Türkiye, dünya firmaları açısından hızla bir avlak, yani av yeri olmaya doğru koşuyor. Yaşadığımız günlerde virüs problemi ne kadar büyük bir vaka ise, avlaktaki av haline gelen işletmelerimiz de yarın için o denli riskli bir özellik sergiliyor.
Uzun zamandır başta İngiliz yatırımcıların merceğinde olan ihracatçı firmaların, evlilik adı altında sermaye devrine sahne olan bir yapı ile karşı karşıya olduğuna dikkat çekmeye çalışıyorum. Sermaye yapısı olarak son derece yetersiz kuruluşlarımız, borçlu yapılar ve son gelişmelerdeki potansiyellerinin tersine açmazlarıyla kolay yem haline gelmeye başladılar.
Nitekim bu konuyla ilgili bir değerlendirme yapan girişimci fütürist Alphan Manas, borç çevrilmesi için ihtiyaç olan 30 milyar dolarlık rakamın kritik bir rol oynayacağına dikkat çekiyor. Bugüne kadar oluşturduğu iş modelleriyle 45 şirkette toplam 4 milyar dolar yıllık ciroya sahip şirketler yaratan Manas basına yaptığı açıklamasında şöyle diyor:
“Koronavirüs krizi sonrası değerleri aşırı ucuzlayacak ve nakit sıkıntısına düşecek Türk şirketleri yabancıların satın alma hedefi haline gelecek.”
Bu değerlendirme zaten süre gelen yapıyı da dikkate aldığımızda son derece önemli. Üzerinde hassasiyetle durulması ve çözüm üretilmesi gerekiyor. Hele ki çözüm diye sunulan paket ya da benim iyi niyet çalışması olarak nitelendirdiğim atılımla, daha borçlu şirketler yaratacağımız çok açık. Çünkü biz destek değil, faiziyle kredi vermeyi tercih ediyoruz.
Peki bu niye tehlikeli? Bazıları yabancı sermayenin geleceğini, böylece Türkiye’nin de uluslararası firmalar yaratabileceğini düşünebilir. Hemen sağlamasını 2001 krizi sonrasından yapalım.
O süreçte de yabancılarla şirket evlilikleri moda haline gelmişti. Yarı yarıya başlayan ortaklıklar, bir kaç sene içinde yabancının sermaye artırımı, Türk tarafının da parası olmadığı için hisse azaltımı yöntemiyle tamamen yabancılaştılar. Hem de pazarı dahil…
Oysa doğrudan yabancı sermaye, ancak Türkiye’ye katma değer ve istihdam yaratarak gelirse kıymetlidir. Bu bilgi birikimi temelli ortaklıklar olursa, müthiş olur. Ama mevcut bir işletmenin pazarıyla birlikte katma değerine ortak olursa, buna yabancı sermaye yatırım değil, hisse devri denir.
Öyleyse biz virüs gündemine haklı olarak takılmışken, yarına ilişkin bu büyük tehlikenin doğru yapılanmasını bugünden kurgulamazsak, tarladan fabrikaya her şeyimizi tam devretmiş bir ülke olarak yeni ekonomi sürecine girer ve bugünkünden çok daha şiddetli sorunlar yaşarız.
Bu nedenle içte firma evlilikleri ve doğru kümelenme modellerinin oluşturulması her zamankinden daha önemli hale geldi. Eğer firma butik kalmayı tercih ediyorsa, tasarım destekleriyle onu katma değerli ürün yapar hale getirebiliriz. Lakin hedefinde büyümek ve yabancı ortaklık kurmak varsa dikkat!
Aynı konudaki üreticileri bir araya getirmeli, ölçeği büyütmeli; kümeleme çalışmasını da pazarlama, satış, finansman ve yazılım konusunda uzman partnerleri bir araya getirerek yapmalıyız.
Böylesi bir yapı sermaye gücü elde edebileceği gibi, zaten rekabet gücüne de kavuşacaktır. Ayrıca bu firmalar da tek başına kalmamalı. Sektörel dernekler bünyesinde ithalata bağlı hammadde ve benzeri ihtiyaçlarını toplu olarak karşılayacak modeller oluşturmalıdır.
Şayet bu tip bir yapı oluşturursak, birincisi olası ortaklıklarda firmalarımız, amiyane tabirle çırak çıkıp iki üç sene içinde pazarlarıyla birlikte firmalarını devretmekten kurtulur. İkincisi de bir evlilik yapacaksa masaya güçlü oturur. Yani evlilik katma değer, teknoloji gibi, bilgi paylaşımı gibi temellerin üzerinde şekillenir.
Meseleyi bugünkü durgun fotoğraftan okumak büyük hata olacaktır. Çünkü bugünler geçtiğinde suyun üzerinde kalacak her bir firmaya ve insan kaynağına ihtiyacımız olacak. Oysa mevcut halimizle bile devam etsek, dış ticaret istatistiklerine göz attığınızda durum parlak değil.
Mart 2020 rakamlarına baktığınızda ihracat geçen yılın aynı ayına göre yüzde 17,8 azalırken, ithalat yüzde 3,13 arttı. Yani makas yeniden tersine açılma eğilimini sürdürdü. Yetmiyor… Dış ticaret açığında şubat ayı itibariyle yüzde 72’lik bir hız göze çarpıyor. Yine yetmiyor…
Yüksek teknoloji ürün ihracatı yüzde 3,4 ile yerinde sayıyor. Yetmedi… Bir birim ihracat için elde ettiğimiz rakam azalırken, bir birim ithalat için ödediğimiz rakam da artıyor. İhracatta mutlaka adedin değil, elde edilen kazancın konuşulduğu bir yapı kurmalıyız. Yani ihracatçı birlikleri gibi gelire değil, cironun içindeki artıya, yani kazanca dikkat etmemiz gerekiyor.
Şimdi bu yapı, zaten avlaktaki Türkiye’yi daha riskli hale getiriyor. Bu ülkenin üretmeye, üretenine sahip çıkmaya ihtiyacı var. Sanayisinden tarımına, yazılımından hizmet sektörüne kadar her alanda çalışanıyla, işvereniyle üreten ekonomi yaratalım derken, üretimi tamamen kaybedip, salt pazar olmak istemiyorsak, bugünden önlem almaya başlamalıyız.
Yoksa kısa süre içinde finansmandan işsizliğe kadar tüm sorunları daha da ağırlaşmış, daha da fenası üretimsizleştiğimiz için telafi edemez hale gelmiş olarak kendimizi bulabiliriz. Yabancılar Türkiye’yi avlak olarak seçti. Şimdi kararı siz verin. Türk reel sektörü av mı olsun, avcı mı?
Kaynak: paraanaliz.com-Çetin Ünsalan
https://www.paraanaliz.com/2020/ekonomi/cetin-unsalan-yazdi-avlak-45399/