Vergiler yasal dahi olsa temel hak ve özgürlükleri zedeleyemez. Anayasa Mahkemesi, mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ‘ölçülülük’ ilkesini gözetiyor. Oysa ÖTV’ye yapılan fahiş zamlar kişinin otomobilden faydalanma hakkını engellemektedir
Cumhurbaşkanı Kararı ile otomobillerde uygulanan Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) oranlarında çok ciddi artışlar yapıldı. Bu artışların amacını vergi gelirlerini artırmak değil, ciddi döviz problemi yaşayan ülkemizde artık bu araçların ithalatını fahiş vergiler yolu ile engellemek olarak değerlendirdiğimi baştan ifade edeyim. Zaten bakanlıkta bu amacı; araç ithal ettiğimiz ülkelerin “ayrımcı vergileme yapmak” suçlamaları ve hatta karşı ataklarını hiç umursamadan ifade etti. Özellikle 2000 cc’nin üzerinde otomobillerde araç bedelinin 3 katını bulan vergileri, başka türlü izah etmek de mümkün değil.
MALİYE’NİN İŞİ ZOR
Ülkemizde Özel Tüketim Vergisi, 2002 yılının ikinci yarısında uygulamaya girmiştir. 2002 yılında Özel Tüketim Vergisi’nin toplam vergi gelirleri içindeki ağırlığı yüzde 10.1 idi. Bu oran 2019 yılı sonunda yüzde 21.8’e çıkmıştır. Motorlu taşıtlardan Özel Tüketim Vergisi alınmaya başladığı 2002 yılında 8.600.000 araç vardı. 2019 yılında araç sayısı 23 milyonu buldu. 23 milyon aracın ise yaklaşık yüzde 53’ü otomobillerden oluşmaktadır.
Türk vergi sisteminde otomobillerle ilgili olarak sıfır kilometre otomobil satın alırken; Özel Tüketim Vergisi ödüyorsunuz, Özel Tüketim Vergisi bedeli üzerinden ayrıca Katma Değer Vergisi ödüyorsunuz. Araç ile ilgili her yıl ocak ve temmuz ayında Motorlu Taşıtlar Vergisi ödüyorsunuz, kullandığınız benzinle ilgili olarak yine Özel Tüketim Vergisi ve Katma Değer Vergisi ödüyorsunuz. Otomobil yakıt bedelinin içindeki ortalama vergi ise yüzde 55’ler seviyesinde.
Otomobillerin şirket üzerine alınarak, giderlerinin şirketlere yükletilmesi ile ilgili konuyu çözmek için geçen yıl bir düzenleme yapıldı. Otomobil alımında ödenen Özel Tüketim Vergisi ve Katma Değer Vergisi’nin gider yazılmasına sınır getirildi. Amortisman giderlerine tutar sınırlaması ve araca ait diğer giderlerinin ancak yüzde 70’inin gider yapılabileceğine ilişkin yasal altyapı oluşturuldu. Araç kiralayan vergi mükellefleri için, aylık kira bedeli limiti getirildi.
Maliye hızını alamadı, bu kez de Özel Tüketim Vergisi oranlarını üst sınır yüzde 220 olacak şekilde yükseltti.
Yukarıdaki tabloda; AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılından bugüne, araç sahiplerinden yapılan vergi tahsilatlarını bilginize sunuyorum.
ÖTV’NİN KDV’SİNİ ÖDÜYORUZ
Yukarıdaki tabloda, 2003 yılından 2020 yılının Temmuz ayı sonuna kadar, araç sahiplerinden tahsil edilen vergilerin dökümü yer almaktadır. Bu tablodan hareketle; bugüne kadar araç sahiplerinden motorlu taşıtlar Özel Tüketim Vergisi olarak 173 milyar 764 milyon lira tahsil edildi. Sadece ÖTV’nin Katma Değer Vergisi olarak 31 milyar 277 milyon lira, araç bedelleri dikkate alındığında Katma Değer Vergisi yaklaşık 60 milyar lira olmaktadır. Motorlu Taşıtlar Vergisi olarak 120 milyar 971 milyon lira, araçların kullandığı yakıtlardan alınan Özel Tüketim Vergisi’nin, petrol ve doğalgaz ürünleri Özel Tüketim Vergisi’nin yaklaşık yüzde 45’ini oluşturduğu varsayımı ile kullanılan yakıt ile ilgili ödenen Özel Tüketim Vergisi tutarı 281 milyar lira, Katma Değer Vergisi de ürün bedeli dahil 80 milyar olmaktadır. Sonuç olarak 2003 yılından 2020 yılının Temmuz ayı sonuna kadar araç sahiplerinden devletin aldığı vergi tutarı toplam 715 milyar 735 milyon liradır.
ANAYASA İHLALİ VAR
Devlet, vergilendirme yetkisini mutlak ve sınırsız bir şekilde kullanamaz. Keyfi vergi koyamaz. Vergiler yasallık ilkesine uygun dahi alınsa; temel hak ve özgürlükleri zedeleyemez. Fahiş otomobil Özel Tüketim Vergisi ile kişilerin otomobilden faydalanmaları engellenmekte, bu doğrudan mülkiyet hakkına haksız bir müdahale olmaktadır. Ayrıca aşırı vergi ile piyasa dengesi bozulmakta, otomobil satan firmaların “ticaret özgürlüğü” engellenmektedir.
Anayasa Mahkemesi, mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde “ölçülülük” ilkesini gözetmektedir. Mahkeme, “ölçülülük” ilkesine birçok kararında yer vermiş, bu ilkeyi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi “makul denge “olarak nitelendirmiştir. Anayasa Mahkemesi bir kararında “…Mülkiyet hakkı mutlak bir hak olmayıp, kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilir. Bu sınırlandırmanın da, ölçülü ve orantılı olması, kamu yararı ile bireyin mülkiyet hakkı arasında makul bir denge kurması gerekir” şeklinde görüşünü ortaya koymuştur. Memleketi ithal ürün cenneti haline getirip, döviz problemi yaşayınca fahiş vergiler yoluyla ithalatı durdurmaya çalışmanın, ihracatçılarımıza kotalar getirilmesi tehlikesini de içerdiğini umarım düşünmüşsünüzdür.
Kaynak: Sözcü Gazetesi-Nedim Türkmen