İstemin Konusu : Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun, 03/10/2018 tarih ve E:2018/640, K:2019/633 sayılı kararının düzeltilmesi istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ:
Dava Konusu İstem: Davacı adına, takdir komisyonu kararına istinaden re’sen tarh edilen 2009 yılı gelir vergisi, aynı yılın Ekim-Aralık ve 2010 yılının Ocak-Mart, Nisan-Haziran dönemlerine ilişkin geçici vergiler ile üç kat kesilen vergi ziyaı cezaları dava konusu yapılmıştır.
İstanbul 3.Vergi Mahkemesinin, 24/02/2016 tarih ve E:2015/1979, K:2016/379 sayılı kararı:
Uyuşmazlıkta, dava konusu ihbarnamelerde dayanak olarak gösterilen takdir komisyonu kararlarında atıf yapılan ve davacının bir dönem kanuni temsilcisi ve ortağı olduğu şirket hakkında düzenlenen vergi tekniği raporunun davacıya tebliğ edilmediği anlaşılmıştır.
Bu durumda, davacının hangi suç ile isnad edildiğini öğrenme ve bu duruma göre savunma yapma hakkı elinden alındığı gibi bu husus basit şekil noksanlığı olarak da mütalaa edilemeyeceğinden, dava konusu cezalı tarhiyatlarda hukuka uygunluk bulunmamıştır.
Vergi Mahkemesi bu gerekçeyle cezalı tarhiyatlar kaldırmıştır.
Davalı idarenin temyiz istemini inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesinin, 23/10/2017 tarih ve E:2016/15048, K:2017/7298 sayılı kararı:
Uyuşmazlıkta her ne kadar vergi tekniği raporu ihbarnameye eklenerek davacıya tebliğ edilmemiş ise de ihbarnamenin tebellüğünden itibaren dava açma süresi içinde Vergi Mahkemesinde vergilendirme işlemine karşı dava açılıp uyuşmazlık yargı merciine taşınarak idarenin bütün iddia ve işlemlerine karşı itiraz etme imkanı elde edilmesi ve vergi yargılamasında dava açma süresine eşit olan savunma süresinde idarece öne sürülen iddialara karşı davacının savunma yapma imkanının bulunması karşısında silahların eşitsizliği nedeniyle hak arama hürriyeti bağlamında savunma hakkının ihlal edildiğinden söz edilemeyeceğinden, Vergi Mahkemesince davanın esası incelenerek karar verilmesi gerekirken anılan gerekçeyle verilen kararda hukuka uygunluk görülmemiştir.
Daire bu gerekçe ile kararı bozmuştur.
İstanbul 3.Vergi Mahkemesinin, 26/03/2018 tarih ve E:2018/541, K:2018/1074 sayılı ısrar kararı:
Vergi mahkemesi, aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle ilk kararında ısrar etmiştir.
Davalı idarenin temyiz istemini inceleyen Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun, 03/10/2018 tarih ve E:2018/640, K:2018/633 sayılı kararı:
Olayda, 2009 vergilendirme dönemi matrahının tespiti için zamanaşımının dolmasına çok kısa süre kala 15/11/2014 tarihinde takdir komisyonuna sevk edilen davacı adına, 10/11/2014 tarihli vergi tekniği raporunu dayanak alan takdir komisyonunun 04/09/2015 tarihli kararları uyarınca cezalı tarhiyat yapılmış olup cezalı tarhiyatın esas itibarıyla tanzim edilen rapora dayandığı açıktır. Matrah takdiri amacı dışında zamanaşımını durdurma saikiyle takdir komisyonuna başvurulduğundan, ortada bir takdir komisyonu kararının bulunması tarhiyatın söz konusu rapora göre yapıldığı gerçeğini değiştirmemektedir.
Bu durumda, 2009 vergilendirme dönemi için 10/11/2014 tarihli rapora dayanan vergi ve ceza ihbarnamelerinin 12/10/2015 tarihinde tebliğ edilmiş olması karşısında, anılan dönemlere ilişkin tarhiyatın kaldırılması yolundaki hüküm fıkrasında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık görülmemiştir.
