YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas | : 2016/704 |
Karar | : 2018/122 |
Tarih | : 27.03.2018 |
Nitelikli yağma suçundan sanık D…n’in TCK’nun 148/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 17.11.2011 gün ve 240-451 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 27.01.2016 gün ve 28087-381 sayı ile;
“Yağma suçunun geceleyin, konutta işlendiğinin anlaşılması karşısında; 5237 sayılı Yasanın 149. maddesinin 1. fıkrasının (d) ve (h) bentleri ile uygulama yapılması gerektiğinin gözetilmemesi” eleştirisiyle zorunlu müdafii ücreti ve TCK’nun 53. maddesinin uygulanması yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmiş,
Daire Üyesi …; “Sanık Davut ile müşteki Süreyya’nın resmi nikâhla evli oldukları, 19.01.2010 olay tarihinde şüphelinin, müştekiden kolundaki bileziklerini istemesi üzerine başlayan tartışmada basit nitelikte darp edip ölümle tehdit ederek bilezikleri aldığı, savunmasında ödenmesi gerekli taksitler nedeniyle bilezikleri istediğini, eşinin vermemesi üzerine de bilezikleri keserek aldığını beyan ettiği.. iddiasıyla hakkında Yenişehir Sulh Ceza Mahkemesine ‘basit yaralama’ suçundan TCK’nın 86/2, 3.a ve ‘tehdit’ suçu nedeniyle de 106/1-1.cümle maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış,
Bu mahkemece, altınların zor kullanmak sureti ile alındığı, tehdit iddiasının da yağma suçunun unsuru içinde yer aldığı, bu şekilde sanığın eyleminin kül halinde TCK’nın 148. maddesinde düzenlenen üst sınırı 10 yıl olan ve 5235 s.y.nın 10. maddesi gereğince değerlendirme görevi Ağır Ceza Mahkemesine ait bulunan ‘yağma’ suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilerek dosya Bursa Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmiştir.
Aşamalarda;
Katılan; kolundaki altınları sanığın zorla ve pense ile keserek aldığını, bu esnada bileğinden yaralandığını bildirmiş,
Sanık; eşi olan müştekinin kendisini zorla TOKİ’ye üye yaptırdığını, TOKİ borcunu ödeyebilmek için fiili işlediğini, eşinin kolundaki altın bilezikleri keserek aldığını, ancak kesinlikle kendisini ölümle tehdit etmediğini, olay esnasında yanlarında müşterek kızları Zeref’in bulunduğunu savunmuş,
Müşterek kızları olan tanık Z.. de; ‘…babamın TOKİ borcu vardı. Bu borcu nedeniyle babam annemden altınları istedi. Annem vermedi. …Anneme kesinlikle vurulmadı. Babam annemin kolundan bilezikleri pense ile keserek zorla aldı.’ şeklinde beyanlarda bulunmuş,
Yerel Ağır Ceza Mahkemesince, olayın oluşu; ‘..müşteki beyanları, tarafların müşterek çocukları ve olay görgü tanığı olan Z..f’in beyanı, …ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında; müşteki ile sanığın olay tarihinde karı-koca oldukları, olay günü sanığın TOKİ’ye olan borçlarını ödemek için müştekinin kolundaki altın bileziklerini …vermesini istediği, müştekinin kabul etmemesi üzerine sanığın pense ile müştekinin kolundaki altın bilezikleri kesmek suretiyle zorla kolundan aldığı yine müştekinin boynundaki altın kolyeyi de kopartmak suretiyle zorla aldığı, müştekinin sanığın bu eylemleri sırasında bileğinden …basit şekilde yaralandığı, sanığın suçunu açıkça kabul ettiği, olayın tek görgü tanığı ..müşterek çocukları olan tanık Z..’in Yenişehir Sulh Ceza Mahkemesinde 11.02.2011 tarihli celsede verdiği beyanında olayı doğruladığı anlaşılmış olup, sanığın bu haliyle üzerine atılı yağma suçunu işlediği sabit olduğu..’ biçiminde kabul edilerek, 5237 sayılı TCK’nın 148/1, 62. ve 53. maddeleri gereğince sonuç 5 yıl hapis cezasına mahkûmiyeti yönünde hüküm kurulmuştur. Her ne kadar, mahkûmiyet hükmü gerekçesinde, ‘..sanığın pense ile müştekinin kolundaki altın bilezikleri kesmek suretiyle zorla kolundan alma fiilinin yanı sıra, yine müştekinin boynundaki altın kolyeyi de kopartmak suretiyle zorla aldığı, ..müştekinin ayrıca boynundan da basit şekilde yaralandığı..’ kabulüne yer verilmiş ise de; buna ilişkin iddianamede bir anlatım ve açılmış bir kamu davası bulunmamaktadır. Bu nedenle Tebliğnamede de bu konuya hiç değinilmediği anlaşılmaktadır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinde; ‘..dosya içerisindeki nüfus kaydına göre sanık ile mağdurun resmen evli oldukları, olay günü sanığın konut satın aldığı TOKİ’ye olan borcunun taksitini ödemek amacıyla tarafların evlilik birliği içerisinde edindikleri, ancak mağdur S.. tarafından kullanılan altın bilezikleri istediği, mağdurun vermek istememesi üzerine ..mağduru yaralayarak bilezikleri zorla aldığının anlaşılması karşısında, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 150/1. maddesi yollamasıyla aynı Yasanın 86/2-3-a, 106/1. (1 cümle) maddelerindeki ‘kasten yaralama ve tehdit’ suçlarını oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması ..usul ve yasaya aykırı görülmekle ..hükmün bozulması..’ talep edilmiştir.
