T.C.
YARGITAY
Dördüncü Hukuk Dairesi |
Esas No |
: 2015/6266 |
Karar No |
: 2016/4725 |
Tarih |
: 07.04.2016 |
|
|
KAVRAM: |
- MANEVİ TAZMİNAT DAVASI
- BASIN YOLU İLE KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI
- KAMUOYUNU BİLGİLENDİRME HAKKI
- ÖZLE BİÇİM ARASINDAKİ DENGE
|
İÇTİHAT METNİ
DAVA :
Davacı … vekili tarafından, davalılar … ve diğeri aleyhine 21.3.2013 gününde verilen dilekçeyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 24.10.2014 tarihli kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR :
Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem reddedilmiş; karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, .. 23.10.2010 ve 24.10.2010 tarihli sayılarında ” … ” başlıklı haberle ilgili resimlerin birinin altında “ …” şeklinde ifade kullanıldığını, müvekkilinin böyle bir lakabı olmadığını, kişilik haklarının zarar gördüğünü belirterek manevi zararının tazminini istemiştir.
Davalılar, haberin doğru, güncel ve kamuoyunu ilgilendiren bir haber olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, yayının ilde yapılan bir soruşturma sebebiyle haber verme, kamuoyunu bilgilendirme amacı taşıdığı ve yazının içinde sadece davacının değil bahsi geçen diğer bir kısım kişilerinde lakaplarına yer verildiği kişilik haklarına saldırı oluşturmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesiyle 5187 Sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu sebeple ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Dava konusu yayında, ” … ” başlıklı haberle ilgili resimlerin birinin altında “…” gibi sözlerin yer aldığı görülmüştür. Davalıların, kamuoyunu bilgilendirme ve ötesinde kamuoyu oluşturma hakkı çerçevesinde; davacı hakkında karşı görüş, düşünce ve eleştiride bulunabilmesi olağan kabul edilmelidir. Ancak, bu hakkın kullanılmasında; yayının konusu ile kullanılan sözler arasında düşünsel bağlılık anlamında öz ile biçim dengesi korunmalıdır. Yayın doğru olsa ve kamu yararı bulunsa bile; üslup uygun değilse, aşağılayıcı, küçük düşürücü, abartılı ise hukuka uygunluktan söz edilemez. Dava konusu yayında, davacı hakkında maymun lakaplı ibaresi kullanılmıştır. Sarf edilen bu sözle özle biçim arasındaki denge bozulmuştur. Bu söz ve niteleme eleştiri kapsamında olmayıp davacının kişilik haklarına saldırı oluşturur. Şu durumda, yayının hukuka aykırı olduğu benimsenmelidir.
Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ :
Temyiz olunan kararın yukarda gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, 07.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.