Artırılan Tazminat Miktarı Bakımından İdarelerin Temerrüde Düştüğü Tarihten İtibaren Faiz Yürütülmesi Gerekir

T.C.
DANIŞTAY
Onbeşinci Dairesi

Esas No : 2014/6401
Karar No : 2016/2322
Tarih : 05.04.2016

İÇTİHAT METNİ

İstemin Özeti: İstanbul 3. İdare Mahkemesi’nin 29/05/2014 tarih ve E:2010/2581; K:2014/1071 sayılı kararının, taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmaların Özeti: Davalı tarafından davacının temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. Davacı tarafından davalı idarelerin temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır. Davalı tarafından savunma dilekçesi verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi:

Düşüncesi: Temyize konu İdare Mahkemesi kararının dava sırasında ıslah edilen ve hükmedilen 188.375 TL maddi tazminat miktarı açısından ıslah dilekçesinin karşı tarafa tebliğinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiği yönünden bozulması, esasa ilişkin diğer yönlerden onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren, Danıştay Kanununun Ek 1. maddesi uyarınca Danıştay Onbeşinci Dairesi ile Danıştay Onuncu Dairesinden oluşturulan Müşterek Kurulca; dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden davalı idarelerin yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin, işin gereği görüşüldü:

Dava, davacıların yakınları Ahmet Yılmaz’ın Silivri Açık Cezaevinde hükümlü olarak kaldığı dönemde 17.09.2010 tarihinde hayatını kaybetmesinde, öncesinde hastaneye tedavi amacıyla götürülmesi ve tekrar cezaevine getirilmesi süreçlerinde yeterli tıbbi müdahale uygulanmaması nedeniyle ölümüne sebebiyet verildiği, tıbbi ameliyelerde hizmet kusuru olduğundan bahisle, 25.03.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile toplam 198.375-TL maddi ve 90.000.-TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

İstanbul 3. İdare Mahkemesi?nce; hasta olan davacılar murisinin ölümünde 28.08.2010 tarihinde hastaneden taburcu edilmesi ve 16.09.2010 tarihinde acile sevki yapılmasına rağmen ceza evine götürülmesi ve ardından 17.09.2010 tarihinde ölümünde her iki davalı idarenin de kusuru bulunduğu, davacıların ölenin desteğinden yoksun kalınması nedeniyle uğradıkları destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanması için dosya üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi soncunda dosyaya sunulan bilirkişi raporunda, Ahmet Yılmaz’ın ölümü nedeniyle davacılardan eş 142.288-TL çocuk 25.808-TL çocuk 30.279-TL destekten yoksun kalma zararı bulunduğu tespitlerine yer verildiği davacıların maddi tazminat istemlerinin talepleri gibi 198.375 TL üzerinden, manevi tazminat istemlerinin kısmen kabul edilerek toplam 35.000 TL üzerinden kabulü ile toplam 233.375 TL’nin dava tarihi olan 22.12.2010 tarihinden itibaren başlatılacak yasal faizi ile birlikte davalı idarelerin müştereken ve müteselsilen davacılara tazminen ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

Taraflarca, adı geçen Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, aleyhlerine olan kısımların temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Temyize konu idare mahkemesi kararının, maddi tazminat isteminin kabulü ile manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ve kısmen reddine ilişkin bölümünde, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde belirtilen bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, tarafların bu kısımlara yönelik temyiz istemleri yerinde görülmemiştir.

Mahkeme kararının, maddi tazminat isteminin dava dilekçesinde talep edilmeyerek 25/03/2014 havale tarihli miktar artırımına ilişkin dilekçe ile artırılan ve hükmedilen 188.375 TL’lik tazminat miktarına idare mahkemesince idari davanın açıldığı tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine ilişkin kısmını incelenecek olursa;

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemelerinin gerekli olduğu, bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği, görevli olmayan adli ve askeri yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmayacağı kuralına yer verilmiştir.