Öncelikle, inceleme konusu yağma suçu unsurlarına bakacak olursak;
‘Yağma’ suçu; failin, bir başkasının zilyetliğindeki taşınabilir bir maldan zilyedinin rızası bulunmaksızın faydalanmak amacıyla, cebir ve tehdit kullanmak suretiyle zilyedini, bu malı kendisine teslimine veya bulunduğu yerden alınmasına karşı koymamaya zorlamasıdır.
Yağma suçu, cebir, tehdit ve hırsızlık suçlarının bir araya gelerek oluşturdukları bir ‘mürekkep/birleşik suç’tur. Bu nedenle yağma suçunun hukuki konusu da birden fazladır. Yağma suçuyla korunan hukuki yarar; bir taraftan hırsızlık suçunda olduğu gibi zilyetlik ve buna bağlı haklar iken, diğer taraftan tehdit suçunda olduğu gibi kişi özgürlüğü ve cebir suçunda olduğu gibi vücut dokunulmazlığıdır.(Yaşar/Gökcan/ Artuç, TCK, C. IV s.4329-4330, Erem, a.g.e. C.IV, 796; Meran, Sahtecilik- Malvarlığı-Bilişim Suçları (2005), s.70, Parlar/Hatipoğlu, Türk Ceza Kanunun Yorumu, Cilt 2, (2007), 1125). Burada cebir ve tehdit, malvarlığına karşı işlenen suçta araç olduğundan, yağma suçuna ‘malvarlığına karşı suçlar’ arasında yer verilmiştir (Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler 2004, s.428, CGK’nın 26.03.2002 tarih ve 2002/1-94-2002/225 sayılı kararı).
Suçta ‘fiil öğesi’ bağlamında ‘kanuna aykırılık ögesi’nin gerçekleşmesi için, suçun manevi unsurunun da oluşması gerekir. Yağma suçu, kastla işlenebilen bir suçtur. Failin, yukarıda belirtilen suçun hareket unsurlarına bilerek ve isteyerek yönelip gerçekleştirmesinin yanı sıra, yağma suçunda failin amacı, kural olarak mülk edinmeye yönelik olmalıdır (Yaşar/Gökcan/Artuç, TCK, C. IV s.4338). Başka amaçlara yönelinmiş ise, yağma suçunun unsurları oluşmaz. Örneğin, failin amacı zarar vermeye yönelik ise, bu durumda ‘mala zarar verme’ suçu oluşacaktır (Yaşar/ Gökcan/Artuç, TCK, C. IV s.4343, 6. CD’nin 31.10.2006 tarih ve 2004 tarih ve 2004/3633-2006/10444 sayılı kararı).
Hırsızlık suçunda, fiilin ağır ve acil bir ihtiyacın karşılanması için işlenmesi hali, 5237 s. TCK’nın 147. maddesinde ‘indirim ve cezasızlık nedeni’ olarak öngörülmesine karşın, yağma suçunda böyle bir düzenleme öngörülmemiştir. Ancak, zorunluluk nedeniyle fail yağma yapmak zorunda kalmış ise, bu durumda TCK’nın 25. maddesi hükümleri uygulanabilecektir. Aynı durum, meşru müdafaa yönünden de geçerlidir (Yaşar/Gökcan/ Artuç, TCK, C. IV s.4343-4344, Centel/Zafer/Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar, Cilt I, (2007), s.347-348).
Yağma suçunda ‘kullanma hırsızlığına benzer şekilde, kullanma yağması açıkça düzenlenmemiş, bu konu Yargıtay uygulaması ile çözülmeye çalışılmıştır.
Doktrinde;
Bazı yazarlarca, failin eyleminin mülkiyete yönelik olmadığı, kullanmaya yönelik olduğu durumlarda yağma suçunun oluşmayacağı, failin cebir/tehdit kullanma ve hırsızlıktan cezalandırılması gerektiği kabul edilmekte (Tezcan/Erdem/Önok, Teorik ve Pratik Ceza Hukuku, (2006), s.522),
Diğer bazı yazarlar da, suçun teşekkül edebilmesi için malın mutlaka sahip olmak maksadıyla alınmış bulunmasının şart olmadığını, yararlanmanın geçici olmasının yağma suçunun oluşmasına engel olmayacağını ileri sürmektedirler.
