YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas | : 2017/723 |
Karar | : 2018/562 |
Tarih | : 22.11.2018 |
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 10. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 11-219
Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık …’in, “Uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine, “Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma” suçundan ise 5237 sayılı TCK’nın 191/1-2-4-5, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 08.03.2011 tarihli ve 48-60 sayılı hükümlerin, Cumhuriyet savcısı ve sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 11.11.2013 tarih ve 18299-9896 sayı ile;
“A) Sanık hakkında ‘uyuşturucu madde ticareti yapma’ suçundan kurulan beraat hükmünün incelenmesi:
Olay tutanağı içeriğine, sanığın yakalanış şekline, suç konusu uyuşturucu maddenin miktarı ile ele geçiriliş biçimine, sanığın savunmasına ve tüm dosya kapsamına göre; sanığın subut bulan atılı suçtan mahkûmiyeti yerine dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelerle beraatine karar verilmesi…
B) Sanık hakkında ‘kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma’ suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün incelenmesi:
Sanığın, sübut bulan uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu gizlemek ve bu suçun cezasından kurtulmak için, uyuşturucu madde kullandığını belirttiği, sanığın uyuşturucu madde kullandığı teknik yöntemlerle de saptanmadığı dikkate alınarak, kullanmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurmak suçundan beraatine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi…” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 27.05.2014 tarih ve 11-219 sayı ile;
“…Bilindiği üzere; ‘…Ceza muhakemesi hukukunun temel prensiplerinden birisi de şüpheden sanığın yararlanacağı ilkesidir. Her hukuk devletinde kabul edilen ve masumluk karinesi ile sıkı bir ilgisi olan bu ilkeye göre, yapılan ceza muhakemesi sonunda fiilin sanık tarafından işlendiği, yüzde yüz belliliğe ulaşmadığı taktirde beraat kararı verilecektir. Böyle bir ilkenin kabul edilmesinin sebebi, bir suçlunun cezasız kalmasının, bir masumun mahkum olmasına tercih edilmesi, başka bir ifade ile masumluk karinesidir. Keza, şüphelinin veya sanığın savunmasının aksinin kanıtlanması ondan beklenemez. Kaldı ki, CMK’nın 147. maddesi uyarınca susma hakkı bulunmaktadır. Susma hakkını kullanan şüphelinin sükut ikrardan gelir deyişine dayanarak suçunu kabul ettiği söylenemeyeceği gibi savunmasını kanıtlaması da beklenemez. Şüpheliye yüklenen suçun sübuta erdiği kuşkuya yer vermeksizin ortaya çıkarılmalıdır. (Y.C.G.K.19.04.1993,6-81/110).’ O halde, yapılan ceza muhakemesinin sonunda belliliğe, örneğin fiilin sanık tarafından işlendiğinin veya işlenmediğinin sabit olduğu sonucuna varılmaması durumunda sanık mahkum edilemez. Ceza muhakemesinde esas olarak, fiilin fail tarafından işlendiği veya işlenmediği konusunda, hukuk düzenince kabul edilen vasıtalarla, yargılama makamının tam bir kanaate ulaşmasını temin ameliyesine ispat denir. Burada dikkat edilecek noktalar şunlardır: Burada inandırmak yetmez, tam bir kanaate ulaşılacaktır. Medeni usul hukukundan farklı olarak ceza muhakemesi hukukunda ispat yükü (külfeti) sorunu yoktur. Gerçekten şüpheliye susma hakkı tanıyan bir hukuk düzeninde, ispat yükünden söz edilmesi olanaksızdır. İspat için sabit oluş arandığına göre, bunun dışında mahkumiyet kararı verilemeyecektir; şüpheden sanık yararlanır ilkesi devreye girecektir. İspat ameliyesinde, hukuk düzeninin kabul