Hukuk Mahkemesinin, Ceza Yargılaması Sonucunu Beklemesi Gerekir

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas No : 2014/4-846
Karar No : 2014/1091
Tarih : 24.12.2014

İÇTİHAT METNİ

DAVA :

Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Trabzon 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 17.05.2011 gün ve 2006/225 esas, 2011/131 karar sayılı kararın incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 14.06.2012 gün ve 2011/9164 esas, 2012/10483 karar sayılı ilamı ile;

( … Dava, trafik kazası nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya kapsamından dava konusu olayla ilgili olarak davalılardan R. Ş. hakkında Trabzon Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2006/218 Esas 2008/111 Karar sayılı dosyası ile kamu davası açıldığı ve yapılan yargılama sonucunda davalı sanığın kırmızı ışıkta geçtiği kabul edilerek bilinçli taksirle insan öldürmek suçundan cezalandırılmasına karar verildiği ancak kararın temyiz aşamasında olduğu, henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır. Her ne kadar Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi gereğince ceza mahkemesince verilen beraat kararı hukuk hâkimini bağlamamakta ise de, ceza mahkemesince belirlenecek olgular hukuk hâkimini bağlayacağından ceza mahkemesi dosyasının kesinleşmesi beklenerek varılacak sonuca göre hüküm kurmak gerekir. Bu yön gözetilmeden eksik inceleme ile davanın kabulüne dair verilen karar doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir… ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR :

Dava, trafik kazası sonucu ölen yayanın mirasçılarının manevi tazminat istemine ilişkindir.

Davacılar vekili, davalılardan M. B.’na ait ve diğer davalı R. Ş.’in sevk ve idaresindeki çöp toplama kamyonunun kavşakta kırmızı ışıkta geçerek müvekkillerinin murisleri müteveffa Y. Ö.’e çarparak ölümüne sebebiyet verdiğini, olayın meydana gelmesinde kusurun tamamen davalı sürücü R. Ş.’e ait olduğunu, diğer davalı belediyenin de işleten sıfatıyla araç maliki olarak sorumlu olduğunu ileri sürerek, her bir müvekkili için 10.000,00 TL olmak üzere toplam 50.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılardan Maçka Belediye Başkanlığı, müteveffanın karşıdan karşıya geçerken yaşlılıktan kaynaklanan kararsızlık sonucu yarı yolda geri dönerek kazaya neden olduğunu ve istenen tazminat miktarının fahiş bulunduğunu beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.

Davalılardan R. Ş., müvekkilinin Maçka Belediyesinde şoför olarak görev yaptığını, olay sırasında kendisinin kullandığı araca yeşil ışık yanmaktayken müteveffa Y. Ö.’in aniden yola fırladığını ve ekonomik durumu göz önüne alındığında talep edilen tazminatın yüksek olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.

Yerel mahkemece, tanıklardan M.’nın, kaza anında kavşakta yayalara yeşil ışık yandığını ifade etmesi karşısında, davalı araç sürücüsünün tam kusurlu olarak kazaya ve ölüme neden olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Davalılar vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalılar vekilleri getirmektedir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda manevi tazminata hükmedilebilmesi için ceza mahkemesi dosyasının kesinleşmesinin beklenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, dava tarihi itibariyle geçerli mevzuatın açıklanmasında yarar vardır.

818 sayılı Borçlar Kanunu’nun ( BK ) “ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53. maddesi: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmünü içermektedir.

Görülmektedir ki, ceza mahkemesinin “delil yetersizliğine dayanan beraat kararının” hukuk hâkimini bağlamayacağı ancak beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa bu kararın hukuk hâkimini bağlayacağı, beraat kararı suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın hukuk hâkimini de bağlayacağı, bundan başka kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hâkimini bağlamayacağı hüküm altına alınmıştır ( Turgut Uygur, Borçlar Kanunu Şerhi, C. 1, s. 844 ).

Bu durumda, ceza mahkemesi kararının kusurun varlığı ve zarar miktarının belirlenmesi konusunda hukuk hakimini bağlamayacağı kuşkusuzdur ( HGK.nun 10.12.1975 gün ve 1975/11, 406 E., K; 25.11.1983 gün ve HGK.nun 25.11.1983 gün, 1981/4-261, 1220 E., K. sayılı ilamları ).