Uygulamada;
Uzun yıllardan beri yağma suçlarına bakan Yargıtay 6. Ceza Dairemiz, yakın zamanlara kadar; suçun maddi konusunu teşkil eden malın mülk edinilmesi söz konusu olmaksızın sadece kullanma amacıyla da alınmış olsa, başlı başına madde metninde belirtilen suçun hareket unsurlarının/davranışların gerçekleştirilmesi halinde yağma suçunun oluşacağını kabul etmiş olmakla birlikte,
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun son kararlarında; doktrinde bazı yazarların, fiil ögesinde kanuna aykırılığın gerçekleşmesi bağlamında suçun manevi/kasıt unsurunun da oluşması, yani failin amacının taşınır malın aynına/mülk edinilmesine yönelik olması gerektiğine ilişkin kabullerinde belirtildiği gibi, başka (örneğin cep telefonunun, iletişimin önlenmesi ya da arama kayıtlarına bakılması gibi maksatlarla zorla alınması gibi) amaçlara yönelinmiş ise yağma suçu unsurlarının oluşmayacağı, sonucuna ulaşılmıştır. Yüksek Genel Kurulun, (sanığın iki yıldır birlikte olduğu mağdur enin başka bir kişiyle ilişkisi olduğunu düşünerek evine gidip silahını doğrultarak tehdit ve kabzasıyla da darbettiği mağdurenin elinden cep telefonunu, arama kayıtlarına bakmak amacıyla zorla alması, 20 gün sonra iade etmesi) şeklinde gerçekleşen bir olaya ilişkin olarak verdiği 26.01.2016 gün ve 6-709–33 sayılı kararında; ‘..olay yerine gelen sanığın mağdureye ‘evde kim var orospu’ demesi, telefonu “arama kayıtlarına bakmak için’ alması, kullanmadan iade etmesi gözetildiğinde, ekonomik durumu iyi ve yaklaşık bir yıldır mağdureyle birlikte olan sanığın, mağdurenin başka bir kişiyle ilişkisi olup olmadığını öğrenmek için telefonunu aldığı anlaşılmakta olup, sanığın faydalanmak amacıyla telefonu aldığı sabit olmadığından, mağdura karşı gerçekleştirdiği eylemlerin ‘silahla tehdit’ ve ‘kasten yaralama’ suçlarını oluşturabileceği, üzerine atılı ‘yağma’ suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı..’ kabul edilmiştir.
Bu genel açıklamalardan sonra, somut olaya döndüğümüzde;
Sanık D..ile müşteki S..’nın 20.05.1991 tarihinde resmi nikâhla evlendikleri, müşterek 1992 doğumlu Z..isimli kız ve 1996 doğumlu F.. isimli erkek çocukları bulunduğu anlaşılmaktadır. Çalışan kadın olduğuna ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır.
Sanık, eşi olan müştekinin kolundaki altın bilezikleri keserek alma fiilini, kendisini zorla üye yaptırdığı TOKİ borcunu ödeyebilmek için işlediğini savunmuş, müşterek kızları Zeref de; babasının TOKİ’ye olan borcu nedeniyle annesinden altınları istediğini beyanla savunmayı doğrulamıştır.
Başka benzer dosyalarda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca düzenlenen tebliğnamelerde de; (..sanık ile katılanın karı koca oldukları ve katılan kadının çalışmayan ev hanımı olduğu, sanığın katılanı kasten yaralayıp.. altınları ..zorla almasında, katılana altınların kim tarafından alındığı, evlilik birliği devam ederken paydaş oldukları altınların boşanma süreci ile hukuki ilişkiye dayalı alacağa (TCK. m.150/1) konu olup olmayacağı tartışılmaksızın karar verilmesinin eksik araştırmaya dayalı ve yasaya aykırı olduğu..) yönünde, görüş ve taleplerde bulunduğu gözlemlenmektedir.
Bu nedenle, konuya ilişkin olarak Özel Hukuk’ta evlilikte eşler arası mal rejimini düzenleyen Türk Medeni Kanunu hükümlerine bir göz atacak olursak;
Eşler arasında ‘mal ayrılığı sistemi’nin öngörüldüğü 17.2.1926 tarih ve 743 sayılı TMK hükümleri, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 08.12.2001 tarihli 24607 sayılı R.G.’de yayımlanmakla yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kaldırılmış, yeni kanun ‘Dördüncü Bölüm’de ‘Eşler arasındaki mal rejimi’ düzenlenmiş, bazı ayırımlar öngörülmüştür;– ‘Birinci Ayırım – Genel Hükümler – A. Yasal mal rejimi’ başlıklı 202 vd. maddeleri ile aşağıdaki hükümler getirilmiştir;
Eşler arasında edinilmiş mallara ‘katılma rejimi’nin uygulanması asıldır (A. Yasal mal rejimi, m.202/1). Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kanunda belirlenen diğer rejimlerden birini kabul edebilirler (m.202/1).
Mal rejimi sözleşmesi, evlenmeden önce veya sonra yapılabilir (B. Mal rejimi sözleşmesi, m. 203/1).
Mal rejimi sözleşmesi, noterde düzenleme veya onaylama şeklinde yapılır. Ancak, taraflar evlenme başvurusu sırasında hangi mal rejimini seçtiklerini yazılı olarak da bildirebilirler (III. Sözleşmenin şekli, m. 205/1).
Mal rejiminin kurulması, değiştirilmesi veya önceki rejimin tasfiyesi, eşlerden birinin veya ortaklığın alacaklılarının, üzerinden haklarını alabilecekleri malları sorumluluk dışında bırakamaz (D. Alacaklıların korunması, m. 213/2). Kendisine böyle mallar geçmiş olan eş, borçlardan kişisel olarak sorumludur (m. 213/2).
– ‘İkinci Ayırım – Edinilmiş mallara katılma – A. Mülkiyet – Kapsamı’ başlıklı 218 vd. maddeleri ile getirilen hükümler ise şunlardır;
Edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsar (I. Alacaklıların korunması, m. 218).
Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir (II. Edinilmiş malları, m. 219).
Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır: 1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya, …(III. Kişisel mallar, 1. Kanuna göre, m. 220).
…Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mallara dahil olmayacağını da kararlaştırabilirler (2. Sözleşmeye göre, m. 221/2).
Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir (IV. İspat, m. 222/3).