Tam yargı davalarında istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak kayıplarının giderilmesi amacıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16. maddesinin 4. fıkrasına, 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile, “Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” cümlesi; aynı Kanun’un 5. maddesi ile de, 2577 sayılı Kanuna Geçici 7. madde olarak, “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır.” cümlesi eklenmiştir.

Nitekim 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesinin (Tasarının 3.maddesi) gerekçesinde, “AİHM, devletin sorumluluğuna ilişkin tazminat davalarında, davacıların yargılamanın yavaş işlemesinden doğan zararlarını ortadan kaldıracak yeterli bir çözüm bulunmadığı yönünde ülkemiz aleyhinde ihlal kararları vermektedir. Düzenlemeyle, idarî yargıda açılan tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul edilmesi sebebiyle, nihai karar verilinceye kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanınmaktadır.” ifadesine yer verilmiştir.

Faiz; en basit biçimiyle, idarenin tazmin borcu bağlamında; kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip, yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, idarenin temerrüde düştüğü tarihten tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanuna göre hesaplanacak tutarı ifade etmektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren 5 yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği; bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği kuralı yer alıp, anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesi ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihi, adli yargıda dava açılması halinde adli yargıda dava açıldığı tarih itibariyle yasal faiz uygulanması, Danıştay’ın yerleşik içtihatlarıyla kabul edilmiştir.

2577 sayılı Kanunda, tam yargı davalarında, dava dilekçesindeki miktarın artırımına olanak tanıyan düzenleme uyarınca, artırılan tazminat miktarı yönünden davanın kabul edilmesi halinde, artırılan tazminat miktarı yönünden faize, idarenin temerrüde düştüğü tarih olan miktar artırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren hükmedilmelidir.

Ayrıca, 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunla İdari Yargılama Usulü Kanunu’na geçici 7. madde eklenerek, kanun yolu aşaması dahil yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da, yapılan düzenlemenin uygulanacağı belirtilmiş olup, geçici madde hükmü uyarınca kanun yolu aşamasında, miktar artırım dilekçesinin verilmesi durumunda kanun yolu aşamasının tamamlanıp, miktar artırımına ilişkin dilekçenin davalı idareye tebliğine kadar geçen süreçte, sürenin uzunluğu dikkate alındığında, bu dosyalarda miktar artırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihin esas alınmasının mülkiyet hakkına aykırı olacağı açıktır. Bu nedenle, geçici 7.madde uyarınca, kanun yolu aşamasında talep edilen miktar artırımına ilişkin dosyalarda, yürütülecek faize ilişkin olarak, davacı tarafından, miktar artırım dilekçesinin verildiği tarihin esas alınması gerekmektedir,

Bakılan davada, davacı tarafından, 2577 sayılı Kanunun geçici 7. maddesi uyarınca 25/03/2014 havale tarihli dilekçe ile bilirkişi raporu uyarınca maddi tazminat miktarı artırılmış, anılan dilekçe 07/04/2014 ve tarihinde davalı idareler kayıtlarına girmiştir. Dolayısıyla bakılan davada artırılan tazminat miktarı bakımından, idarelerin temerrüde düştüğü tarih olan 07/04/2014 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken, idari dava açma tarihi olan 22/12/2010 tarihinden itibaren faiz yürütülmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca davalı idarelerin temyiz istemlerinin kısmen kabulüyle İstanbul 3. İdare Mahkemesi’nin 29/05/2014 tarih ve E:2010/2581; K:2014/1071 sayılı kararının, miktar artırım dilekçesiyle arttırılan tazminat miktarına(maddi 188.375 TL) idari davanın açıldığı tarihten itibaren faiz işletilmesine ilişkin kısmının BOZULMASINA, davalı idarelerin ve davacının diğer temyiz istemlerinin reddi ile anılan kararın, diğer kısımlarının ONANMASINA, bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, artan posta ücretinin istemi halinde davalı idarelere iadesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.04.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Bu Yazıyı Paylaşın