ettiği vasıtalar delillerdir. Buna göre ceza muhakemesinde ispat için kullanmak istenen bir vasıtanın delil olarak nitelenebilmesi için iki temel niteliği bulunmalıdır. Bu vasıta olayı temsil etmeli ve olayı temsil eden bu vasıta; akla, maddi gerçeğe ve hukuka uygun olmalıdır. Olayı temsil etmekten maksat; delil olarak kullanmak istenilen vasıtanın olayın bir parçası olması ve/veya olayı yansıtmasıdır. Örneğin, bir adam öldürme suçunda olay yerinde bırakılan suç aleti olayın bir parçasıdır. Buna karşılık böyle bir suça 5 duyusu marifeti ile tanık olmuş bir kimsenin anlatımları olayı yansıtır. Ne var ki bir ispat aracına delil diyebilmek için olayı bir şekilde temsil etmesi, olayı yansıtması yetmez. Bu yansıtmanın akla, yani bilime, maddi gerçeğe ve hukuka uygun olması da şarttır. Bu vasıflan taşımayan bir ispat aracına teknik anlamda delil denilemez; bu nedenle de bu tür vasıtalara dayanılarak hüküm tesis edilemez. Ceza yargılamasının amacı hiçbir duraksamaya yer vermeden maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bu araştırmada, yani gerçeğe ulaşmada, mantık yolunun izlenmesi gerekir. Gerçek; akla uygun ve realist, olayın bütünü veya bir parçasını temsil eden kanıtlardan veya kanıtların bir bütün olarak değerlendirilmesinden ortaya çıkarılmalıdır. Yoksa bir takım varsayımlara dayanılarak sonuca ulaşılması ceza yargılamasının amacına kesinlikle aykırıdır. Ceza yargılamasında kuşkunun bulunduğu yerde mahkumiyet kararından söz edilemez. Bu ilke evrenseldir.
Tartı tutanağı, 29.12.2010 tarihli olay tutanağı, parmak izi ve fotoğraf basım formları, adli muayene raporları, yakalama, gözaltına alma ve üst arama tutanakları, ifade ve sorgu zaptı, sanığın üzerinde çıkan paralar ile ilgili alınan Merkez Bankası raporu, 05.01.2011 tarihli İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü ekspertiz raporu, sanığın aşamalarda alınan savunmaları, sanığa ait nüfus ve adli sicil kaydı ve tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde;
12.2010 tarihinde saat 17:30 sıralarında Asayiş Şube Müdürlüğüne bağlı güven timlerinin kendilerinin istihbari çalışma olarak nitelendirdikleri ve içeriği dosyada mevcut olmayan bir çalışma sonucunda, …., İkiz Sokak içerisinde 55-60 yaşlarında, kır saçlı, 1,65 – 1,70 boylarında, düzgün giyimli, Mustafa isminde bir şahsın uyuşturucu madde sattığına dair edindikleri bilgi üzerine olay yerine gittikleri, bir müddet bekledikten sonra eşgale uygun şahsın sokak içerisinde görüldüğü, izlemeye ve takip edilmeye başlandığı, şahsın cep telefonu ile görüşmeler yaptığının gözlemlendiği, sokak içerisinde dolaştığı, bir süre sonra yaya olarak hızlı bir şekilde sokak üzerinden ayrılıp uzaklaşmaya başladığı 500 metre kadar takip edildiği, şahsın sürekli etrafına bakındığı ve tedirgin olduğunun gözlemlendiği, bunun üzerine polis kimlik kartları gösterilerek adı geçen şahsın yakalandığı, üzerinde tutanakta belirtildiği şekilde 17 parça, brüt ağırlığı 124,78 gram gelen ve dosya içerisinde bulunan ekspertiz raporundan esrar olduğu anlaşılan uyuşturucu maddelerin ele geçirildiği anlaşılmıştır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki olay tutanağında sanığın uyuşturucu maddeleri satarken veya satmaya çalışırken görüldüğüne dair hiçbir tespit ve bulgu mevcut değildir.
Yine güven timlerinin kendilerince yapmış oldukları istihbari çalışmanın neden ibaret olduğu, kim ya da kimlerden bahse konu bilgilerin alındığı hususunun dosyada herhangi bir tutanağa bağlanmadığı, sadece olay tutanağında istihbari bir çalışmadan bahsedilmekle yetinildiği görülmüştür.
