“Cumhuriyet Bayramı yaklaşıyordu. Bütün arzusu bu törenlerde Ankara’da olmaktı. Ancak doktorları bu seyahati kaldıramayacağını düşünüyordu. Kendisi de yataktan bile zor kalkacağını anlamıştı. O nedenle ilk kez Cumhuriyet Bayramı törenlerine katılamayacaktı.
28 Eylül sabahında uyandığında başucunda Afet İnan’ı gördü. Afet İnan’ın kulağına “Demek ölüm böyle olacak kızım” dedikten sonra sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gidelim Afet… Bir orman kenarına gidelim. Her şeyi bırakalım. Şöyle basit bir ev, ocaklı bir oda… Evet… Evet… Hemen çekip gidelim ormanlara… Hele ben bir iyi olayım da..”
29 Ekim günü gelip çatmıştı.
Atatürk o gün yatağında “Ah Ankara… Ah Ankara’ya gidemedik” diye inleyerek Cumhuriyet törenlerine katılamamanın hüznü içindeydi. Akşam saatlerinde atılan havai fişeklerin patırtısına uyanan Atatürk, “Bu patırtılar nedir” diye sordu. Sofracı Kamil Paşa, “Hiç, gök gürlüyor Paşam” diyerek geçiştirmek istedi. Sofracı Kamil’in amacı Cumhuriyet törenlerine katılamayan Atatürk’ü üzmemekti.
Atatürk, Sofracı Kamil’in yanıtına güldü ve
– Hadi oradan enayi, dedi. Yaverleri valiye telefon edip havai fişek gösterisinin sonlanmasını istediler. Ancak bu kez denizden patırtılar gelmeye başladı. Kuleli Askeri öğrencileri vapurla Dolmabahçe önünden geçerken “Atamızı görmek istiyoruz” diye tempo tutmuşlardı. Bu tezahüratı, toplu halde okunan İstiklal Marşı ve 10. Yıl Marşı izledi.
O sırada Atatürk, yatağında oturmuş, Kuleli öğrencilerini dinliyordu. Bastırmaya çalıştığı gözyaşlarını daha fazla tutamayarak ağlamaya başladı. Kılıç Ali ve odadaki diğer görevlilerden kendisini pencereye götürmelerini istedi. Kollarına girerek pencereye götürdüler. Pencere önüne koydukları bir sandalyeye oturdu ve eliyle vapurdaki gençleri selamladı. Atatürk’ün pencereden el salladığını gören gençler, bağırışlarıyla vapuru inlettiler.”
X X X
Yüzünü görmesek de sesini duyduğumuz…
Sesini duymasak da ilke ve devrimlerini ayakta tutmaya çalıştığımız…
Aramızda olmasa da hep önümüzde olsun istediğimiz…
Türk’ün Ölümsüz Başbuğu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrıldığı gün.
“Gidelim Afet… Bir orman kenarına gidelim. Her şeyi bırakalım. Şöyle basit bir ev, ocaklı bir oda… Evet… Evet… Hemen çekip gidelim ormanlara… Hele ben bir iyi olayım da..” dediğimiz gün.
X X X
Sevgi, saygı, minnet ve özlemle…