YARGILAMA SÜRECİ :
Dava Konusu İstem: Davacı tarafından, 15/02/2011 tarihinde re’sen terkin edilen vergi mükellefiyetinin, 29/10/2009 tarihi itibariyle terkin edilmesi gerektiğinden bahisle bu tarihten sonraki mükellefiyet kaydının iptali istemiyle dava açılmıştır.
Mahkemenin İlk Kararının Özeti: …. Vergi Mahkemesinin, … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında aşağıdaki hukuksal nedenler ve gerekçeye yer verilmiştir:
İlgili mevzuat ve ticari hayatın olağan akışına göre, belirli bir faaliyet icra etmek amacıyla mükellefiyet tesis ettiren yükümlülerin bu faaliyetin herhangi bir nedenle yürütülemeyeceği durumlarda da işi bırakma bildirimini bağlı bulunulan vergi dairelerine iletmesi gerekmektedir.
Olayda, 2009 yılı itibariyle herhangi bir faaliyette bulunulmadığı iddia edilmek suretiyle 31/12/2009 tarihi itibariyle davalı idareden mükellefiyetinin iptalini talep eden davacının bu istemi zımnen reddedilmiştir. Davacı adına kesilen özel usulsüzlük cezalarının tebliğinden sonra hem cezaların kaldırılması hem de mükellefiyetinin idareye sunulan başvuru dilekçesinden farklı olarak 29/10/2009 tarihi itibarıyla terkin edilmesi istemiyle dava açılmıştır.
Vergi mahkemesi, Vergi Usul Kanununda öngörülen yazılı bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyen davacının, idarece yapılan tespit dolayısıyla mükellefiyetinin re’sen terkin edildiği tarihe kadar faaliyetine devam ettiğinin kabulü gerekeceği ve bu durumda mükellefiyet kaydının davalı idarece yapılan yoklama neticesinde 15/02/2011 tarihi itibariyle re’sen terkin edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşmış ve davanın reddine karar vermiştir.
Daire Kararının Özeti: Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesinin, 19/10/2017 tarih ve E:2013/4458, K:2017/7014 sayılı kararında aşağıdaki hukuksal nedenler ve gerekçeye yer verilmiştir:
Mahkeme kararında, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 160. maddesi uyarınca mükelleflerin işin bırakıldığını vergi dairesine bildirme yükümlülüğü olmasına rağmen davacı şirket tarafından bildirimde bulunulmamasının dava konusu mükellefiyet terkini işlemini hukuka uygun kıldığı belirtilmiş ise de; ilgili Kanun ve İç Genelgede işi bırakmanın bildirilmesi yükümlüğünü yerine getirmeyen mükellefler hakkında idarece yapılacak araştırma ve tespitler düzenlenmiştir.
İdarece, nakliye işi ile iştigal eden bir mükellefin aracını satmış olmasının faaliyetine devam edemeyeceğinin göstergesi olması ve iş yerinde başka kiracının aynı dönemde kira kontratının bulunması gibi hususlar göz önünde bulundurulmamış, özellikle mükellefin işini yürütebilmesi için gerekli araç satışı araştırılmamıştır.
Danıştay Dördüncü Dairesi, Kanun ve İç Genelge ile yükümlü kılınan idare tarafından, işi bırakma bildiriminde bulunmamış bir mükellefin faaliyetinin ne zaman sona erdiğinin eksiksiz bir şekilde tespit edilmesi gerektiği sonucuna ulaşarak mükellefiyet kaydının ilk yoklama tarihi esas alınarak terkin edilmesi işleminde hukuka aykırılık görmeyen mahkeme kararını bozmuştur.
Daire, davalı idarenin karar düzeltme istemini reddetmiştir.
Israr Kararının Özeti: Mahkeme, aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle ilk kararında ısrar etmiştir.