Diğer taraftan, uyuşmazlığı dava konusu ederek ya da şartların varlığı halinde idareye başvurarak çözüme kavuşturma hakkına sahip olanların, seçimlik haklarını dava açmak yönünde kullanmaları halinde; idareye başvurma ve uzlaşma, ceza indirimi v.b. uygulamalardan yararlanma imkanının kısıtlandığını ve bu durumun adil yargılanma hakkına engel teşkil ettiğini söylemek mümkün değildir. Zira, adil yargılanma hakkı ve bu hakkın bünyesinde barındırdığı diğer haklar, açılmış ve görülmekte olan bir davada kullanılabilecek nitelikte olup, mahkemece yerine getirilen yargılama faaliyetinin bu ilkelere uygun olup olmadığının, istinaf/temyiz mercii; bireysel başvuru yolunun kullanılması halinde ise Anayasa Mahkemesi/AİHM tarafından denetlenmesini sağlayan araçlardır.
Uygulamada, genellikle vergi tekniği raporuna atıfla düzenlenen vergi inceleme raporları ve/veya takdir komisyonu kararlarının tebliğ edildiği, ancak tarh nedenini, matrahın bulunuş yöntemini ve tarhiyatın dayanağına ilişkin bilgi ve belgeleri gösteren vergi tekniği raporunun tebliğ edilmediği görülmektedir. Ana kural vergi tekniği raporunun ihbarname ekinde tebliğ edilmesi olmakla birlikte söz konusu raporun tebliğ edilmediği durumlarda mahkeme tarafından ara kararıyla istenmesi ya da re’sen idarece dava dosyasına sunulması üzerine, davacıya, anılan rapor tebliğ edilerek, haklılığını ortaya koymaya yönelik delillerini ileri sürmesine imkan verilmek suretiyle, bu eksikliğin yargılama aşamasında mahkeme tarafından giderilmesi mümkündür. Mahkeme tarafından da istenilmesine rağmen idarece sunulmamasının söz konusu olabileceği hallerde ise bu durumun 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca idari işlemin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurlarından hangisi yönünden hukuka aykırılık teşkil ettiği belirlenerek karar verilmesi gerekmekte olup yargılama aşamasında, mahkemece tesis edilmesi gereken “hakkaniyete uygun yargılama hakkı”nın, idare tarafından sağlanmadığı gerekçesine dayanılamayacağı açıktır.
Bu durumda, dava konusu tarhiyatın 2010 vergilendirme dönemine ilişkin kısmı hakkında karar verilebilmesi için öncelikli olarak belirtilen dönemlere ait matrahların re’sen takdirini gerektiren hukuki sebeplerin bulunup bulunmadığının ortaya konulması, re’sen tarh sebebinin varlığının tespiti halinde ise vergilendirmeye esas alınan tarh matrahlarının hukuka uygun olup olmadığı yönünden yapılacak inceleme ve değerlendirmede varılacak sonuca göre karar verilmesi gerektiğinden ısrar kararının, anılan döneme ait vergilendirmenin hakkaniyetle uygun yargılanma hakkının kısıtlandığı gerekçesiyle kaldırılması yolundaki hüküm fıkrasının bozulması gerekmiştir.
Kurul bu gerekçeyle davalının temyiz istemini kısmen reddederek ısrar kararının dava konusu cezalı tarhiyatın 2009 yılı için re’sen salınan cezalı gelir vergisi ile aynı yılın Ekim-Aralık dönemine ait cezalı geçici vergiye ilişkin kısmının kaldırılmasına dair hüküm fıkrasını onamış; kısmen kabul ederek 2010 yılının Ocak-Mart ve Nisan-Haziran dönemine ait cezalı geçici vergiye ilişkin kısmının kaldırılmasına dair hüküm fıkrasını bozmuştur.
Karar Düzeltme Talep Edenin İddiaları: İsteme konu kararın usul ve kanuna aykırı olduğu belirtilerek istemin kabulü ile anılan karar kaldırıldıktan sonra ısrar kararının, davacı adına vergi ziyaı cezalı olarak re’sen tarh edilen 2009 yılı gelir vergisi ile aynı yılın Ekim-Aralık dönemine ilişkin geçici verginin kaldırılmasına ilişkin hüküm fıkrasının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
Karşı Tarafın Savunması : Cevap verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi …. Düşüncesi: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 54. maddesinde yazılı sebepler bulunmadığından, karar düzeltme isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.
