İşverenin, İşçisine İmzalattığı Boş Kâğıtlar Geçersizdir

 

T.C.
YARGITAY
Dokuzuncu Hukuk Dairesi
Esas No : 2009/7492
Karar No : 2011/7308
Tarih : 17.03.2011
ÖZET :
  • KIDEM VE İHBAR TAZMİNATI
  • İBRANAME
  • SAVUNMANIN İBRANAME İLE ÇELİŞMESİ

 

İÇTİHAT METNİ

DAVA :

Davacı işçi gerekçe gösterilmeden iş akdinin feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatlarının hüküm altına alınmasını istemiştir.

Davalı işveren ise davacının almış olduğu yüzdelerle geçinmediğini kendi isteği ile ayrıldığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece iş sözleşmesinin haksız olarak davalı tarafından feshedildiğinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle ihbar ve kıdem tazminatı isteklerinin reddine karar verilmiştir.

Kararı yasal süresi içindi davacı temyiz etmiştir

Hüküm süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi N. Taşdelen tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR :

1-Taraflar arasında akdin kimin tarafından feshedildiği ve haklılığı uyuşmazlık konusudur.

Davacı iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız feshedildiğini savunurken davalı davacının işyerini haklı bir nedeni olmadan terk ettiğini savunmaktadır.

Davalı işyerinde çalışan davacı tanığı davacının işverenden ödenmeyen haklarını istediğinde işveren tarafından işten çıkarıldığını ifade etmiştir.

Davalı tanıkları ise işyerinde memnun olmadığını, iş bulduğunda ayrılacağını söylediğini, akdin işveren tarafından feshedilip edilmediğini bilmediklerini ifade etmişlerdir.

İşveren tarafından düzenlenmiş bir fesih bildirimi veya devamsızlık tutanağı bulunmadığı gibi işverenin davacının devamsızlık savunmasını doğrulayacak işe devam etmeme nedeninin araştırılmasına yönelik davacıya tebliğ edilmiş olan bir ihtarname de mevcut değildir.

İş akdinin feshedildiği sonucuna varabilmek için sözleşmeyi feshettiği iddia edilen tarafta fesih iradesinin bulunması gerekir.

Somut olay yönünden davalı işveren iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini ispatlayamamıştır. Mahkemece ispat yükünün davacı tarafta olduğu kabul edilerek akdin haksız olarak davalı tarafından feshedildiğinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle ihbar ve kıdem tazminatı isteklerinin reddedilmesi hatalıdır. Anılan isteklerin kabulü gerekir.

2-Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği olup olmadığı da uyuşmazlık konusudur.

İbra sözleşmesi, İsviçre Borçlar Kanunu’nun 115. Maddesinde düzenlendiği halde, halen yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda bu yönde bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

Türk hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecek olan 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasa’nın 132. Maddesine göre “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir.” İhbarnameyle ilgili olarak daha önemli bir düzenleme 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 420. Maddesinde yer almıştır. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecek olan sözü edilen hükme göre “İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.

Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu halde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.

İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dahil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır”.

6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 420. Maddesinde iş sözleşmesinin sona ermesinden bir ay içinde yapılan sözleşmelere geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmeleri ( ivazlı ibra )ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli sayılmıştır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 19. Maddesinde feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir. O halde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ihbarname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hale gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir.

6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun ilgili maddesinde işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi de ödemeye dair ispat sorunlarını ortadan kaldırabilecektir. Sözü edilen yasal düzenleme sadece işçinin alacaklı olduğu durumlar için işçi yararına kısıtlamalar öngörmektedir. İşverenin cezai şart ve eğitim gideri talep ettiği yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebilirler.

Sözü edilen hüküm 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecek olup belirtilen tarihten sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Başka bir anlatımla 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmediği dönem için ibranamenin geçerliliği sorunu, dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Feshi izleyen bir aylık süre içinde ibraname düzenlenememesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılması zorunluluğu 01.07.2.12 tarihinden sonra düzenlenecek ibra sözleşmeleri için geçerlidir.

İbra sözleşmesi çalışma ilişkilerinde “ibraname” adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmelerinin geçerliliği sorunu, İş Hukukunda “işçi yararına yorum” İlkesi çerçevesinde değerlendirilmiş ve ağırlıklı olarak Yargıtay kararı ışığında bir gelişim izlemiştir.

İşçi emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş Hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmaktadır. İşverenin işçiye olan borçlarının asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmaktadır. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine İş Hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmektedir.

Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmelerinin geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır. Dairemizin kararlılık kazanmış olan uygulaması bu yöndedir ( Yargıtay 9. HD. 15.10.2010 gün, 2008/41165 E,2010/29240 K. )

İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılmaması durumunda ibranameye değer verilemez ( Yargıtay 9. HD. 05.11.2010 gün, 2008/37441 E, 2010/31943 K ).

İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun irade fesadını düzenleyen 23/31. Maddeleri yönünden değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde ibra iradesine değer verilemez.

Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 21. Maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma ( gabin )ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir. İbranamedeki irade fesadı hallerinin 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 31. Maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir ( Yargıtay 9.HD. 26.10.2010 gün, 2009/27121 E, 2010/30468 K ). Ancak işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.

İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmaz. Bu nedenle işveren tarafından işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir ( Yargıtay 9. HD. 04.11.2010 gün 2008/37372 E, 2010/31566 K ).

Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir ( Yargıtay 9. HD 21.10.2010 gün 2008/40992 E, 2010/39123 K. )Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldıramaz ( Yargıtay 9. HD. 24.06.2010 gün 2008/33748 E, 2010/20389 K. )

Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorununu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır ( Yargıtay 9. HD. 27.06.2008 gün 2007/23861 E, 2008/17735 K. )Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır ( Yargıtay HGK. 21.10.2009 gün, 2009/396 E, 2009/441 K ).

İşçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra idaresinin bulunmadığını gösterir ( Yargıtay 9. HD. 04.11.2010 gün 2008/40032 E,2010/31666 K ).

İhbarnamede yer almayan işçilik alacakları bakımından borcun sona erdiğinden söz edilemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir ( Yargıtay 9. HD. 24.06.2010 gün, 2008/33597 E,2010/20380 K ). Başka bir anlatımla ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklarbakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.

İbraname savunması hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir ( Yargıtay HGK. 27.01.2010 gün 2009/9586 E,2010/31 K.; Yargıtay 9. HD. 13.07.2010 gün, 2008/33764 E, 2010/23201 K. )Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 75. Maddesi uyarınca hakim, şüpheli ve çelişkili gördüğü iddia ve sebepler hakkında açıklama isteyebilir. Davanın her aşamasında gerekli delillerin ibrazını talep edebilir ( Yargıtay 9.HD. 14.10.2010 gün 2008/37132 E, 2010/29075 K ).

Somut olay yönünden davalı tarafından sunulan 13.04.2005 tarihli ibranamede davacının fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil ücretlerini aldığı belirtilmişken davalı işveren garson olan davacının çalışma saatlerini kendisinin ayarlayabileceğini bu sebeple isteklerinin haklı bir tarafı bulunmadığını savunmuştur. Davalının savunması ile ibranamenin içeriği çelişkili olup ibranameye değer verilemez.

Dosya içeriği itibariyle deliller değerlendirilerek fazla çalışma ve ulusal bayram genel tatil ücretleri yönünden sonuca gidilmelidir. Yazalı gerekçe ile isteklerin reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ :

Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 17.03.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Bu Yazıyı Paylaşın