Böylece, kural olarak hukuk hâkimi ceza yasasındaki hükümlerle ve ceza hâkiminin kararıyla bağlı tutulmamış; BK’nun 53. maddesi ile bağımsızlık ilkesi benimsenmiştir ( Mustafa Reşit Karahasan, Tazminat Hukuku, 1996, s. 437 vd. ).

Ne var ki, hukuk hâkiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir.

Hukuk hâkiminin kural olarak ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı olmadığı ancak aynı olay nedeniyle ceza yargılamasında hükme dayanak alınan maddi olgularla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusunda tamamen bağlı olacağı gerek öğreti gerekse de yargısal uygulamada istikrarla kabul edilmektedir.

Hal böyle olunca, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır ( HGK.nun 10.01.1975 gün ve 1971/406 E., 1975/1 K.; HGK.nun 23.01.1985 gün ve 1983/10-372 E., 1985/21 K. sayılı ilamları ).

Bilindiği gibi ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgulara ilişkin kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır ( HGK, 16.09.1981 gün ve 1979/1-131 E., 1981/587 K. sayılı ilamı, M. Ç., Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s. 22 vd. ).

Somut olayın açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirilmesine gelince; yerel mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda seçenekli bir sonuç bildirilerek, kazanın meydana geldiği kavşakta yeşil ışığın araçlara ya da yayalara yandığının belirlenmesi durumunda kusurun değişeceği, araçlara yeşil ışık yanması durumunda ölen yayanın asli ve tam kusurlu olacağı ifade edilmiş, yerel mahkemece de tanık beyanına itibar edilerek ışıklı ikaz lambasının kaza anında araçlara kırmızı yanması nedeniyle davalı araç sürücüsünün tam kusurlu olarak ölümlü kazaya neden olduğu kabul edilerek hüküm kurulmuştur.

Yukarıda açıklandığı üzere hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kusur belirlemesi ile bağlı değil ise de, hükme dayanak alınan maddi olgularla bağlıdır. Somut olayda kusuru belirleyecek olan en temel etken, kaza anında ışıklı ikaz lambasının hangi tarafa yeşil yandığının belirlenmesi üzerine odaklanmış durumdadır. Bu durumun belirlenmesi tarafların sorumluluklarına etki edeceğinden ve ceza dosyası ile hukuk dosyasında farklı maddi olguların kabul edilmesi hukuk güvenliğini ortadan kaldıracağından, hukuk mahkemesine göre ispat araçları bakımından ceza hakiminin daha elverişli bir konumda olması nedeniyle ceza mahkemesince verilen hükmün kesinleşmesinin beklenmesi gereklidir.

Bu itibarla, ceza mahkemesince verilen hükmün kesinleşmesinin beklenmesine ilişkin Özel Daire bozma ilamı yerinde ise de; Hukuk Genel Kurulunda dosyanın incelendiği tarih itibariyle UYAP sistemi üzerinden yapılan araştırmada, Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/57 esas, 2013/215 karar sayılı ilamıyla, sanık R. Ş.’in kullandığı araca kırmızı ışık yanmasına rağmen durmayarak bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek suçundan neticeten 3 yıl 4 ay hapis cezasına mahkûm edildiği, bu kararın temyizi sonucunda da Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 11.03.2014 gün ve 2013/30291 esas, 2014/6104 karar sayılı onama ilamı ile ceza mahkemesi kararının kesinleştiği tespit edilmiştir.

Hal böyle olunca; yargılama sürecinde ceza dosyasının kesinleştiği tespit edildiğinden sonucunun beklenmesine işaret eden bozma ilamına karşı yerel mahkemece verilen direnme kararı bu aşamada sonucu itibariyle yerindedir.

Ne var ki, esasa ilişkin temyiz itirazları Özel Daire’ce incelenmediğinden, bu konuda inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daire’ye gönderilmelidir.

SONUÇ :

Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan davalılar vekillerinin işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 24.12.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.

Bu Yazıyı Paylaşın