Yeni bir araştırma İngiltere ve Avrupa’ya dışarıdan gelen kullanılmış yemeklik yağların (UCO) çevresel etkisini sorguluyor.
Kullanılmış yağlar biyodizel ve farklı biyoyakıtlar olarak iklim krizi ile mücadele etmek için fosil yakıtlara alternatif olarak kullanılıyor.
Ne var ki yapılan son çalışmalar bu anlamda gerçekleşen ithalatların çevre için sürdürülebilir olduğunun kanıtlanamadığını ortaya koyuyor.
Kullanılmış yemeklik yağ ithalatı ayrıca ormansızlaşmanın hızlanmasına da neden oluyor. Biyodizele talep arttıkça özellikle yağmur ormanlarının olduğu bölgelerde daha fazla alan kesilerek biyoyakıt için kullanılacak tarımsal ekim yapılmaya başlanıyor.
Biyoyakıtlar genel olarak fosil yakıtlar ile bitki ve sebzelerden elde edilen yağların bir karışımı oluyor.
Biyoyakıtların mantığı; araçta kullanılırken sebep olduğundan daha fazla karbondiyoksiti bitkilerin büyürken emmiş olmasından geliyor.
Bu anlamda soya ve palm yağı en çok kullanılan biyoyakıt türleri. Ancak aynı zamanda en çok ormansızlaşmaya neden olan da yine bu ikisi.
2014’ten bu yana yemeklik yağlardan yapılan biyoyakıt oranı yüzde 40 oranında artış yaşadı. Raporlara göre Avrupa’da kullanılan miktarın yarısı ithal edilerek geliyor.
Avrupa’da çevreyi korumaya çalışanlar Asya’da durumu daha kötü hale getiriyor
Sorun şu ki, bu yağlar her ne kadar İngiltere’de atık madde olarak görülse de Çin, Endonezya ve Malezya’da hayvanları beslemek için kullanılıyor. O zaman akla şu soru geliyor: Bu ülkeler yağları Avrupa’ya ihraç ediyorsa yağların yerine ne kullanıyorlar?
2019’da Malezya 90 milyon litre yağı İngiltere ve İrlanda’ya ihraç etti. Diğer Avrupa ülkelerine de benzer miktarlarda ihraç edilmiş olduğu sanılıyor. Bu sadece İngiltere ve İrlanda’da bile kişi başına 3 litre demek.
70 milyon nüfuslu Tayland’da 2019 yılında toplanabilen yağ miktarı 5 milyon litre. Ulaşım ve Çevre Örgütü yetkilisi Greg Archer “Biz satın aldığımız için bu ülkelerde daha az miktarda yemeklik yağ bulunuyor ve onlar da bu nedenle sürekli daha fazla miktarda bakir yağ almak zorunda kalıyorlar. Bakir yağlar arasında en ucuzu da palm yağı oluyor. Yani bizler Avrupa’da dünyayı korumak için biyoyakıt kullanırken dolaylı olarak Güneydoğu Asya’da ormansızlaşmaya neden oluyoruz”.
Yaygın şekilde dolandırıcılık yapıldığı düşünülüyor
Bunun yanı sıra gerekli ve yeterli testler yapılmadığı için uzmanlar meselenin dolandırıcılığa da açık olduğunu belirtiyor. Avrupa’dan gelen talep yüksek olduğu için kullanılmış yağın değeri palm yağını geçiyor. Bu nedenle bazı satıcıların kullanılmış yağları kullanılmamış palm yağı ile seyrelttiği düşünülüyor.
Ne var ki, yeterli testler yapılmadığı için bunu tespit etmek çok zor ancak bu uygulamanın son derece yaygın olduğundan şüphe ediliyor.
Yetkililere göre dolandırıcılık mümkün değil
‘Avrupa Atıktan Gelişmiş Biyoyakıt Grubu’ (EWABA) yetkilileri bu iddiayı reddediyor ve ithal edilen yağlar için son derece yeterli testler ve sertifikalar olduğunu dile getiriyor. Grubun genel sekreteri Angel Alberdi, “Avrupa Komisyonu’nun biyoyakıt pazarlarındaki sağlıksız piyasa uygulamalarını tamamen engellemek için ilgili adımları attığı yaygın olarak biliniyor” diyor.
AB tarafından geliştirilmekte olan yeni bir veri tabanı ile, tüm biyo-sıvılar hakkındaki ticaret, sertifikasyon ve sürdürülebilirlik verilerinin kaydedilmesi gerekeceğini söyleyen Alberdi “Revize edilmiş sertifikasyon planları ile AB genelindeki takip ve izleme veri tabanının kombinasyonu, tüm biyoyakıtlar ve biyo-sıvı tedarik zincirinde hiçbir sürdürülebilirlik sorununun ortaya çıkmamasını sağlayacaktır” şeklinde konuştu.