Vejetaryenliğin Genetik Altyapısı Olabilir

Yeni bir araştırmaya göre, bir kişinin genetik yapısı katı bir vejetaryen beslenme biçimine bağlı kalıp kalamayacağını belirlemede rol oynayabilir.

Çarşamba günü PLOS ONE adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırma, kişiselleştirilmiş beslenme önerileri ve et yerine geçecek ürünlerin üretimi üzerine daha fazla çalışma yapılmasına öncülük edebilir.

Aralarında ABD’deki Northwestern Üniversitesi’nden kişilerin de bulunduğu bilim insanlarına göre, bireylerin büyük kısmı, kendini esasen “vejetaryen” diye tanımlarken aynı zamanda balık, kümes hayvanları ve/veya kırmızı et yediğini bildiriyor. Bu da kişinin vejetaryen beslenme tarzına uyma arzusunu geçersiz kılan çevresel veya biyolojik kısıtlamalar olabileceğini gösteriyor.

Çalışmanın ortak yazarı Nabeel Yaseen, “Vejetaryen olmak isteyenlerin sayısı gerçekte olduğundan daha fazla gibi görünüyor. Biz bunun nedeninin, insanların gözden kaçırdıkları yapısal bir şey olduğunu düşünüyoruz” dedi.

Çalışmada araştırmacılar, balık, kümes hayvanı veya kırmızı et tüketmeyen 5 bin 324 sıkı vejetaryenin Birleşik Krallık Biyobankası’ndaki genetik verilerini 329 bin 455 kişilik kontrol grubuyla karşılaştırdı.

Bilim insanları vejetaryenlikle bağlantılı üç gen ve potansiyel olarak ilişkili 31 gen daha buldu.

Çalışmaya göre, ilk üçünden ikisi (NPC1 ve RMC1) de dahil olmak üzere bu genlerin birçoğu, lipit (yağ) metabolizması ve/veya beyin fonksiyonunda rol oynuyor.

Dr. Yaseen “Benim tahminim, ette bazı insanların ihtiyaç duyduğu lipit bileşen(ler)inin olabileceği yönünde. Ve belki de genetiği vejetaryenliği destekleyen kişiler, bu bileşenleri endojen olarak sentezleyebiliyordur” dedi.

Bilim insanı, “Fakat henüz bu sadece bir tahmin ve vejetaryenliğin fizyolojisini anlamak için daha fazla çalışma yapılması gerekiyor” diye ekledi.

Vejetaryenliğin popülaritesi artsa da et yemeyenler, dünya genelinde küçük bir azınlık olarak kalmaya devam ediyor. Birleşik Krallık’ta yetişkinlerin yüzde 2,3’ü ve çocukların yüzde 1,9’u vejetaryen olarak tanımlanıyor.

Bilim insanları, yiyecek ve içecek tercihini yönlendiren faktörün sadece tat değil, aynı zamanda bireyin vücudunun bunu metabolize etme şekli olduğuna inanıyor.

Bir örnek vererek, alkolü ilk kez deneyenlerin çoğunun onu hoş bulmayacağını, ancak zamanla alkolün yapısı nedeniyle bir tat geliştireceğini söylüyorlar.

Dr. Yaseen “Bence ette de benzer bir şey var. Belki de ona ihtiyaç duymanızı ve arzulamanızı sağlayan belirli bir bileşene (bir lipit bileşeni olduğunu tahmin ediyorum) sahipsinizdir” dedi.

Ayrıca, “Dini ve ahlaki hususlar vejetaryen bir beslenme biçimi benimseme motivasyonunda kesinlikle önemli bir rol oynuyor. Ama verilerimiz böyle bir beslenme biçimine uyma becerisinin genetik faktörlerle kısıtlandığını gösteriyor” diye ekledi.

Bilim insanları gelecekteki çalışmaların vejetaryenler ve et yiyenler arasındaki fizyolojik farklılıkların daha iyi anlaşılmasını sağlayacağını umuyor.

Böyle bir anlayışın kişiselleştirilmiş beslenme önerileri sağlayacağı ve daha iyi et ikameleri üretilmesine olanak tanıyacağı söyleniyor.

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/life-style

Independent Türkçe için çeviren: Gökçe Uçak

The Independent ©

Bu Yazıyı Paylaşın