Evde ne var ne yoksa topluyoruz. Kimin cebinde ne kadar para varsa…Kimin kolunda ne kadar bilezik varsa…Kimin yastık altı birikimi varsa, getirin diyoruz. Ayrıca evin bütün varlıklarını da teminat göstererek borç arıyoruz. Pasifinde borç bulunmayan bir varlık evimiz. O nedenle çok düşük faizle borç bulmayı umut ediyoruz. Gerçi evimizi ilk yapan büyüklerimiz de “başımızı sokacak bir yerimiz olsun” umudu ile yapmışlardı bu yapıları.
Aslında bütün varlıkları topluyoruz, ama bu arada da işlerimizi de para vermeden yaptırıyoruz. Tarlamızı sürdürüyoruz ama “hesabı oğlum ödeyecek” diyoruz. Çit yaptırıyoruz ama parasını “torunum ödeyecek” diyoruz.
Kısaca ne var ne yoksa topluyoruz…
Kısaca ne kadar taahhüt verebiliyorsak veriyoruz…
Ben bu iki hamleye:
1-Gelecek satışı
2-Gizli borçlanma
diyorum.
***
Önceki gün Türkiye Varlık Fonu (TVF) Başkanı Himmet Karadağ’ın açıklamalarını okuduğumda fonun nasıl faaliyet göstereceğini daha net anladım. Ülkenin eskiden yapılan birikmiş değerleri bir havuzda toplanıyor. Ve bu varlıklar üzerinden -daha uygun olacağı iddia edilen- dış borçlanmalar yapılacak. Ama bu borçlar devletin resmi hesabında görülmeyecek.
Eski büyüklerimizin yapmış olduğu varlıkları ipotek ederek borçlanacağız. Zaten eski büyüklerimizin 70 milyar dolarlık varlıklarını özelleştirme ile sattık. Şimdi satmayacağız; teminat gösterip borçlanacağız.
Şimdi ikinci hesaba geçelim. Kamu yatırımlarına….Hatırlarsanız Turgut Özal dönemini çok örnek vermiştim. GSYH’nın yüzde 10,0’u civarında bir vergi+harç toplanıyordu. Ve kamu bütçesinin de yüzde 20-25’i arasında bir oranda altyapı yatırımları gerçekleşiyordu. Şimdilerde bu oranlar şöyle;
-Toplanan gelirleri GSYH’nın yüzde 25’lerine yaklaşıyor.
-Yatırım harcamaları ise maalesef bir türlü çift haneye çıkamıyor.
***
İyi ama o dev yatırımları nasıl gerçekleştiriyoruz?
İşte orada “oğlum gelecek; torunum ödeyecek” formüllerini keşfettik. Aslında bu formülü geçmişte Mesut Yılmaz uygulamıştı. 4-6 cent arasında maliyeti olan elektrik üretimine, hazine garantileri vererek yatırımlar gerçekleştirmişti. Ama o santrallere verilen hazine garantileri 15-20 centlere varıyordu. Hatta bir kaç santralde hazine garantisinin 25-27 centlere dahi çıktığı kamuoyuna yansımıştı.
Evet, tek kuruş para vermeden yol-köprü-havalimanı ve şehir hastaneleri yaptırıyoruz. Ama bunlara verilen hazine garantilerinin gelecek yıllarda bizi nereye götüreceğinin tek bir hesabı yok…
***
Şimdi de altın işi çıktı.
Kolunuzdaki bileziği, yastık altındaki altınlarınızı getirin diyoruz. Bunları ekonomiye kazandıralım diyoruz.
Yani bütün parayı topluyoruz.
İyi ama bu paralar ile ne yapacağız? Mesela 70 milyar dolar civarında eski kamu mallarını sattık ve köprü-yol mu yaptık? Şehir hastanelerini mi yaptık? Özel sektörün daha iyi şartlarda çalışması için büyük kolaylıklar getirecek altyapıyı mı hazırladık?
Açıkçası bilgi üzerinden, gelecek üzerinden ve geçmişin değerleri üzerinden toplanan paraların tüketime ve betona gitmesinden ürküyorum.
ÖDEME ZAMANI
Enflasyon yükselmiş…
Bir çok vatandaş bu tür finansal veriler için “bana ne” diyebiliyor. Hiç umursamayabiliyor. Ama artık o yüksek enflasyonun maliyetini ödeme zamanı geliyor. Bildiğiniz gibi devlet enflasyonda oniki aylık ortalama değişimi alıyor. Çünkü aylık değişimlerde sapma çok daha az oluyor.
Buna göre Eylül ayında tüketici fiyat enflasyonu %9,98….Bu oran yeni seri (2003’de başladı) hesabı içinde en yüksek Eylül oranı. Yani AK Parti enflasyonda kendi rekorunu kırdı.
Ve asıl önemlisi. Üretici fiyatları 12 aylık ortalama artış %13,26…Bir ay sonra gelecek veri ile tüm kamuda “yeniden değerleme oranı” belli olacak.
Kısaca kamunun bir çok harç zammı en az yüzde 13 civarında artacak. Bir çok vergi yüzde 13 civarında artacak…
Şimdi ödeme zamanı!
Kaynak: Karar Gazetesi-İbrahim Kahveci