Karar veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, 2009 yılına ilişkin tarh zamanaşımı süresinin dolmasından önce 15/11/2014 tarihinde yapılan takdire sevk işleminin, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 114. maddesi uyarınca işlemeye devam eden tarh zamanaşımı süresini durdurması nedeniyle olayda zamanaşımının bulunmadığı sonucuna varıldığından, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun, 6545 sayılı Kanun’la yürürlükten kaldırılan ve aynı Kanun’un 27. maddesiyle eklenen geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmaya devam olunan (mülga) 54. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi gereğince davalının karar düzeltme isteminin kabulü ile Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun,03/10/2018 tarih ve E:2018/640, K:2018/633 sayılı kararı kaldırıldıktan sonra davalının temyiz istemi yeniden incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR :
İNCELEME VE GEREKÇE:
Maddi Olay: Davacı adına, takdir komisyonu kararına istinaden 2009 yılı gelir vergisi, aynı yılın Ekim-Aralık ve 2010 yılının Ocak-Mart, Nisan-Haziran dönemlerine ilişkin geçici vergi tarhiyatı yapılmış ve üç kat vergi ziyaı cezası kesilmiştir.
Takdir komisyonunun dayanak aldığı ve davacının bir dönem kanuni temsilcisi ve ortağı olduğu şirket hakkında düzenlenen vergi tekniği raporu, vergi ve cezalara ilişkin ihbarnameler ile birlikte davacıya tebliğ edilmemiştir.
İlgili Mevzuat: Hak arama hürriyeti doktrinde, idari, siyasal ve yargısal başvuru olmak üzere üçe ayrılmaktadır. İdari ve siyasal başvuru yöntemleri Anayasamızın 40 ve 74. maddelerinde yerini bulmuşken, yargısal başvuruya ilişkin 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu yolundaki düzenlemeyle, hak arama özgürlüğü; kişilerin yargı organları önünde davacı veya davalı olarak haklarını savunabilmek için başvurabilmesi ve bu organlar önünde adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde yargılanma hakkının bulunması olarak tanımlanmıştır.
Uluslararası mevzuat bakımından ise ülkemiz açısından bağlayıcılığı bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde (AİHS), hak aramada yargısal başvuru yönteminin karşılığı, Sözleşmenin 6. maddesinde, “adil yargılanma hakkı” başlığı altında düzenlenmiştir. Madde hükmüne göre herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 30. maddesinde; re’sen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde, takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunması şeklinde tanımlandıktan sonra maddenin devamında, re’sen tarh nedenleri sayılmıştır. Kanun’un 108. maddesinde ise vergi ihbarı ile ilgili hangi hallerin vesikayı hükümsüz kılacağı gösterilmiştir. Bu kurala göre mükellefin adının, verginin nevi veya miktarının, vergi mahkemesinde dava açma süresinin hiç yazılmamış olması veyahut bu vesikaların görevli bir makam tarafından tanzim edilmemiş bulunması vergi ihbarı ile ilgili vesikayı hükümsüz kılacaktır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Hukukun üstünlüğüne bağlı demokratik toplumun temel değerlerini yansıtan ve yargılama sürecine yönelik usule ilişkin güvenceler içeren “adil yargılanma hakkının” bir unsurunu hakkaniyete uygun yargılama hakkı oluşturmaktadır.
Yargılama sürecinin bizzat kendisinin sorgulandığı adil yargılanma hakkının hayata geçirilebilmesi, ilgililerin dava açabilme hakkına sahip olmasını gerektirmektedir. Bu yolla, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin hukuk davaları ile idari davalarda tarafların (AİHS, madde 6/1), ceza yargılamasında suç isnad edilen şüphelinin (AİHS, madde 6/1, 2 ve 3) usulden kaynaklanan hakları garanti altına alınmakta; yargılama süreci ve usulünün adil olup olmadığının denetlenmesi imkanı sağlanmaktadır.
”Savunma hakkı” ceza yargılamasında suç isnad edilen şüphelinin adil yargılanma hakkı kapsamında yararlandığı bir haktır. İdari davalar yönünden ise tarafların usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflara diğer tarafın sunduğu kanıtlar ve görüşlerden bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkanının tanınması ”hakkaniyete uygun yargılama hakkı” kapsamında değerlendirilmektedir.