Her eş, yasal sınırlar içerisinde kişisel malları ile edinilmiş mallarını yönetme, bunlardan yararlanma ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahiptir (B. Yönetim, yararlanma ve tasarruf, m. 223/1).
Eşlerden her biri kendi borçlarından bütün malvarlığıyla sorumludur (C. Üçüncü kişilere karşı sorumluluk, m. 223/1). Mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona erer (m. 225).
Eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur (II. Malların geri alınması ve borçlar, 2. Değer artış payı, m. 227/1).. Böyle bir malın daha önce elden çıkarılmış olması hâlinde hâkim, diğer eşe ödenecek alacağı hakkaniyete uygun olarak belirler (m. 227/2).
Bir eşin kişisel mallara ilişkin borçları edinilmiş mallardan veya edinilmiş mallara ilişkin borçları kişisel mallarından ödenmiş ise, tasfiye sırasında denkleştirme istenebilir.. (3. Kişisel mallar ile edinilmiş mallar arasında denkleştirme, m. 227/1).
Her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar. Alacaklar takas edilir… (V. Artık değere katılma, 1. Kanuna göre, m. 236/1).
– ‘Üçüncü Ayırım’ başlığı altındaki 242 vd. maddelerde, Mal Ayrılığı’na ilişkin hükümler düzenlenmiş,
– ‘Dördüncü Ayırım’ başlığı altındaki 244 vd. maddelerde, Paylaşmalı Mal Ayrılığı’na ilişkin hükümler düzenlenmiş,
– ‘Beşinci Ayırım’ başlığı altındaki 256 vd. maddelerde, Mal Ortaklığı’na ilişkin getirilen hükümler de şu şekildedir;
Mal ortaklığı rejimi, ortaklık malları ile eşlerin kişisel mallarını kapsar (A. Mülkiyet, 1. Kapsamı, m. 256).
Genel mal ortaklığında eşlerin kanun gereğince kişisel mal sayılanlar dışındaki malları ile gelirleri ortaklık mallarını oluşturur (II. Ortaklık malları. 1. Genel mal ortaklığı, m. 257/1). Eşler, ortaklık mallarına bölünmemiş bir bütün olarak sahip olurlar (m. 257/2).
Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle sadece edinilmiş mallardan oluşan bir ortaklık kabul edebilirler (2. Sınırlı mal ortaklığı, m. 257/1).
Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle belirli malvarlığı değerlerini veya türlerini, özellikle taşınmaz malları, bir eşin kazancını, bir meslek veya sanat icrası için kullandığı malları ortaklık dışında tutabilirler (b. Diğer mal ortaklıkları, m. 259/1).
Eşler, ortaklık mallarını evlilik birliğinin yararına uygun olarak yönetirler (B. Yönetim ve tasarruf, I. Ortaklık mallarında, 1. Olağan yönetim, m. 262/1-2).. Olağan yönetim sınırları içinde her eş, ortaklığı yükümlülük altına sokabilir ve ortak mallarda tasarrufta bulunabilir (m. 262/1-2).
Eşlerden her biri, aşağıdaki borçlardan kişisel malları ve ortaklık mallarıyla sorumludur: 1. Evlilik birliğini temsil veya ortaklık mallarını yönetme yetkisine dayanarak yapılan borçlardan, 2. Ortaklık mallarını veya ortaklık mallarına giren gelirleri kullanarak bir meslek veya sanatın icra edilmesi nedeniyle yapılan borçlardan, 3. Diğer eş için de kişisel sorumluluk doğuran borçlardan, 4. Kişisel mal yanında ortaklık mallarının da sorumlu olacağı hususunda eşlerin üçüncü kişilerle anlaşarak yaptığı borçlardan (C. Üçüncü kişilere karşı sorumluluk, I. Ortaklık borçları, m. 268).
Her eş, diğer bütün borçlardan kendi kişisel mallarıyla ve ortaklık mallarının değerinin yarısı kadarıyla sorumlu tutulur (II. Kişisel borçlar, m. 269/1)
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Müşteki S.., sanık D..’un resmi nikâhlı eşidir. Resmi nikâhlı eşi olan müştekinin kolundaki altın bileziklerini alma fiilini, mülk edinmek için değil, evlilik birlikleri sırasında onun kendisini üye olması için zorladığı TOKİ dairesine ait borçlarını ödeyebilmek amacıyla işlediği müşterek kızları Z..’in anlatımları ile doğrulanan sanık savunması, yerel mahkemenin oluşa ilişkin kabulü ve tüm dosya kapsamı içeriğine göre, temyiz incelemesine konu olayda;
20.05.1991 tarihinde resmi nikâhla evlenmelerinden önce 08.12.2001 tarihli 24607 sayılı R.G.’de yayımlanmakla yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun eşler arası mal rejimini düzenleyen hükümleri bağlamında;
– Tarafların, evlenmeden önce veya sonra (noterde düzenleme veya onaylama şeklinde) ‘mal rejimi sözleşmesi’ yapabilecekleri (m.203/1), ya da evlenme başvurusu sırasında hangi mal rejimini seçtiklerini yazılı olarak bildirebilecekleri (m.205/1), sözleşme yapılmamış ise 202/1. m.ye göre eşler arasında edinilmiş mallara ‘katılma rejimi’nin uygulanmasının asıl olacağı, sözleşmeyle kanunda belirlenen diğer rejimlerden birini kabul edebilecekleri (m. 202/2),
