Tüm dünyayı sarsan Kovid-19 salgını sürerken açıklanan bilimsel bir araştırma, sera gazı emisyonlarının artışının devam etmesi durumunda dünyanın karasal alanlarının yaklaşık 5’te birinin Sahra Çölü sıcaklıklarına maruz kalacağını ortaya koydu. ABD, Çin ve Avrupalı bilim insanları tarafından geçtiğimiz yıl yapılan bilimsel araştırmanın sonuçları, 4 Mayıs’ta dünyanın en çok atıf yapılan yayınlarından biri olan Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’nin dergisinde (PNAS) yayınlandı. Araştırma sonuçları, önlem alınmaz ise 3,5 milyar insan Sahra Çölü sıcaklıklarına maruz kalabileceğini ortaya koyuyor. Hollanda Wageningen Üniversitesi Çevre Bilimleri Bölümünden Prof. Marten Scheffer, korona virüsün dünyayı birkaç ay önce hayal edilemeyecek biçimde değiştirdiğine işaret ederek, “Araştırmamızın sonuçları, iklim değişikliğinin de benzer şekilde sonuçlanabileceğini gösteriyor. Değişimin hızı daha yavaş şekilde ortaya çıkabilir, ancak küresel salgından farklı olarak, gezegenin büyük bölümünün hayatta kalmanın zor olduğu seviyelerde ısınması ve tekrar soğuyamayacak olması nedeniyle, krizin sonlanmasını sağlayacak bir çözüm bulunamayabilir. Bunun gerçekleşmesini engelleyebilecek tek çözüm emisyonların hızla azaltılmasıdır” ifadelerini kullandı.
Aralarında arkeologlar, ekologlar ve iklim bilimcilerin bulunduğu uluslararası bir araştırma ekibinin yaptığı araştırmanın sonuçları, korona virüs salgının sürdüğü bir dönemde yayınlandı. Hollanda Wageningen Üniversitesi’nden Prof. Marten Scheffer ve Çin’in Nanjing Üniversitesi’nden Xu Chi koordinasyonunda gerçekleştirilen bilimsel araştırmanın sonuçları, karbon emisyonlarındaki artışın devam etmesi durumda, dünya daha önce görülmemiş bir krizle karşı karşıya kalabilir.
ARAŞTIRMA SONUÇLARI DÜNYANIN SAYGIN DERGİSİNDE YAYINLANDI
Dünyanın en çok atıf yapılan bilimsel dergilerinden biri olan ABD Ulusal Bilimler Akademisi yayın organı Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America (PNAS)’ta yayınlanan ve ‘İnsanlığın İklim Nişinin Geleceği’ başlığını taşıyan uyarı niteliğindeki araştırmaya göre, insan nüfusunun büyük bölümü, dar bir iklim bandında yoğunlaşıyor. Çoğu insan, ortalama yıllık sıcaklığın yaklaşık 11 ilâ 15°C olduğu yerlerde yaşarken, daha az kısmı ise ortalama sıcaklığın yaklaşık 20 ilâ 25°C olduğu bölgelerde bulunuyor. Araştırmacılar, tarihteki teknolojik yenilikler ve göçlere rağmen, insanların birkaç bin yıldır çoğunlukla bu iklim koşullarında yaşadığını ortaya koydu.
SERA GAZI EMİSYONU AZALTILMAZSA SICAKLIK 7,5 DERECE ARTACAK
Hollanda Wageningen Üniversitesi Çevre Bilimleri Bölümünden Prof. Marten Scheffer’e göre
bu iklim koşullarındaki ekonomik konum, insanların hayatta kalma ve hayatını idame ettirme amacıyla ihtiyaç duyduğu şartlar açısından temel kısıtlamaları temsil ediyor. İnsan etkisiyle oluşan sera gazı emisyonlarının artışı sonucunda, sıcaklıkların hızla artması beklenirken, emisyonların artış hızının değişmediği senaryoya göre ortalama bir kişinin yaşadığı sıcaklık 2070 yılına gelindiğinde 7,5°C artmış olacak. Bu durumun, kara ekosistemlerinin okyanuslara kıyasla daha hızlı ısınması ve nüfus artışının sıcak yerlerde daha hızlı olması sebebiyle, 3°C’nin biraz üzerinde gerçekleşmesi öngörülen küresel ortalama sıcaklık artışından daha fazla olduğu kaydediliyor.
KARASAL ALANLARIN BEŞTE BİRİ SAHRA ÇÖLÜNE DÖNEBİLİR
Sera gazı emisyonlarındaki artışın devam etmesi durumunda küresel nüfus değişiklikleri de öngörülüyor. Bu değişiklikler, 50 yıl sonra dünyadaki tahmini nüfusun yaklaşık yüzde 30’unun, ortalama sıcaklıkların 29°C’nin üzerinde olan bölgelerde yaşaması anlamına geliyor. Bu iklim koşullarına sahip günümüzdeki tek yer, küresel kara yüzeyinin yalnızca yüzde 0,8’ini oluşturan Sahra Çölü’nün en sıcak bölgeleri. Ancak 2070 yılına gelindiğinde, gezegenin kara yüzeyinin yüzde 19’u, bu iklim koşullarında yaşıyor olabilir.
‘3,5 MİLYAR İNSANI YAŞANMAZ KOŞULLARA MARUZ BIRAKACAK’
Çalışmanın yazarlarından biri olan Danimarka Aarhus Üniversitesi’nden Jens-Christian Svenning, “Bu durum, 3,5 milyar insanı, yaşanmaz koşullara maruz bırakacaktır” diyor.
