Temyiz Süresi, Gerekçeli Kararın Tebliği İtibari İle Başlar

 

T.C.
YARGITAY
Yirmiüçüncü Hukuk Dairesi
Esas No : 2015/4743
Karar No : 2016/3114
Tarih : 23.05.2016
ÖZET:
  • BASİT YARGILAMA USULÜNDE TEMYİZ SÜRESİNİN BAŞLANGICI
  • TARAFLARA TEFHİM EDİLEN KISA KARARDA KARARIN GEREKÇESİNİN TEFHİM EDİLEMEMESİ
  • TEMYİZ SÜRESİ GEREKÇELİ KARARIN TEBLİĞİ İTİBARİ İLE BAŞLAR
  • TEBLİGAT YAPILAN ŞAHSIN KİM OLDUĞU YAZILMADIĞI

 

İÇTİHAT METNİ

DAVA ve KARAR :

Basit yargılama usulünde tarafların tüm delilleri toplanıp, incelendikten ve son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, HMK’nın 321/2. maddesi uyarınca kararı, gerekçesi ile birlikte yazması ve hükme ilişkin tüm hususları gerekçesi ile birlikte tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada aynı hükme dayanılarak zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucu (çoğu kez anılan madde hükmüne uygun olarak hazırlanmadan) tutanağa geçirilip, tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.

YHGK’nın 03.12.2014 tarih ve 2013/22-1441 E., 2014/1000 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere;

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 321. maddesinin 2. fıkrasına göre; kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).

Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2. maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. İİK’nın 363. maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal” olarak anlaşılması zorunludur. Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, temyiz süre tutum dilekçesi veya gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanması mümkün olduğundan, gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir.

Yargılama sonunda şikayetin kabulüne şeklinde verilen kısa karar, şikayet olunan H.T. vekilinin yüzüne karşı 24.02.2015 tarihinde tefhim edilmiş ise de, gerekçeli karar daha sonra yazılmış ve anılan vekile tebliğ edildiğine dair belgeye dosya kapsamında rastlanmamıştır. Tefhim edilen kısa kararda hükmün yasal unsurları tümüyle yer almamaktadır. İİK’nın 363. maddesi uyarınca tefhimden itibaren temyiz süresinin başlaması, hükmün HMK’nın 321/2. maddesi uyarınca yazılıp, tefhimine bağlıdır. Bu durumda, gerekçeli kararın şikayet olunan H.T. vekiline Tebligat Kanunu ve yönetmelik hükümlerine uygun olarak tebliği ile temyiz süresinin beklenmesi, hükmü temyiz etmesi halinde, temyiz dilekçesinin dosya içerisine konulması,

7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 17. maddesi, “Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.” hükmünü; tebliğ tarihinde yürürlükte bulunan Yönetmeliğin 26. maddesi, “Belirli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenlere, o yerde de tebligat yapılabilir. Muhatabın işyerinde bulunmaması halinde tebliğ, aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Muhatap, meslek veya sanatını konutunda icra ediyorsa, kendisi bulunmadığı takdirde memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Bunlardan hiç birinin bulunmaması durumunda tebliğ, aynı konutta sürekli olarak oturan kişilere veya hizmetçilerden birine yapılır.” hükmünü içermektedir. Bu madde hükümlerinde muhatabın bulunmama nedeninin araştırılması ve tebliğ belgesinde gösterilmesi gerektiğine yönelik bir düzenleme getirilmemiş ise de, önce muhatabın aranması, muhatabın tevziat saatinde o yerde bulunmadığının ancak aynı gün tevziat saatinden sonra döneceğinin tespiti halinde daimi memur veya müstahdemlerden birine, işyeri ev ise memur ya da müstahdemlerden birine, bunlar da yok ise aynı konutta oturan kişilere ya da hizmetçilerden birine tebligatın yapılması gerekir.

Tebligat Kanunu’nun 20. maddesinde ise, tevziat saatinde o yerde bulunmayıp, aynı gün tevziat saatinden sonra dönmeyeceği belirlenen muhataplar için “13, 14, 16, 17 ve 18. maddelerinde yazılı şahıslar, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğini belirtirlerse; keyfiyet ve beyanda bulunanın adı ve soyadı tebliğ mazbatasına yazılarak altı beyan yapan tarafından imzalanır ve tebliğ memuru tebliğ evrakını bu kişilere verir. Bu kişiler tebliğ evrakını kabule mecburdurlar. Kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka bir yere gittiğini belirten kimse, beyanını imzadan imtina ederse, tebliğ eden bu beyanı şerh ve imza eder. Bu durumda ve tebliğ evrakının kabulden çekinme halinde tebligat, 21. maddeye göre yapılır. Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 13, 14, 16, 17 ve 18. maddelerinde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren 15 gün sonra yapılmış sayılır.” hükmüne; Yönetmeliğin 29. maddesinde, ” 21, 22, 23, 25, 26 ve 27. maddelerde yazılı kişiler, Tebliğ yapılacak olanın geçici olarak başka yere gittiğini belirtirlerse, tebliğ memuru, muhatabın hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığını, beyanda bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazar. Tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalattırır ve tebliğ edilecek evrakı beyanda bulunana verir. Bu kişiler tebliğ evrakını kabule mecburdurlar. Bu kişilerin beyanlarını imzadan kaçınmaları veya tebliğ evrakını kabul etmemeleri durumunda, tebliğ memuru bu hususu tutanağa yazar, imzalar ve tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti üyesinden birine ya da kolluk amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve teslim ettiği kişinin adresini içeren ihbarnameyi gösterilen adresin kapısına yapıştırır.” hükmüne yer verilmiştir.

Somut olayda, gerekçeli kararın şikayetçi vekiline tebliğine ilişkin tebliğ belgesinde tebligat yapılan şahsın kim olduğu yazılmadığı, muhatabın tevziat saatinde işyerinde olmadığına ilişkin açıklamaya yer verilmediği görülmüştür. Tebligat Kanunu’nun tevziat saatinde o yerde bulunmayıp, aynı gün tevziat saatinden sonra dönmeyeceği belirlenen muhataplar için düzenleme içeren 20. ve Yönetmeliği’nin 29. maddesinde aranan, anılan belirlemeye ilişkin bir açıklama da Tebliğ belgesinde bulunmamaktadır. Bu tebligat, Tebligat Kanunu’nun 17 ve 20; tebliğ tarihinde yürürlükte olan Yönetmeliğin 26 ve 29. madde hükümlerine uygun yapılmış değildir.

Bu durumda, gerekçeli kararın şikayetçi vekiline usulüne uygun şekilde tebliğ edilip, temyiz süresinin beklenmesi, gerekçeli temyiz dilekçesinin sunulması halinde bu dilekçenin, sunulmaması halinde süre tutum dilekçesinin, şikayet olunan H.T. vekiline tebliği ile temyize cevap süresinin beklenmesi, hükmün temyiz edilmesi halinde temyiz dilekçesinin dosya içerisine konulması için dosyanın yerel mahkemesine geri çevrilmesi gerekmiştir.

SONUÇ :

Yukarıda açıklanan nedenlerle, dosyanın yerel mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 23.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Bu Yazıyı Paylaşın