Ayrıca her ne kadar nasıl yapıldığı belli olmayan ve dosyaya belgesiyle birlikte yansımayan istihbari çalışma sonucunda uyuşturucu sattığı iddia edilen kişinin eşgaline yarayacak tüm bilgiler, şahsın ismi ile birlikte verilmiş olmasına rağmen neden istihbari bilgiyi veren kişinin veya kişilerin uzaktan da olsa şahsı bizzat gelip göstermedikleri hususu tutanağı dercedilmemiştir. Ayrıca bu bilgiyi veren kişi ya da kişilerin sanıktan uyuşturucu madde satın aldıkları ya da temin ettikleri de belli değildir.
Bir istihbari bilginin veya ihbarın somut olarak delil niteliğinde kabul edilmesi için uyuşturucu satışına ilişkin net ve somut deliller içermesinin gerekeceği, ayrıca herhangi bir kopukluk yaşanmadan doğrudan olayın faili ile bağlantılı olacak şekilde yapılmasının zorunlu olduğu, oysa dosyada her ne kadar ismine kadar tüm eşgal bilgileri verilmiş ise de uyuşturucu madde satışı yapan kişinin aynı niteliklere sahip bir başka şahıs olma olasılığının da gözardı edilmemesi gerekeceği anlaşılmaktadır.
Kaldı ki dosya kapsamından kolluk güçlerinin uzun süreli takiplerine rağmen sanığın uyuşturucu madde sattığı veya satmaya teşebbüs ettiğine dair herhangi bir delile rastlanılmamıştır.
Somut olayda tek delil nasıl ve ne şekilde yapıldığı belli olmayan ve olay tutanağına geçirilen ihbar niteliğindeki istihbari çalışmadır.
Sanık da olayın başından beri istikrarlı biçimde uyuşturucu maddeleri kullanmak için bulundurduğunu beyan etmiş olup, uyuşturucu maddelerin nasıl paketlenmek suretiyle küçük poşetler içerisinde satılmak için bulundurulduğu bilinmekte ise miktar olarak fazlaca uyuşturucu madde alan kişinin bu uyuşturucu maddeleri aynı şekilde birden fazla küçük miktarlarda paketlenmiş olarak alma olasılığının da mevcut olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.
Bütün bu hususlar şüpheden sanığın yararlanacağına ilişkin Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Yargıtay kararları doğrultusunda yukarıya alınan masumiyet karinesine yönelik değerlendirme ile birlikte gözönünde tutulduğunda sanığın savunmasının aksini kanıtlar ölçüde somut, her türlü kuşkudan arınmış, kesin ve inandırıcı deliller ile üzerine atılı uyuşturucu madde ticareti yapmak suçunu işlediği saptanamadığından sanığın bu suçtan mahkememizin 08.03.2011 tarih, 2011/48 esas ve 2011/60 karar sayılı hükmünde ısrar edilmek suretiyle beraatine karar verilmesi gerekmiştir.
Sanığın uyuşturucu maddeleri kullanmak için bulundurduğuna yönelik aşamalarda alınan istikrarlı beyanları ve üzerinde uyuşturucu madde kullanım miktarı ile orantısız oluşturmayacak miktarda çıkan esrar maddesi birlikte değerlendirildiğinde, sanığın kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçunu işlediği sonucuna varılmış olup, bu eşlemi nedeniyle 5237 sayılı TCK’nun 191/1-2 maddeleri gereğince cezalandırılmasına ve hakkında tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi gerekmiştir…” şeklindeki gerekçe ile direnerek, önceki hükümlerdeki gibi sanığın “Uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine, “Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma” suçundan ise cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20.03.2015 tarihli ve 341347 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 335-1111 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 10. Ceza Dairesince 28.04.2017 tarih ve 39-1639 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına geri gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı “uyuşturucu madde ticareti yapma” ve “kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma” suçlarının sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay tutanağına göre; 29.12.2010 tarihinde saat 17.30 sıralarında Asayiş