Adil yargılanmaya ilişkin iddiaların incelenebilmesi için yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediği, karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delil ve iddialarını sunamadığıyla da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi hususlarda; karara etkisi olacak unsurların değerlendirilmediği, eksik değerlendirildiği, ihmali ya da açıkça keyfi davranıldığı yolunda bir bilgi ya da belge sunulmuş olması gerekmektedir.
Adil yargılanma hakkı kapsamında yapılacak inceleme, başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesine yöneliktir. (AYM, Yüksel Hançer, B.No:2013/2116, 23/1/2014, §19) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bir yargılamanın adil olup olmadığını değerlendirirken, usule aykırılıkların yargılamanın ileri aşamalarında giderilip giderilmediğini incelemektedir. (AİHM, Miailhe/Fransa (No:2), B.No:18978/91, 26/9/1996, §§45-46)”Adillik” şartının, 6. maddenin tüm diğer unsurlarından temel farkı, yargılamayı bir bütün olarak kapsaması ve kişinin”adil” yargılanıp yargılanmadığına ilişkin meseleyi sadece belirli bir hadise veya usul ihlali açısından değil tüm aşamalara ilişkin kümülatif bir analizle ele almasıdır. Bunun bir sonucu olarak bir aşamadaki kusur sonraki bir aşamada telafi edilebilir. (AİHM, Monnell ve Morris / Birleşik Krallık, B.No:9562181, 9818182, 2/3/1987, §§55-70)
“Hakkaniyete uygun yargılanma”nın temel unsurları, yargılamanın “çelişmeli” olması ve taraflar arasında “silahların eşitliği”nin sağlanmasıdır. (Rowe ve Davis/Birleşik Krallık [BD], B. No:28901/95, 16/2/2000, § 60; Ruiz-Mateos/İspanya [GK], B. No: 12952/87, 23/6/1993, § 63)
Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi, silahların eşitliği ilkesi ışığında tarafların usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulmasını ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olmasını gerekli kılar. (AYM, Mustafa Kupal, B. No: 2013/7727, 4/2/2016, §§ 50, 51, 52).
Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi ise kural olarak bir davada taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkanı vermektedir (AYM, Faik Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 47; Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz.J.J./Hollanda, B. No: 21351/93, 27/3/1998, § 43; Vermeulen/Belçika, B. No: 19075/91, 20/2/1996, § 33). Bu nedenle çelişmeli yargılama ilkesi, tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda mahkemece tarafların dinlenilmemesi ve taraflara delillere karşı çıkma imkanı verilmemesi yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hale gelmesine neden olabilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Ruiz-Mateos/İspanya [GK], B. No: 12952/87, 23/6/1993, § 63; Feldbrugge/Hollanda, B. No: 8562/79, 29/05/1986, § 44). Yukarıda da belirtildiği üzere çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup bu iki ilke birbirini tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda iddialarını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır. (AYM, Abdullah Özen, B. No: 2013/4424, 6/3/2014, § 21).
Vergilendirme alanında idare tesis ettiği tek yanlı ve icrai nitelikteki idari işlemlerle vergi mükelleflerinin başta mülkiyet hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlüklerine müdahale edebilmektedir. Dolayısıyla bu üstün kamu gücü yetkisi kullanımı karşısında davacıların vergi uyuşmazlığı doğuran idari işlemlerin hukuka aykırılığı yolundaki iddialarını etkili bir biçimde ileri sürebilme hakkının kural olarak yargılama sürecinin bütünü içinde korunması gerekir. Bu korumanın sağlanması öncelikle idarenin işlemi tesis etme nedenine ilişkin maddi olay ve olgular ile hukuksal nedenlerin bilinebilir olmasına bağlıdır. Adil yargılanma hakkı yargılama sürecinin tamamının hakkaniyete uygun yürütülmesini güvence altına aldığından davacıya etkili bir biçimde iddialarını ileri sürme imkanı tanındığı müddetçe idari işlemin tesis edilme nedeninin idari dava açıldıktan sonra ortaya konulmuş olması tek başına bu hakkın ihlal edildiği anlamına gelmez.