– Kanunda öngörülen ayırımlardan ikincisi olan ‘edinilmiş mallara katılma rejimi’nin; edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını (m.220. Yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya) da kapsamakta (m. 218) ve aksi ispat edilinceye kadar eşlerin bütün mallarının edinilmiş mal kabul edilmekte olduğu (m. 222/3),
– Beşinci ayırım olan ‘mal ortaklığı rejimi’nin; ortaklık malları ile eşlerin kişisel mallarını kapsamakta (m.256) ve ‘genel mal ortaklığı’nda eşlerin ortaklık mallarına bölünmemiş bir bütün olarak sahip olduğu (m.257/2), ortaklık mallarını evlilik birliğinin yararına uygun olarak yönetecekleri (m.262/1-2), her eşin olağan yönetim sınırları içinde ortaklığı yükümlülük altına sokabileceği ..ortak mallarda tasarrufta bulunabileceği (m. 262/1-2) ve üçüncü kişilere karşı 268. maddede belirtilen (..evlilik birliğini temsil veya ortaklık mallarını yönetme yetkisine dayanarak yapılan, yine diğer eş için de kişisel sorumluluk doğuran..) borçlardan kişisel ve ortaklık malları ile sorumlu olduğu, yine diğer bütün borçlardan ise kendi kişisel malları ile ve ortaklık mallarının da değerinin yarısı kadarıyla sorumlu tutulacakları (m.268/1),
Biçimindeki yasal düzenlemeler, bir bütün halinde göz önünde bulundurulduğunda;
Tarafların, 4721 s. TMK’nın eşler arası mal rejimini düzenleyen hükümlerine göre evlenmeden önce veya sonra (noterde düzenleme veya onaylama şeklinde) ‘mal rejimi sözleşmesi’ yapıp yapmadıkları, ya da evlenme başvurusu sırasında hangi mal rejimini seçtiklerini yazılı olarak bildirmiş olup olmadıkları, sözleşme yapılmamış ise eşler arasında edinilmiş mallara ‘katılma rejimi’nin uygulanması asıl olacağından sözleşme yapmışlar ise kanunda belirlenen diğer rejimlerden birini kabul edip etmedikleri, böyle ise hangisini seçtikleri ve bu rejime ilişkin düzenlemeler kapsamında suça konu edilen altın bileziklerin kim tarafından katılana alındığı hususlarının etraflıca araştırılması, belirlenecek durumlarına göre evlilik birliği devam ederken paydaş oldukları altınların boşanma süreci ile TCK’nın 150/1. maddesi kapsamında bir hukuki ilişkiye dayalı alacağa konu olup olmayacağının tartışılması/değerlendirilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi,
Buna göre de, sanık hakkında ayrıca 5237 s. TCK’nın 150/1. maddesinin uygulanması gerektiği kanaatinde olduğumdan,
Açıklanan nedenlerle;
Tüm bu hususlar gözetilmeksizin ve yanılgılı uygulama sonucunda yazılı şekilde sadece 5237 s.TCK’nın 148/1, 62. maddelerinin uygulanması suretiyle mahkûmiyet hükmü kurulmasının, eksik araştırmaya ve değerlendirmeye dayalı bulunduğu düşüncesiyle,
Mahkûmiyet hükmünün başka nedenlerden düzeltilerek onanması yönündeki Yüksek Daire sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 17.03.2016 gün ve 37512 sayı ile;
“…İtiraza konu olayda Başsavcılığımız ile Yüksek 6. Ceza Dairesi arasındaki uyuşmazlık, sanığın bu suçu işleyip işlemediğine yani sübuta veya cezanın bireyselleştirilmesine, usul kurallarına ilişkin olmayıp itirazın konusu, sanık hakkında 5237 sayılı Kanunun 150/1. maddesinin uygulanıp uygulanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Yargılamaya ve itiraza konu somut olay incelendiğinde; suç tarihinde ve halen resmi nikâhlı olarak evlilikleri devam eden ve müşterek çocukları bulunan sanık ile müştekinin olay gününde evlerinde TOKİ’ den aldıkları dairenin taksitinin ödenmesi sebebiyle tartışmaya başladıkları ve sanığın, evlilik birliği içerisinde edinilen mallardan olup müştekinin kolunda takılı bulunan 3 adet altın bileziği istediği ancak müştekinin vermek istememesi üzerine de cebir kullanarak zorla pense ile keserek bilezikleri aldığı ve boynundaki kolyeyi de çekerek kopardığı, müştekinin polise şikâyeti üzerine de önce hakkında sulh ceza mahkemesine tehdit ve yaralama suçundan kamu davası açılıp görevsizlik kararı verilmesiyle de Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda yağma suçundan mahkûm edildiği görülmektedir. Başsavcılığımız tarafından düzenlenen 10.07.2013 tarihli tebliğnamede sanığın eyleminin 5237 sayılı Kanunun 150/1. maddesi delaletiyle aynı Yasanın 86/2-3-a ve 106/1. maddelerindeki tehdit ve yaralama suçlarını oluşturduğu kabul edilerek hükmün bozulması talep edilmiş ancak Yüksek Daire tebliğname ile aynı doğrultudaki muhalefete rağmen yağma suçundan tayin olunan 5 yıl hapis cezasına ilişkin hükmü oyçokluğuyla onamıştır.