SCHEFFER: “KRİZİN ÇÖZÜMÜ BULUNAMAYABİLİR”
Araştırma sonuçlarını değerlendiren Prof. Marten Scheffer, “Korona virüsü, dünyayı birkaç ay önce hayal edemeyeceğimiz şekilde değiştirdi. Araştırmamızın sonuçları, iklim değişikliğinin de benzer şekilde sonuçlanabileceğini gösteriyor. Değişimin hızı daha yavaş şekilde ortaya çıkabilir, ancak küresel salgından farklı olarak, gezegenin büyük bölümünün hayatta kalmanın zor olduğu seviyelerde ısınması ve tekrar soğuyamayacak olması nedeniyle, krizin sonlanmasını sağlayacak bir çözüm bulunamayabilir. Bu durum yıkıcı nitelikteki doğrudan etkilerinin yanı sıra, toplumların oluşabilecek yeni küresel salgınlar gibi krizlerle başa çıkma kapasitesini de azaltıyor. Bunun gerçekleşmesini engelleyebilecek tek çözüm emisyonların hızla azaltılmasıdır” görüşünü dile getiriyor.
ETKİLERİN AZALMASI ISINMANIN ENGELLENMESİNE BAĞLI
Sera gazı emisyonlarının hızla azaltılmasının, bahsi geçen sıcak koşullara maruz kalan insan sayısını yarı yarıya azaltılabileceği kaydediliyor. Raporun yazarlarından biri olan İngiltere Exeter Üniversitesi bünyesindeki Küresel Sistemler Enstitüsü’nün direktörlüğünü yapan ve iklim uzmanı olan Tim Lenton ise konuyla ilgili şu görüşleri paylaşıyor:
“İyi haber şu ki, insanlık küresel ısınmayı engellemeyi başarırsa, bu etkiler büyük ölçüde azaltılabilir. Senaryolarımız, mevcut seviyenin üzerinde gerçekleşen her bir derecelik ısınmanın, bir milyar insanın sıcaklığın dayanılamayacak seviyenin üzerine çıktığı iklim koşullarında yaşaması anlamına geldiğini gösteriyor. Günümüzde, sera gazı emisyonlarının önüne geçmeyi yalnızca parasal terimlerle değil, insani değerlerle ifade edebilmemiz önem arz ediyor.”
MİLYARLARCA İNSAN GÖÇ ETMEK İSTEYECEK
Araştırmayla ilgili raporun yazarlarına göre iklim değişikliğinin etkileri sebebiyle aşırı sıcaklık seviyelerine maruz kalan 3,5 milyar insanın bir bölümü göç etmek isteyebilecek. Prof. Marten Scheffer bu durumu şöyle değerlendiriyor:
“İklim değişikliğine bağlı göçlerin gerçek büyüklüğünü öngörmek zor. İnsanlar göç etmeyi tercih etmiyor. Dünyanın bir kısmı yerel ölçekteki uyum mekanizmalarını uygulamaya koyarak yaşam koşullarını artırsa da gelişmekte olan ülkelerde uyum mekanizmaları, insani kalkınma göstergelerinde hızlı artış gerektiriyor. Bu çalışma, insanların haysiyetiyle yaşayabildiği bir dünyanın temini için iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik bütüncül bir yaklaşım gerektiğini ortaya koyuyor. Bu yaklaşım, iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamayı, sosyal sorunları ele almayı, yönetimin çok boyutlu ve paydaşlı hale gelmesini, kalkınmayı güçlendirmeyi ve yaşam alanları etkilenen insanların haklarını gözeten yasal yolları içeriyor.”
XU CHİ: ‘ÇOCUKLARIMIZI KORUMAK İÇİN KÜRESEL YAKLAŞIMA İHTİYACIMIZ VAR’
Araştırmayı koordine eden uzmanlardan biri olan Çin Nanjing Üniversitesi’nden Xu Chi ise “Açıkçası bizler de, ilk sonuçlar elimize ulaşınca şaşkına döndük. Bulgularımızın oldukça çarpıcı olması nedeniyle, tüm varsayımları ve hesaplamaları yeniden kontrol etmek için bir yıl daha çalıştık. Aynı zamanda, şeffaflık adına tüm verileri ve bilgisayar kodlarını yayınlamaya ve başka araştırmacıların kullanımına açmaya karar verdik. Sonuçlar Çin için olduğu kadar diğer ülkeleri de ilgilendiriyor. Çocuklarımızı, öngörülen değişimin oluşturabileceği büyük ölçekli sosyal gerilimlere karşı korumak için küresel ölçekte bir yaklaşıma ihtiyacımız var” görüşünü dile getiriyor.
ARKEOLOJİK VERİLERE GÖRE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ GÖÇÜ HIZLANDIRIYOR
ABD Washington Devlet Üniversitesi’nde arkeolog olarak görev yapan Tim Kohler de araştırmayla ilgili şu değerlendirmede bulundu:
“Yeni teknolojik gelişmeler ve küresel ölçekteki çabalar, insanlığın geçmişini yeniden inşa etme gücümüzü artırdı. Bugün, insanlığın iklimle olan ilişkisini ve bu bağımlı ilişkinin zaman içinde şaşırtıcı ölçüde sabit kaldığını ortaya çıkarmamıza yardımcı oluyor. Aynı zamanda arkeoloji, bize iklim değişikliğinin göçü hızlandırdığı birçok örnek sunuyor.”
Kaynak: odatv.com-Yusuf Yavuz
https://odatv4.com/35-milyar-insani-bekleyen-buyuk-tehdit-07052039.html