Şube Müdürlüğüne bağlı güven timlerince yapılan istihbarat çalışmaları sırasında “…., İkiz Sokak içerisinde, 55-60 yaşlarında, kır saçlı, 165-170 cm boylarında, düzgün giyimli, Mustafa isminde bir şahsın uyuşturucu madde sattığı” bilgisinin edinildiği, aynı gün görevlilerce saat 18.15 sıralarında bahsi geçen yere gidilerek sokak ve çevresinde tertibat alındığı, bir süre sonra sokak içerisinde görülen eşkâle uygun şahsın görevlilerce takip edilmeye başlandığı, şahsın sürekli olarak cep telefonu ile görüştüğü, sokak içerisinde dolaştığı, daha sonra bahse konu sokaktan çıkıp yaya olarak hızlı bir şekilde uzaklaşmaya başladığının görüldüğü, takibine devam edilen şahsın 500 metre kadar ileride etrafına bakındığının ve tedirgin olduğunun gözlendiği, Akdeniz Caddesi üzerinde bulunan Şenol Güneş Parkı önüne geldiğinde aniden hızlandığının görülmesi üzerine görevlilerce yanına gidilerek durdurulduğu, yapılan kimlik tespitinde sanık … Özbilen olduğunun tespit edildiği, adı geçenin kaba üst yoklamasında montunun sol dış cebinde bir kabarıklık olduğu fark edilerek bakıldığında, burada siyah bir poşet olduğu, bu poşet içerisinde de satışa hazır vaziyette, şeffaf jelatinlere sarılı, yeşil renkli, daralı ağırlıkları 7,39 – 7,00 – 6,94 – 6,92 – 6,90 – 6,85 – 6,83 ve 6,82 gram gelen 8 parça plaka hâlinde, daralı ağırlıkları 12,80 – 7,45- 7,25 – 7,10 – 7,05 – 6,93 – 6,87 – 6,85 ve 6,83 gram gelen 9 parça toz hâlinde olmak üzere toplam 17 parça esrar ele geçirildiği, yakalanarak Erciyes Polis Merkezi Amirliğine getirilen sanığın burada yapılan üst aramasında ise pantolon ve montunun ceplerinde, dağınık vaziyette toplam 560 ABD doları ile 1000 Türk Lirası bulunduğu,
İstanbul Polis Kriminal Laboratuvarınca düzenlenen 05.01.2011 tarihli uzmanlık raporuna göre; 8 parça hâlindeki yeşil renkli plaka maddelerin net toplam 50 gram, 9 parça hâlindeki yeşil renkli toz maddelerin net toplam 63,8 gram esrar olduğu,
Sanığın soruşturma evresinde …. Vatanperver Sokak, No: 26 Fatih/İstanbul adresinde ikamet ettiğini bildirdiği,
Açık kaynaklar üzerinden yapılan sorgulamada, sanığın kolluk görevlilerince görüldüğü İkiz (Kardeşler) Sokak ile bu sokaktan çıkarak yaya olarak uzaklaştığı ve görevlilerce yapılan takip üzerine yakalandığı yer olan Şenol Güneş Parkının, soruşturma evresinde bildirdiği ikamet adresinin aksi istikametinde olduğu,
Anlaşılmıştır.
Sanık …; ele geçirilen uyuşturucu maddeleri Edirnekapı’da tanımadığı bir şahıstan kullanmak amacıyla ve üzerinde ele geçirildiği şekliyle satın aldığını, evine gittiği sırada Akdeniz Caddesi üzerinde polislerin durdurarak yaptıkları aramada esrarı bulduklarını, üzerinde ele geçirilen paraların da kendisine ait olduğunu, pazarcılık yaptığı için o kadar paranın üzerinde bulunduğunu, bir ay boyunca pazara çıktığı için bulamayacağı kaygısıyla bu miktarda uyuşturucu madde aldığını, uyuşturucu madde ticareti yapmadığını savunmuştur.
5237 sayılı TCK’nın “Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti” başlıklı 188. maddesinin suç ve hüküm tarihininde yürürlükte bulunan 3. fıkrası; “Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.” biçiminde olup, madde gerekçesinde de vurgulandığı gibi üçüncü fıkrada, uyuşturucu ve uyarıcı madde ticaretine ilişkin çeşitli fiiller, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Buna göre; uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satışı, satışa arzı, başkalarına verilmesi, sevk edilmesi, nakli, depolanması ya da kazanç amacıyla satın alınması, kabul edilmesi veya bulundurulması, bir ve ikinci fıkralara göre ayrı bir suç oluşturmaktadır. Fıkradaki suçun oluşabilmesi için maddede belirtilen seçimlik hareketlerden herhangi birisinin yapılmış olması gerekir.