‘Daha az cezayı gerektiren hal’ başlıklı 5237 sayılı Kanunun 150/1. maddesine bakıldığında; ‘Madde 150- (1) Kişinin bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması halinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.’ düzenlemesi yer almaktadır. Bu düzenlemeye göre, sanık ile resmi nikâhlı evli olan ve aralarında ayrı bir mal rejimi bulunmadığı anlaşılan sanık ile müşteki evlilik birliği içerisinde edinilen mallarda ortaktırlar ve ayrı ayrı hak sahibi bulunmaktadırlar. Suça konu bileziklerin nitelikleri gereği müştekinin kullanımında bulunması tamamının O’na ait olduğu gibi bir kabule götüremez. Zaten sanık da savunmalarında, resmi nikâhlı eşi olan müştekinin ısrarıyla TOKİ den bir daire satın aldıklarını ancak taksitini ödemekte zorlandığı için bilezikleri istediğini, bilezikleri de müştekiye kendisinin satın aldığını beyan etmektedir. Sanık ile müştekinin müşterek kızları tanık Zeref’de bu savunmayı doğrulamıştır.
Olayımızda yağma suçunun maddi unsurunun şekli olarak gerçekleştiği kabul edilebilirse de, mahkûmiyetin şartı olan manevi unsur ve suça konu malların evlilik birliği içerisinde edinilen mallardan olması birlikte değerlendirildiğinde, eylemin yağma suçu olarak kabulü ceza adaleti ve hakkaniyet kurallarına uygun görünmemektedir.5237 sayılı Kanunun 150/1. maddesi yollamasıyla sanığın var olan eylemine TCK’nun 86/2-3-a ve 106/1. maddesinin uygulanması gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince, 31.03.2016 gün, 3460-2561 sayı ve oyçokluğuyla itiraz nedenleri yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı yağma suçunun 5237 sayılı TCK’nun 150/1. maddesi kapsamında kalıp kalmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık D.. ile katılan S..’in evli oldukları, 19.01.2010 tarihinde saat 19.30 sıralarında konutunda bulunan sanığın, TOKİ’ye olan borçlarını ödeyebilmek için eşi olan katılandan kolundaki bilezikler ile boynundaki altın kolyesini istediği, ancak katılanın kolye ve bileziklerini vermeyeceğini söylediği, bunun üzerine sanığın katılanın boğazına sarılıp “seni öldüreceğim” dediği, ardından da katılanın boynundaki kolyeyi kopararak, kolundaki üç adet bileziği ise pense ile keserek zorla aldığı,
Yenişehir Devlet Hastanesince katılan hakkında düzenlenen adli rapora göre; boyunda üç adet, sağ el bileğinde ise iki adet yüzeysel sıyrıklar tespit edildiği, yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu,
Sanık ile katılan 20.05.1991 tarihinde evlenip suç tarihinden sonra boşandıklarının, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak çıkartılan güncel nüfus kayıt örneğinde ise sanık ile katılanın 31.08.2015 tarihinde yeniden evlendiklerinin anlaşıldığı,
Katılanın hükümden sonra mahkemeye verdiği 21.11.2011 tarihli dilekçesinde özetle; sanığın aldığı bileziklerin bedelini ödediğini, zararının giderildiğini ve şikâyetinden vazgeçtiğini bildirdiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan S.. kollukta; sanık ile yirmi yıldır evli olduklarını, 19.01.2010 tarihinde saat 19.30 sıralarında sanığın kendisinden kolundaki üç adet altın bileziğini istediğini, veremeyeceğini söylediğinde ise bilezikleri kendisinin aldığını söyleyip, elleriyle boğazını sıkarak “seni öldüreceğim” dediğini, ardından sağ kolundaki bilezikleri pense ile kesip aldığını, bu esnada bileğinden yaralandığını, mahkemede benzer ifadelerine ek olarak; sanığın kendisini aldatması nedeniyle evden gitmek istediğini, ancak sanığın buna engel olduğunu ve boynundaki kolye, parmağındaki yüzük ve kolundaki bilezikleri zorla aldığını, sanığın aldığı altınları iade etmediğini,
Görevli mahkemede tanıklıktan çekinme hakkını kullanan tanık Z..görevsiz mahkemede; sanığın babası, katılanın ise annesi olduğunu, sanığın TOKİ’ye olan borcunu ödeyebilmek için katılandan altınlarını istediğini, katılanın altınları vermeyip evi terk etmek istediğini, bunun üzerine sanığın öfkelenerek katılanın kolundaki bilezikleri pense ile kestiğini, daha sonra ise üstüne çullanıp boynundaki kösteği çekip zorla aldığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık D..kollukta; katılan ile yirmi yıldır evli olduklarını, TOKİ’den aldığı dairenin taksitini ödeyemediği için katılandan kolundaki üç adet altın bileziği istediğini, vermeyeceğini söylemesi üzerine sinirlenerek katılanın kolundaki bilezikleri pense ile kesip aldığını, katılana kötü muamelede bulunmadığını ve darp etmediğini, görevsiz mahkemede benzer anlatımlarına ek olarak; katılanı tehdit etmediğini, boynundaki kolyeyi koparırken tırnakları ile katılanı boynundan yaraladığını, mahkemede; katılanın kendisini zorla TOKİ’ye üye yaptırdığını, TOKİ’ye olan borcunu ödeyebilmek için katılana ait altınları aldığını, geri ödeyecek durumunun olmadığını savunmuştur.
