Nisan 2016`da Nature‘da yayımlanan bir çalışma, kurumsal yozlaşma ve sahtekârlığın hat safhada olduğu ülkelerde yaşayan kişilerin yalan söylemeye daha yatkın oldukları bulgusuna ulaştı. Çalışmaya göre, devlet kademelerindeki kurumsal yozlaşma; toplumu sanılandan daha fazla şekilde bozuyor.
Geçmişte yapılan çalışmalar; insanların yasaları çiğneme eğilimlerinin eğer etraflarında bu eylemi gerçekleştiren insanlar varsa daha muhtemel olduğu sonucuna ulaşmıştı. Fakat, sosyal normların örneğin; politikadaki sahtekârlık, yozlaşma, vergi kaçakçılığı gibi bozuk davranışların bireyleri ne düzeyde yozlaştırdığını bilimsel anlamda tam olarak bilmiyorduk. Muhtemel olan bu ilişkiyi ortaya çıkarmak için; araştırmacılar, devletlerin yozlaşma, vergi kaçırma ve seçim sahtekârlıklarına dair verileri Dünya Bankası’ndan ve 159 ülkenin katılımının olduğu Freedom House (Özgürlük Evi) isimli bir sivil toplum kuruluşundan topladılar.
Araştırma ekibi toplanan bu verileri kurumsallaşmış yasa tanımama ölçekleriyle bir araya getirerek oranları bir dizin haline getirdiler. Sonrasında, yaklaşık 5 yıllık süre boyunca, ekip; kişisel düzeyde dürüstlüğü ölçebilmek için 23 ülkeyi ziyaret ettiler. Ziyaret edilen ülkelerde, araştırmacılar üniversite çağındaki katılımcılardan bir zarı atmalarını ve gelen sayıyı bildirmelerini istedi. Sayı arttıkça, araştırmacılar katılımcılara bir miktar para veriyorlardı, ancak katılımcılar, araştırmacının attıkları zarı görmediği noktasında ikna edildiler. Ekip; bir ülkedeki bütün katılımcılardan alınan cevapların zarın muhtemel olasılığından yüksek olduğunu gördüklerinde, bazı insanların daha fazla para kazanmak için yalan söylediklerini anladılar. Araştırma ekibi, bu oranları devlet düzeyindeki kurumsal yozlaşma ile karşılaştırdıklarında, yozlaşmanın devlet kademelerinde hat safhalarda olduğu ülkelerde yaşayan insanların söz konusu görevde hile yapmaya daha yatkın oldukları bulgusuna ulaştılar.
Fakat insanlar yalan söylediklerinde, nadiren en yüksek ihtimali seçiyorlardı. Örneğin, zarda 5 gelmesi katılımcıya maksimum kazanç sağlıyordu, çünkü 6 değersiz olarak tanımlanmıştı. Ancak, katılımcılar 5 demek yerine genellikle “alçak gönüllülükle” daha düşük sayıları örneğin; 3 ya da 4 geldiğini söylüyorlardı. Makalenin yazarlarından Yale University’den deneysel ekonomist Jonathan Schulz bu durumu “gerekçeli hile” olarak tanımlıyor. Yani, kişinin 5 demek yerine 3 ve 4’ü seçiyor olmasının, hala biraz olsun dürüst duygular beslediğinin göstergesi. Schulz; insanların dürüst olarak kalmasının çevresine göre değişkenlik gösteren bir şey olduğunu ileri sürüyor.
Sonuçlara göre, batı Avrupa ülkeleri; Avusturya, Hollanda ve İngiltere hile yapma oranlarında en düşük skorlara sahipken, öte yandan, Fas, Tanzanya, Kenya, Bulgaristan, Guatemala ve görece daha düşük olsa da Türkiye de hile yapma oranlarında yüksek skorlara sahip ülkeler arasında.
Diğer araştırmacılara göre, belli ülkelerde hile yapmanın neden çok daha yaygın olmasının muhtemel bir açıklaması bu ülkelerdeki ekonomik dengesizlik olabilir. İngiltere’deki University of East Anglia’dan deneysel ekonomist David Hugh-Jones: “Eğer çevrenizdeki herkes fakir, evsiz ya da bir dolar için çabalıyorlarsa, siz de paranın “yüce” yasalardan daha önemli olduğunu düşünebilirsiniz” diyor.
Öte yandan elbette ki dürüstlüğü tek bir değişken etrafında ele alamazsınız. Örneğin; kumar, (ki katılımcılar bu deneyde kumar oynuyorlar esasında) bazı ülkelerde bir tabudur. Bu durum katılımcıların içsel dürüstlükleriyle ilişkili olmayan bir biçimde seçimlerini etkileyebilir. Araştırmacılar belli ülkelerdeki insanların daha az dürüst davranışlar göstermelerinin yalnızca belirli veriler sonucu elde edildiğini kabul ederken, her ne kadar yozlaşmış bir ülkede yaşasa da, bazı insanların dürüstlüğü insani bir erdem olarak gördüğünü söylüyor.