Uyuşmazlığı; dava konusu ederek ya da şartların varlığı halinde idareye başvurarak çözüme kavuşturma hakkına sahip olanların, seçimlik haklarını dava açmak yönünde kullanmaları halinde; idareye başvurma ve uzlaşma, ceza indirimi vb. uygulamalardan yararlanma imkanının kısıtlandığını ve bu durumun adil yargılanma hakkına engel teşkil ettiğini söylemek mümkün değildir. Zira, yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere adil yargılanma hakkı ve bu hakkın bünyesinde barındırdığı diğer haklar, açılmış ve görülmekte olan bir davada kullanılabilecek nitelikte olup, mahkemece yerine getirilen yargılama faaliyetinin bu ilkelere uygun olup olmadığının, istinaf/temyiz mercii; bireysel başvuru yolunun kullanılması halinde ise Anayasa Mahkemesi/AİHM tarafından denetlenmesini sağlayan araçlardır.
Uygulamada, genellikle vergi tekniği raporuna atıfla düzenlenen vergi inceleme raporları ve/veya takdir komisyonu kararlarının tebliğ edildiği, ancak tarh nedenini, matrahın bulunuş yöntemini ve tarhiyatın dayanağına ilişkin bilgi ve belgeleri gösteren vergi tekniği raporunun tebliğ edilmediği görülmektedir. Ana kural vergi tekniği raporunun ihbarname ekinde tebliğ edilmesi olmakla birlikte söz konusu raporun tebliğ edilmediği durumlarda mahkeme tarafından ara kararıyla istenmesi ya da re’sen idarece dava dosyasına sunulması üzerine, davacıya, anılan rapor tebliğ edilerek, haklılığını ortaya koymaya yönelik delillerini ileri sürmesine imkan verilmek suretiyle, bu eksikliğin yargılama aşamasında mahkeme tarafından giderilmesi mümkündür. Mahkeme tarafından da istenilmesine rağmen idarece sunulmamasının söz konusu olabileceği hallerde ise bu durumun 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca idari işlemin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurlarından hangisi yönünden hukuka aykırılık teşkil ettiği belirlenerek karar verilmesi gerekmekte olup yargılama aşamasında, mahkemece tesis edilmesi gereken “hakkaniyete uygun yargılama hakkı”nın, idare tarafından sağlanmadığı gerekçesine dayanılamayacağı açıktır.
Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 30, 31 ve 108. maddelerinde yer alan düzenlemeler karşısında davacı adına düzenlenen vergi tekniği raporunun ihbarnameye eklenmemesinin vergi ihbarıyla ilgili vesikayı hükümsüz kılacak nitelikte bir şekil hatası oluşturduğunun kabulüne imkan bulunmamaktadır.
Dava konusu tarhiyatlar takdir komisyonu kararlarına dayandığından, uyuşmazlık hakkında karar verilebilmesi için öncelikli olarak davacı hakkında dönem matrahının re’sen takdirini gerektiren hukuki sebeplerin bulunup bulunmadığının ortaya konulması gerekmektedir. Re’sen tarh sebebinin varlığının tespiti halinde ise yukarıda belirtilen hususlar göz önünde bulundurularak, vergilendirmeye esas alınan matrahın hukuka uygun olup olmadığı yönünden yapılacak inceleme ve değerlendirmede varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken; yazılı gerekçeyle cezalı tarhiyatların kaldırılması yolunda verilen kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Davalının temyiz isteminin KABULÜNE,
2- İstanbul 3. Vergi Mahkemesinin, 26/03/2018 tarih ve E:2018/541, K:2018/1074 sayılı ısrar kararının, dava konusu cezalı tarhiyatların kaldırılmasına dair hüküm fıkrasının BOZULMASINA,
3- Yeniden verilecek kararda karşılanacağından yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına;
19/02/2020tarihinde oyçokluğuyla karar verildi../
KARŞI OY :
X – Kararın düzeltilmesi istemini içeren dilekçede öne sürülen hususlar kararın düzeltilmesini sağlayacak nitelikte bulunmadığından istemin reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.
XX – Düzeltilmesi istenilen Kurul kararının işaretli “Karşı Oy”unda yer alan hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca kararın düzeltilmesi isteminin kabulü ile Kurul kararı kaldırıldıktan sonra temyiz isteminin reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.