Yağma suçu 5237 sayılı TCK’nun 148 ile 150. maddelerinde düzenlenmiş olup Kanunun 148. maddesinin 1. fıkrasında; “Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceğinden ya da malvarlığı itibariyle büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması” şeklinde suçun temel hali, 2. fıkrasında senedin yağması, 3. fıkrasında cebir karinesine yer verilmiş, 149. maddesinde nitelikli yağma, 150. maddesinde de kişinin hukuki bir ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla yağma ile yağmada değer azlığı hükümleri düzenlenmiştir.
Kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit edilerek veya cebir kullanılarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur.
5237 sayılı TCK’nunda, 765 sayılı TCK’nun 308. maddesindeki “kendiliğinden hak alma” suçuna benzer bağımsız bir suç tipine yer verilmemiş, onun yerine Kanunda belirtilen bazı suçların bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenmesi halinde failin daha az ceza ile cezalandırılması öngörülmüş, bu bağlamda hırsızlık suçunda 144, yağma suçunda 150/1, dolandırıcılık suçunda 159, belgede sahtecilik suçunda 211. maddeler düzenlenmiştir.
Aynı TCK’nun “Daha az cezayı gerektiren hal” başlıklı 150. maddesi; “(1) Kişinin bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması hâlinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.” şeklinde düzenlenmiş olup madde ile yağma suçunun daha az cezayı gerektiren halleri belirlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasına göre, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması halinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Buna göre bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması halinde eylem daha az cezayı gerektiren yağma suçunu oluşturmakta, ancak yaptırım olarak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun 150. maddesinde sözü edilen “hukuki ilişkiye dayanan alacak” kavramı hukuki anlamda bir edimle yükümlü olan borçlunun şahsına karşı alacaklının kullandığı haktır. Alacak hakkı malvarlığına ilişkin, geçici, şahsa bağlı ve nispi bir yararlanma hakkıdır. Alacak hakkı herkese karşı değil sadece borçluya karşı ileri sürülebildiği, sınırlı sayıda ve belirli kişiler arasında söz konusu olduğu için nisbi bir haktır. Borç ilişkisinden doğan haklar sadece borçluya karşı ileri sürülebilir. Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili Kanunda belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir. Dolayısıyla TCK’nun 150. maddesi ancak, mağdurun söz konusu hukuki ilişkiye taraf olan borçlu, failin ise alacaklı olması durumunda uygulanabilecektir. (Veli Özber Özek, Yeni Türk Ceza Kanunun Anlamı, Seçkin, Ankara, 2008, C. 2, s.1059-1061)
Bu aşamada konumuzla ilgisi bakımından Türk Medeni Kanununda düzenlenen “Edinilmiş mallara katılma rejimi” üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanunun “Kapsamı” başlığını taşıyan 218. maddesi;
“Edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsar”,
“Edinilmiş mallar” başlığını taşıyan 219. maddesi;
“Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir.
Bir eşin edinilmiş malları özellikle şunlardır:
1. Çalışmasının karşılığı olan edinimler,
2. Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler,
3. Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar,
4. Kişisel mallarının gelirleri,
5. Edinilmiş malların yerine geçen değerler”,
“Kişisel mallar” başlığını taşıyan 220. maddesi;
“Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır:
1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
3. Manevî tazminat alacakları,
4. Kişisel mallar yerine geçen değerler”,
“Kişisel malların ve edinilmiş malların ayrılması” başlıklı 228. maddesinin birinci fıkrası ise;
“Eşlerin kişisel malları ile edinilmiş malları, mal rejiminin sona ermesi anındaki durumlarına göre ayrılır”,
Şeklinde düzenlenmiştir.
01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanununa göre edinilmiş mallara katılma rejimini yasal mal rejimi olarak benimsemiştir. Evlilik birliğinin tarafları isterse mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ortaklığı rejimlerinden birini de seçebileceklerdir. 4721 sayılı Kanun ile kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsamaktadır. Edinilmiş mal, her eşin mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği mal varlığı değerleridir. Kişisel mallar ise, TMK’nun 220. maddesinde sayılmıştır. Eşlerin edinilmiş mallara katılma rejiminin başlangıcında sahip oldukları her türlü mal varlığı onların kişisel malı kabul edilecektir. Eşler arasındaki mal rejiminin mahkemece evliliğin iptali veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hallerinde, mal rejiminin dava tarihinden geçerli olmak üzere sona ereceği belirtilmiştir.
TMK’nun 220/1. maddesi uyarınca eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşyaları kişisel mal olarak sayılmıştır. Burada ifade edilen genellikle eşlerin günlük hayattaki ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan eşyalar bu kapsamda değerlendirilmektedir. Eşlerin giyim eşyaları, takıları, hobi eşyaları, cep telefonu, makyaj malzemeleri, bakım eşyaları gibi eşyalar bu kapsamda sayılabilir. Eşlerden birine ait takılar; kişisel kullanıma özgüyse, değeri ne kadar yüksek olursa olsun kanun gereği kişisel mal sayılacaktır. Kişisel malın yalnızca malik olan eş tarafından kullanılması da gerekmektedir. Kadın eşe takılan takılar ise, kural olarak bağışlama niteliği taşıdıkları için kadının kişisel malı sayılmaktadır. Nitekim Yargıtayın yerleşmiş içtihadı bu doğrultudadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirdirildiğinde;
Suç tarihinde evli olup ortak konutta bulundukları sırada sanığın TOKİ’ye olan borcunu ödeyebilmek için katılandan kolundaki 3 adet bilezik ile boynundaki altın kolyesini istediği, katılanın vermeyeceğini söylemesi üzerine sanığın boğazına sarılıp öldüreceğinden bahisle tehditle birlikte kolundaki 3 adet bileziği pense ile keserek ve boynundaki kolyeyi kopararak zorla aldığı olayda; fazla miktarda olmayan ziynet eşyası katılanın mülkünde olup, katılan tarafından takı olarak kullanıldığı, sözü edilen takıların katılanın kişisel malı olduğu, bu nedenle “edinilmiş mallara katılma rejimine” dayalı bir hukuki ilişkiden söz edilemeyeceği, sanığın da aşamalarda zorla aldığı altınların ortak mülkiyetinden söz etmediği, sanık ile katılan arasında başkaca alacak ve borç ilişkisi bulunmadığı anlaşıldığından sanık hakkında TCK’nun 150. maddesinin birinci fıkrasının uygulanma koşullarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla haklı bir nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazın reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurul Üyesi T. Ateş; “Olay tarihinde yaklaşık 20 yıllık resmi nikahlı karı koca olan taraflardan katılan S..’nın talebi ile sanık D.., TOKİ’den taksitle ev almış ve taksitlerini ödemekte zorlanınca eşi olan katılandan kolunda ve boynunda duran bilezik ve kolyesini vermesini istemiştir.
