Doktor,Tereddüt Doğuran Durumlarda Bu Tereddüdünü Ortadan Kaldıracak Araştırmalar Yapmak ve Koruyucu Tedbirleri Almakla Yükümlüdür

T.C. YARGITAY

Onüçüncü Hukuk Dairesi

Esas No : 2016/28647
Karar No : 2019/10879
Tarih : 06.11.2019

İÇTİHAT METNİ

DAVA :

Taraflar arasındaki maddi-manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR :

Davacı, 17.04.2013 tarihinde davalı hastanenin acil servisine başvurduğunu, doktor talimatı ile hemşire tarafından dicloron+muscorin ampul IS’nin sol kalçasına yapıldığını, müdahalenin ardından sol ayağında düşme ve hareket zorluğunun başladığını, akabinde 25.04.2013 ve 27.05.2013 tarihlerinde kontrole gittiğini, düzelme olmadığını, hastane çalışanı doktor ve hemşirenin yanlış tedavisi sonucunda sol bacakta kalıcı olarak hasar meydana geldiğini, davalı hastanenin bu durumda sorumlu olduğunu belirterek, 10.000,00 TL maddi ve 30.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Borçlar Kanun’un vekâlet akdini düzenleyen 502 ve devamı maddeleri uyarınca davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır. Vekil, vekâlet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekil, özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurunda bile sorumludur. O nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil ( hasta ) mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, TBK’nin 510/1. maddesi hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı … kuruluşları için de geçerlidir.

Somut olayda mahkemece, 03.11.2014 tarihinde Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulundan, 10.09.2015 tarihinde Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Genel Kurulundan rapor alınmıştır.

ATK raporlarında sonuç olarak;”…Enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile sinir hasarına neden olabileceklerinin, enjeksiyonların tekniğine uygun yapılması durumunda da daha önceden öngörülemeyecek ve önlenemeyecek arazların ortaya çıkabileceğinin tıbben bilindiği ve bu durumun her türlü tıbbi özene rağmen oluşabilecek, herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olarak nitelendirildiği, enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğu yönünden tıbbi bir delil tanımlanmadığı, uygulanan ilaç dozunun kişinin yaş grubuna göre uygun olduğu, tüm bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde, yapılan tıbbi işlemlerde ilgili hekim ve … personeline atfı kabil bir kusur saptanmadığı…”mütalaa olunmuştur.

Mahkemece, ATK raporları hükme esas alınarak davanın reddine karar verilmiştir. Oysa ki ATK raporlarında, enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile sinir hasarına neden olabileceklerinin, enjeksiyonların tekniğine uygun yapılması durumunda da daha önceden öngörülemeyecek ve önlenemeyecek arazların ortaya çıkabileceği belirtilmiş ise de; somut bir gerekçeye yer verilmemiştir. ATK raporları bu haliyle ayrıntılı bilgi vermekten uzaktır ve soyut ifadeler içermektedir.

O halde mahkemece, davacının enjeksiyon öncesi mevcut hastalığı, fiziksel durumu ve yaşı da dikkate alınarak, davacıya uygulanan enjeksiyonun doğru yapılıp yapılmadığı ile ilgili tüm bilgi ve belgeler, hastane kayıtları, çekilen tüm filmler, epikriz ve Adli Tıp Raporları da birlikte gönderilerek, Üniversite Öğretim Üyelerinden oluşturulacak, konusunda uzman, akademik kariyere sahip üç kişilik bilirkişi kurulundan, davacıya yapılan enjeksiyonun usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığı, hastada oluşan hasarın, “enjeksiyonun hatalı uygulanması”na bağlı olarak gelişebileceği ve bunların gelişme olasılıkları, kas içine ve usulüne uygun olarak yapılan bir enjeksiyon sonrasında ayakta düşmeye yol açıp açmayacağı, enjeksiyon öncesinde yapılması gereken muayenenin ve sonrasında yapılması gereken tüm tıbbi müdahalelerin yapılıp yapılmadığı, olayda davalıya atfı kabil bir kusur bulunup bulunmadığı konusunda, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak az yukarda açıklanan ilke ve esaslara göre davalı hastane çalışanlarının kusurlu olup olmadıkları belirlenmeli, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, değinilen bu yön gözardı edilerek eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

2- )Bozma nedenine göre, davacının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ :

Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, 2. bent gereğince davacının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 29,20 TL harcın davacıya iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.11.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bu Yazıyı Paylaşın