Temyiz Edenin İddiaları: İdarece, Vergi Usul Kanunu ve ilgili İç Genelgeye uygun hareket edilmemesi neticesinde tesis edilen re’sen terkin işleminde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Karşı Tarafın Savunması : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi …. Düşüncesi: Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinin tetkiki neticesinde, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. maddesine istinaden davacı şirketin tüzel kişiliğinin ticaret sicil kaydının re’sen terkini ile sona erdiği anlaşıldığından temyiz isteminin incelenmeksizin reddi gerektiği düşünülmektedir.
Karar veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
KARAR :
İNCELEME VE GEREKÇE:
Maddi Olay: Davacı tarafından, 15/02/2011 tarihinde re’sen terkin edilen vergi mükellefiyetinin, 29/10/2009 tarihi itibariyle terkin edilmesi gerektiğinden bahisle bu tarihten sonraki mükellefiyet kaydının iptali istemiyle 14/09/2012 tarihinde dava açılmıştır.
Dava dilekçesi ile mahkemenin ilk ve ısrar kararına yönelik temyiz dilekçelerinde nakliye şirketleri için zorunlu tutulan K1 belgesi alınamadığından davacı şirket adına kayıtlı tek aracın 17/11/2008 tarihinde satıldığı ve şirketin resmi ve fiili olarak faaliyetine son verdiği belirtilmektedir.
Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yapılan sorgulamada, 27/10/2014 tarih ve 8681 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde, münfesih olmalarına veya sayılmalarına rağmen Türk Ticaret Kanununun geçici 7. maddesi uyarınca müdürlük tarafından kendilerine yapılan ihtar ve 07/07/2014 tarih ve 8606 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanan ilana rağmen süresi içerisinde bildirimde bulunmayan ve içinde davacının da yer aldığı anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerin 23/10/2014 tarihinde ticaret sicilinden re’sen silindiklerinin Ankara Ticaret Sicili Müdürlüğü tarafından tescil ve ilan olunduğu anlaşılmaktadır.
İlgili Mevzuat: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, ehliyetsiz kişi tarafından açılan davanın reddine karar verileceği; 14. maddesinin altıncı fıkrasında ise 15. madde hükmünün davanın her safhasında uygulanacağı düzenlenmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun tüzel kişilerle ilgili ikinci kısmının “Hak Ehliyeti” başlıklı 48. maddesinde, tüzel kişilerin, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehil oldukları; 49. maddesinde, tüzel kişilerin, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanacağı; 50. maddesinde ise, tüzel kişinin iradesinin, organları aracılığıyla açıklanacağı, organların, hukuki işlemleri ve diğer bütün fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına sokacağı, organların, kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumlu oldukları belirtilmiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 588. maddesinde, limited şirketin ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanacağı; 637. maddesinde, sona erme, iflastan ve mahkeme kararından başka bir sebepten ileri gelmişse, müdürün, birden fazla müdürün bulunması halinde en az iki müdürün, bunu ticaret siciline tescil ve ilan ettireceği belirtilmiş, 545. maddesinde, tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının sicilden silinmesinin tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan isteneceği, istem üzerine silinmenin tescil ve ilan edileceği düzenlenmiştir.
Aynı Kanunun geçici 7. maddesinde, 01/07/2015 tarihine kadar maddede belirtilen halleri tespit edilen ya da bildirilen anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerin tasfiyeleri ve ticaret sicilinden kayıtların silinmesine ilişkin hususların ilgili kanunlardaki tasfiye usulüne uyulmaksızın bu madde uyarınca yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
Belirtilen kanun hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, şirketlerin tüzel kişilikleri ticaret sicilinden silinmekle sona ereceğinden ve tüzel kişiliği sona eren şirketin medeni haklardan yararlanma ve bu hakları kullanma ehliyeti son bulacağından, tüzel kişiliği re’sen ticaret sicilinden silinen davacı şirketin yargı mercileri önünde temsil edilebileceğinden söz etmek mümkün değildir.
Davacı şirketin temyiz isteminin bu nedenle reddi gerekmektedir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle; Temyiz isteminin İNCELENMEKSİZİN REDDİNE, 03/07/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.