Herkes yeni yıl için asgari ücret ve emekli maaşlarının ne kadar olabileceği ile ilgili akıl yürütürken IMF’den bir tavsiye geldi. Aslında ortaya konulan tavsiye geçen yılki yaklaşımın da ikrarı anlamına geliyordu.
Diyor ki IMF: “Türkiye’nin 1 Ocak’ta yapacağı asgari ücret artışında, geçen yıl olduğu gibi enflasyonun ciddi şekilde yükselmesine yol açacak bir artış yapmaması gerekiyor.” Yani herkes bilse de, kimsenin dillendirmek istemediği enflasyonun altında bilerek ücret verildiği böylece ortaya konulmuş oldu.
Her ne kadar Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, zaman zaman hedef enflasyon vurgusuyla meseleyi süsleyerek anlatmaya çalışsa da, aleni bir biçimde ve bilinçli olarak insanların enflasyona ezdirildiği kabullenilmiş oldu.
Mesele burada bitmiyor. Çünkü tavsiyeye baktığınızda aynı şeyin önümüzdeki yıl da yapılması tavsiye ediliyor. IMF, bunu belki ABD’ye ya da AB’ye üye bir ülkeye tavsiye niteliğinde söyleyebilir.
Gerek kişi başına gelirdeki yüksek seviyeler, gerek maaşların giderlerle arasında uçurum olmaması, gerekse de bu ülkedeki insanların tasarruf sahibi olabilme kabiliyeti, enflasyonla mücadele açısından bu tür bir yaklaşımı gündeme getirebilir.
Ama açlık seviyesinin altında maaş alanlarla, emekli maaşları açlık seviyesinin yarısına yakın bir dilimine itelenmiş insanların yaşadığı, asgari ücret verilmiyor denilen ortamda yoksulluk sınırının yarısının bulunmadığı maaşlarla ve aşırı borçlu yapısıyla bu ülkenin insanının bunu kaldıracak gücünün olmadığı bilinmek zorundadır.
Bilhassa emekli maaşları sorulduğunda Bakan Işıkhan, herkesin de 12 bin 500 TL almadığını, 70 – 80 bin Tl emekli maaşı alanların da olduğunu belirterek konuyu geçiştirdi. Ama yapılan hesaplamalar, ülkede emekli maaşının 15 bin TL ortalama olduğunu ortaya koyuyor ki, bu da açlık seviyesinin oldukça altında bir oran.
Şimdi bu tavsiye, emeğiyle çalışan insanları cezalandırmanın, yoksulsa da sadakaya muhtaç tavırlarının devamının sağlanmasının üzerine kurgulanmış bir bakış açısını yansıtıyor. Üstelik bu insanlardan da trilyonlarca TL dolaylı vergi tahsil etmeyi bekliyorsunuz.
Yine matematiğe aykırı, salt kitabi ve sokağın gerçeklerinden bihaber yaklaşımla, önümüzdeki yılı da geçiştirmenin yollarını arıyorlar. Muhtemelen yine belirlenen oranlar, cebe girdiği gün açlık sınırıyla paralel bir görüntü sergileyecek.
İşin reel sektör, yani işveren tarafına baktığınızda orası da alarm veriyor. İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan yaptığı konuşmada, sanayinin sabır taşının çatlamak üzere olduğuna işaret etti.
Yani öyle bir fotoğrafla karşı karşıyayız ki, maaşlar düzenlense bile, alanın tatmin olmadığı, verenin de vermekte zorlanacağı, lakin tartışmalarda karşı karşıya bırakılarak siyasetin aradan sıyrılmaya niyetli olduğu bir yapı var.
Daha komik olan ne biliyor musunuz? Bütün bu gerçekler ve niyetler ortadayken, ülkede tüketici güveni açıklanıyor ve yüzde 3’lük yükseliş öngörülüyor. Düşünsenize maaşınız yetmiyor, krediniz kesilmiş ve gırtlağa kadar borçlusunuz ve tüketici güveni yükseliyor.
Yorumu ben yapmayayım. Çünkü cevabı ABD’de konuşan Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan verdi. Ne dedi? “Bu nedenle, politika yapıcılar ve merkez bankacıları olarak, fark yaratan şeyin güvenilir kurumlara sahip olmak olduğunu düşünüyorum. Eğer doğru bir politika çerçevesine ve halkın, gerektiğinde her şeyi yapacağınıza dair güvenine sahipseniz, bunun piyasaları sakinleştirmeye yardımcı olacağını düşünüyorum.”
Bu cevap enflasyonla mücadeleden ekonomide hedeflerin gerçekçi anlamda tutmayacağına kadar her şeyi karşılığını veriyor. Sizce kurumlara ve söylemlerine güven kaldı mı?