Aynı Kanun’un “Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak” başlıklı 191. maddesinin suç ve hüküm tarihininde yürürlükte bulunan 1. fıkrası ise; “Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiş olup, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak fiilleri suç olarak tanımlanmıştır.
Uyuşturucu madde bulundurma eyleminin, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçunu mu, yoksa uyuşturucu madde ticareti suçunu mu oluşturduğunun tespitinde belirgin rol oynayan husus, bulundurmanın amacıdır. Ceza Genel Kurulunun 06.03.2012 tarihli ve 387-75 sayılı ile 20.02.2018 tarihli ve 10-57 sayılı kararları başta olmak üzere bir çok kararında da belirtildiği üzere, uyuşturucu madde bulundurmanın, hangi maksada matuf olduğunun belirlenmesinde dikkate alınması gereken ve öğreti ile uygulamada da kabul görmüş olan bazı kriterler bulunmaktadır.
Bunlardan ilki; failin bulundurduğu uyuşturucu maddeyi başkasına satma, devir veya tedarik etmek hususunda herhangi bir davranış içine girip girmediğidir.
İkinci kriter, uyuşturucu maddenin bulundurulduğu yer ve bulunduruluş biçimidir. Kişisel kullanım için uyuşturucu madde bulunduran kimse, bunu her zaman kolaylıkla erişebileceği bir yerde, örneğin genellikle evinde veya iş yerinde bulundurmaktadır. Buna karşın uyuşturucunun ev veya iş yerine uzakta, çıkarılıp alınması güç ve zaman gerektiren depo, mağara, samanlık gibi bir yere gizlemesi kullanma dışında bir amaçla bulundurulduğunu gösterebilir. Yine, uyuşturucunun çok sayıda özenli olarak hazırlanmış küçük paketçikler hâlinde olması, her paketçiğin içine hassas biçimde yapılan tartım sonucu aynı miktarda uyuşturucu madde konulmuş olması, uyuşturucu maddenin ele geçirildiği yerde veya yakınında, hassas terazi ve paketlemede kullanılan ambalaj malzemelerinin bulunması, kullanım dışında bir amaçla bulundurulduğu hususunda önemli belirtilerdir.
Üçüncü kriter de, bulundurulan uyuşturucu maddenin çeşit ve miktarıdır. Uyuşturucu madde kullanan kimse genelde bir ya da benzer etki gösteren iki değişik uyuşturucu maddeyi bulundurur. Bu nedenle değişik nitelikte ve farklı etkileri olan eroin, kokain, esrar ve amfetamin içeren tabletleri birlikte bulunduran sanığın bunları satmak amacıyla bulundurduğu kabul edilebilir. Kişisel kullanım için kabul edilebilecek miktar, kişinin fiziksel ve ruhsal yapısı ile uyuşturucu veya uyarıcı maddenin niteliğine, cinsine ve kalitesine göre değişiklik göstermekle birlikte, Adli Tıp Kurumunun mütalaalarında esrar kullananların her defasında 1-1,5 gram olmak üzere günde üç kez esrar tüketebildikleri bildirilmektedir. Esrar kullanma alışkanlığı olanların bunları göz önüne alarak, birkaç aylık ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda esrar maddesini ihtiyaten yanlarında veya ulaşabilecekleri bir yerde bulundurabildikleri de adli dosyalara yansıyan ve bilinen bir husustur. Buna göre, esrar kullanan faillerin olağan sayılan bu süre içinde kişisel olarak kullanıp tüketebilecekleri miktarın üzerinde esrar maddesi bulundurmaları hâlinde, bulundurmanın kişisel kullanım amacına yönelik olmadığı kabul edilmelidir.
