İklim Değişikliği ve Politika Araştırma Derneği üyesi Gülşah Deniz Atalar, TBMM İklim Değişikliği Araştırma Komisyonu’nda yaptığı sunumda Türkiye’nin, denizlerle ilgili gerçekleştirilecek çevre yönetimlerinde, bilimsel ve politik gelişmelerde birinci derecede söz sahibi olması gerektiğini söyledi. Atalar, bilim insanlarının Marmara Denizi’ni su canlıları için kuluçkalık, çevre denizler için biyolojik koridor ve genetik materyal havuzu olarak nitelendirildiğini söyledi. Atalar, “Şu anda Marmara böyle nitelendirilebilir mi müsilaj sebebiyle onu bilemiyoruz, bunun için bir bilimsel çalışma yapılması lazım. Ama ne yazık ki kuzeyde Karadeniz kapalı bir deniz olmasından dolayı dünyanın en büyük oksijensiz su kütlesi. Alttan Akdeniz suyu geliyor, canlı bir su; ama yukarıdan Karadeniz suyu geliyor ve bu oksijensiz bir su kütlesi” diye konuştu.
“KARADENİZ DE ÖLÜR”
Atalar, Karadeniz’in kirlenmesinin canlı türlerini yok ederek, ekolojik sistemi ve Türkiye deniz ekonomisini de zarara uğratacak bir durum olacağına dikkat çekerek, “Türkiye açısından bu denizlerin korunması için mutlaka kara kökenli kirlenmenin engellenmesi gerekiyor. Kara kökenli kirlenmeyi engellemek için çöp ithalatıyla, atıkların yönetimiyle ilgili mutlaka çalışma yapmamız gerekiyor. Aynı zamanda çok sayıda Akdeniz kökenli tür de boğaz yoluyla Karadeniz’e geliyor. Marmara Denizi alt akıntı yoluyla Karadeniz’e oksijen taşıyor; ama şu anda bu müsilaj nedeniyle belki de biz Karadeniz’e de oksijen taşıyamadığımız için Karadeniz’in de o kapalı ve oksijensiz su kütlesinin de ne yazık ki oksijensiz kalmasına ve Türkiye’nin balıkçılığının, balık ekonomisinin yüzde 60’ının gerçekleştiği denizin ölmesine sebebiyet verecek bir durum olacak. Çünkü Marmara Denizi ölürse peşinden Karadeniz de ölür. Kıyı ve deniz kaynaklarının kullanımı denizlerdeki biyolojik çeşitliliği azaltacak nitelikte ne yazık ki” ifadelerini kullandı.
“TÜRKİYE’DE BÖYLE BİR ÇALIŞMA YOK”
Atalar, aşırı betonlaşma, özellikle kıyılara yaklaşık betonlaşma, atıkların da düzgün deşarjlarının ve arıtmalarının yeterli şekilde yapılmaması nedeniyle Türkiye denizlerindeki biyolojik çeşitliliğinin azaldığını kaydetti. Türkiye’nin ilgili bakanlıklarca hazırlanacak Türkiye denizlerindeki nesli azalan türler konusunda ayrıntılı bir çalışma yapmaya ihtiyacı olduğunu bildiren Atalar, “Çünkü bu konuyla ilgili bazı çalışmalar var; ama Türkiye’deki tüm denizler için ve tüm canlılar için, tüm ekosistem için yapılmış bir çalışma yok. Mutlaka bütünleşik kıyı yönetimi planlaması yapılması gerekiyor. İklim değişikliği en fazla kıyıları etkilemekte, bu durum resiflerin ölmesine ve ekosistemde büyük boşluklara yol açarak hem biyoçeşitliliğin hem de karbondioksit emiliminin azalmasına yol açmaktadır. Akdeniz havzası iklim değişikliğinden en çok etkilenecek alanlardan biridir. Türkiye bir an önce kıyılarda mercan ve resiflerin korunması ve yat trafiğiyle demir atmayı kontrol etmeli, yok olan resiflerin insan eliyle ekosistem restorasyonu şeklinde yeniden oluşturulması için çalışmalara başlaması gerekiyor” dedi.
‘MÜSİLAJIN BİR SÜRÜ SEBEBİ VAR’
Atalar, Türkiye denizlerinde karasal ve evsel atık kirlenmesi sorunu yaşandığını da ifade ederek, “Şu an Marmara Denizi’nde yaşadığımız müsilaj sorunu tabii ki sadece karasal ve evsel atıktan değil, bir sürü sebebi var, bunu sadece bir sebebe bağlamamız mümkün değil. Normalde bahar geçişlerinde görülen müsilajın şu anda neden bu kadar yoğun bir şekilde ve bu kadar uzun zamandır denizlerimizde olduğunu geniş bir araştırmayla ve birden çok paydaşla konuşmamız gerekiyor. Çünkü hem uluslararası suların birleştiği bir yer orası; aynı zamanda Marmara Denizi’nin sıcaklığı ne yazık ki hem atıklardan kaynaklı hem de küresel ısınmadan kaynaklı, Akdeniz ve Karadeniz’e göre daha yüksek. O nedenle de hem türler azalıyor hem de müsilaj da bu şekilde bizi üzerinde çalıştay yapmamızı ve yeniden stratejik bir eylem planı çıkarmamızı gerektirecek kadar fazlalaşmış hâle geldi. Aynı zamanda Karadeniz’de de diğer denizlerimizde de plastik kirlenmenin de etkisiyle ve diğer besin maddelerinin de etkisiyle ağır metal sorunu söz konusu. Deniz sularımızda ağır metal arttığında, biz o balıkları yediğimizde ağır metalleri vücudumuzu almış oluyoruz ve halk sağlığı problemi yine otoimmun hastalıkların başlaması vücuda ağır metal girmesiyle beraber oluyor” diye kaydetti.