süredir kendisi ve öncesinde babası tarafından kullanıldığını beyan etmiş ise de Kadastro Mahkemesi’ne açılan dava sonucu^nda dava konusu parselin davalılara ait olduğu tespit edilmiş, karar 12.11.2010 tarihinde kesinleşmiştir. Davalıların kal talebi yönünden dosya Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmiş, … 1.Asliye Hukuk Mahkemesi 2011/16 Esas sayılı dava dosyasında davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Öte yandan 19.6.2014 tarihinde yapılan keşifte mahalli bilirkişi ve tanıklar; 1964 yılında dava konusu evin yapılmaya başlandığını, kadastro mahkemesine dava açıldığında evin ikinci katının yapılmış olduğunu ancak 3.katın dava açıldığı sırada tam olarak bitmediğini beyan etmişlerdir.

Davalılar … ve …, davacı tarafından açılan … 2.Asliye Hukuk Mahkemesi 2011/229 Esas sayılı dava dosyasındaki ortak beyanlarında “128 ada 14 parselin davacılar İ., … ve …’a ait olduğu, taşınmazda herhangi bir hakları olmadığını, yıllardan beri davacının kullanımında olduğunu” belirtmişlerdir. Mahkemece anılan paylı maliklerin bu beyanları güçlü delil sayılarak temliken tescilin yukarıda belirtilen koşulları araştırılıp temliken tescilin koşulları oluşmadığı takdirde davacının tazminat istemi yönünden mahkemece bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece değinilen hususlar gözetilmeksizin yazılı şekilde davanın reddine dair hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ :

Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.01.2019 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

( Muhalif )

KARŞI OY

Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanması görüşündeyim. Sayın çoğunluğun bozma yönündeki görüşüne katılmıyorum.

Bu Yazıyı Paylaşın