Sanığın talebine olumsuz cevap veren katılan, sanık tarafından zor kullanılarak boynundaki kolye koparılmış, kolundaki bilezikler de zorla ve pense yardımıyla kesilerek alınmış ve bu arada katılanda BTM ile giderilebilecek derecede yaralanmıştır. Olay tarafların ortak ikametgahlarında ve büyük çocukları Z..’in yanında gerçekleşmiştir.
Tanık Z.. beyanı ve dosya kapsamına göre annesinin talebi üzerine babasının TOKİ’den taksitle ev aldığını, ancak borcunu ödeyemeyince annesinden altınlarını isteğini bununla TOKİ’ye ödeme yapacağını söylediğini ancak annesi razı olmayınca babasının cebir kullanarak altınları aldığı sabittir.
Sanığın eyleminin TCK.nun 149/1-d maddesinde düzenlenen nitelikli yağma suçunun maddi unsurlarını oluşturduğunda kuşku yoktur. (Cebir ve zorla alma)
Ancak sanığın eşine karşı yağma kastı ile hareket edip etmediği, yani, suçun maddi, manevi, hukuka aykırılık unsurlarından manevi unsurunun oluşup oluşmadığının belirlenmesi önem taşımaktadır.
Şöyle ki;
Katılan ev hanımı olup üzerinde taşıdığı altınların örfen kendisine ait olduğu umumi kabul görmektedir. Medeni Kanunda 2001 yılında yapılan değişiklik sonrası evlilik birlikteliği içinde tasarruf amacıyla alınan altınların ise ortak malvarlığına dahil olduğu Yargıtayın yerleşik uygulaması ile kabul olunmuştur. Evlilik birlikteliği devam ederken katılanın talebi üzerine taksitle alınan ve taksit borcu geciken evin taraflar arasında özel bir mal rejimi usulü tercih edilmemiş ise; sanık ve katılana ait ortak mal sayılacağı Türk Medeni Kanununda düzenlenmiştir.
Dosya kapsamından taraflar arasında özel bir mal rejimi usulü tercih edilip edilmediği araştırılmamış olup, şayet özel tercih edilen bir mal rejimi usulü yoksa sadece kadına ait olduğu anlaşılsa bile altınların sanık tarafından mal edinmek, katılanın zararına sahiplenilmek kastı olmaksızın sanık ve katılanın ortak maliki olduğu ve taksit borcu olan TOKİ evinin borcunu ödemek amacıyla alındığı böylece katılanın zararına sadece kendi yararına bir menfaat temini sözkonusu olmadığı ancak bu sırada katılana karşı müessir fiil ve tehdit suçunu işlenmiş ise bu eylemlerinden sorumlu tutulması gerektiği tarafımızdan kabul edilmiştir.
Yağma suçu mürekkep bir suç olup kendisini oluşturan hırsızlık ve müessir fiil veya hırsızlık ve tehdit suçlarının birlikte işlenmesiyle oluşan farklı bir suç olarak öngörülmüş ve birleşen suçlardan daha ağır bir yaptırıma bağlanmıştır.
Yağma suçunu oluşturan suçlar bağımsızlıklarını kaybetse de unsur itibariyle yağma suçu içinde yer almaktadırlar. Yağma suçunun maddi unsurlarından biri mutlaka hırsızlıktır.
Hırsızlık, bir başkasının menkul malını, zilyedinin rızası olmaksızın faydalanmak kastı ile alınmasıyla oluşur.
Olayımızda altınların katılandan alınmasının nedeni dosya kapsamı ve ortak çocukları tanık Zeref’in de beyanına göre ailenin taksitle aldığı evin geciken taksit borcunu ödenmesi olduğundan ve yine alınan altınların katılanın şahsi malını evlilik birlikteliği içinde alınan katılan ve sanığa ait ortak mal mı olduğu araştırılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekir iken bu araştırmalar yapılmadan ve altınların ortak malvarlığından olduğu veya altınların ortak evin borcuna mahsuben ödenmek için zorla alındığının anlaşılması halinde yağma suçunun manevi unsurları oluşmadığından münferit olarak tehdit ve müessir fiil suçları yönünden değerlendirme yapmak yerine sanığın yağma suçundan cezalandırılmasına dair çoğunluğun görüşene muhalifim” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.03.2018 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.