Öte yandan, amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de, insan haklarına dayalı, demokratik rejimle yönetilen ülkelerin hukuk sistemlerinde bulunması gereken, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” şeklinde, Latincede ise “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi açısından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlak surette sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ya da gerçekleştiriliş şekli hususunda herhangi bir şüphe belirmesi hâlinde uygulanabileceği gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
Yapılan istihbarat çalışmaları sırasında “…. İkiz Sokak içerisinde, 55-60 yaşlarında, kır saçlı, 165-170 cm boylarında, düzgün giyimli, Mustafa isminde bir şahsın uyuşturucu madde sattığı” bilgisine ulaşan ve bahsi geçen yere giderek eşkâl bilgileri belirtilen şahsı beklemeye başlayan görevlilerin, bir süre sonra eşkâle uygun sanığı sokak içerisinde görüp izlemeye ve takip etmeye başladıkları, sanığın sürekli olarak cep telefonu ile görüştüğünü, sokak içerisinde dolaştığını, bir süre sonra bahse konu sokaktan çıkıp yaya olarak hızlı bir şekilde uzaklaşmaya başladığını gördükleri, görevlilerce takibine devam edilen sanığın 500 metre kadar ileride etrafına bakındığını ve tedirgin olduğunun gözlendiği, Akdeniz Caddesi üzerinde bulunan Şenol Güneş Parkı önüne geldiğinde ise aniden hızlandığı görülen sanığın görevlilerce durdurulduğu, yapılan kaba üst yoklamasında montunun sol dış cebinde bulunan poşette toplam 17 parça esrar ele geçirildiği, Erciyes Polis Merkezi Amirliğinde yapılan üst aramasında ise pantolon ve montunun ceplerinde dağınık vaziyette toplam 560 ABD doları ile 1000 Türk Lirası bulunduğu anlaşılan olayda; yapılan istihbarat çalışmaları sonucunda uyuşturucu madde sattığı bilgisine ulaşılan sanığın ismi, yaşı, saç rengi, boyu ve giyimi ile uyuşturucu satışı yaptığı yere ilişkin bilgi elde edilmesi, istihbarat bilgisinin doğruluğunu araştırmak üzere adı geçen yere giden görevlilerin, bir süre sonra edinilen eşkâl bilgisi ile uyumlu olduğu görülen sanığın geldiğini, sürekli olarak cep telefonu ile görüşüp sokak içerisinde dolaştığını görmeleri, sokaktan çıkarak hızlı bir şekilde uzaklaşmaya başladığı görülen ve görevlilerce takibe alınan sanığın sürekli olarak etrafına bakınıp tedirgin olduğunun ve kısa bir süre sonra aniden hızlandığının görülmesi, üzerindeki montunun sol dış cebinde bulunan poşette bir kısmı plaka, bir kısmı ise toz hâlinde ve ayrı ayrı şeffaf poşetler içerisinde toplam 17 parça hâlinde suç konusu esrarların ele geçirilmesi, her bir şeffaf poşetteki esrar gramajlarının yaklaşık aynı miktarlarda olmaları, sanığın görevlilerce görüldüğü İkiz Kardeşler Sokaktan çıkıp yaya olarak uzaklaşması sonrasında durdurulduğu yer olan Şenol Güneş Parkının ikametinin aksi istikametinde olması karşısında; sanığın, suça konu uyuşturucu maddeleri kullanmak için satın aldığına ve evine doğru giderken yakalandığına ilişkin savunmasına itibar edilemeyeceği anlaşıldığından, sanığın suç konusu uyuşturucu maddeleri ticaret amacıyla bulundurulduğunun kabulü gerekmektedir.
Öte yandan, üst yoklamasında ayrı ayrı şeffaf poşetlerde, satışa hazır ve 17 parça hâlinde esrar ele geçirilen sanığın, uyuşturucu madde kullandığının teknik yöntemlerle de saptanmadığı dikkate alındığında, suç konusu uyuşturucu maddeleri içmek için bulundurduğuna yönelik savunmasının, uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu gizlemeye ve bu suçun cezasından kurtulmaya yönelik olduğunun, bu bağlamda kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunun sübut bulmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükümlerinin, sanığın; uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan mahkûmiyeti yerine beraatine, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ise beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu üyesi; sanığın uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan beraatine, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan mahkûmiyetine dair Yerel Mahkemece verilen hükümlerde bir isabetsizlik bulunmadığı düşüncesi ile karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.05.2014 tarihli ve 11-219 sayılı direnme kararına konu olan hükümlerinin, sanığın; uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan mahkûmiyeti yerine beraatine, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ise beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 22.11.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.