Organ Nakli Sonrası Davranışlarda Tuhaf Değişiklikler Olabiliyor

İlki 1967’de yapılan kalp nakillerinden beri hastaların davranışlarında halen açıklanamayan tuhaf değişiklikler olduğu raporlandı. Ameliyat sonrasında bazı kişilerin kendileri gibi hissetmediği daha çok donörler gibi hissettikleri belirtiliyor. Örneğin; 1990larda genç bir müzisyenin kalbi nakledilen hastanın, sonrasında müziğe karşı bir tutku oluşturduğu raporlanmıştı. “Daha önce hiçbir enstrüman çalmama rağmen, nakil sonrasında müziği sevmeye başladım. Artık müziği kalbimde hissedebiliyorum,” diyordu kadın 2020’deki bilimsel makalede.

Bazı transplantlar, yeni tatlar hissettiklerini, bazıları sanata karşı yeni bakış açıları geliştirdikleri ya da cinsel hayatlarında yeni tecrübeler gibi yeni huylar geliştirdiklerini söylüyor.

Yüzünden vurularak öldürülen bir polis memurunun kalbi nakledilen 56 yaşındaki bir üniversite profesörünün vakasını ele alalım. Nakilden birkaç hafta sonra alıcı, “tam yüzümde bir ışık parlaması… O andan hemen önce İsa’yı görüyordum,” şeklinde rüyalar gördüğünü belirtiyor.

Donörün eşi ise araştırmacılara “Carl tam olarak böyle öldü. Baş şüphelinin “İsa’nın bazı resimlerine benzediğini,” söyledi.

Bu tür tartışmalı anekdotlar inanılır gibi değil, ancak Colorado Üniversitesi’nde (CU) yapılan yeni bir çalışma, kişilikte bu tür temel değişiklikleri tetikleyen şeyin sadece kalp nakli olmadığını gösteriyor.

Eğer bu semptomlar organ nakilleriyle doğrudan ilişkilendirilebiliyorsa, belki de bu ‘benlik duygumuzun’ sadece bir ya da iki organda değil, vücudumuzun her hücresinde yer aldığı anlamına geliyordur.

Kalp alıcısı 23 hasta ve diğer organ alıcılarından 24’ü arasında yapılan online bir anket, hastaların yaklaşık yüzde 90’ının, hangi organı almış olurlarsa olsunlar, nakil ameliyatından sonra kişilik değişiklikleri yaşadıklarını ortaya koymuştur.

Çalışmaya katılan hastaların çoğu dört veya daha fazla kişilik değişikliği yaşadıklarını ve bu değişikliklerin çoğunun mizaç, duygular, yemek, kimlik, dini/manevi inançlar veya anılarla ilgili olduğunu söyledi.

Çalışma istatistiksel olarak anlamlı olamayacak kadar küçük olsa da, tıp araştırmacısı Brian Carter ve Colorado Üniversitesi’ndeki meslektaşları “kalp nakli alıcılarının nakil sonrası kişilik değişiklikleri deneyimlerinde benzersiz olmayabileceği” sonucuna varıyor.

Bunun yerine, “bu tür değişikliklerin herhangi bir organın naklinden sonra meydana gelebileceğini” ve bunun daha fazla araştırma gerektirdiğini savunuyorlar.

Colorado Üniversitesi’nin çalışması, çok çeşitli organ nakillerinden sonra meydana gelen kişilik değişikliklerini ölçen ilk çalışmalardan biridir. Önceki çalışmalar kalp nakillerine odaklanma eğilimindeydi, çünkü bu anekdotların en aşırı ve uzun süreli olduğu düşünülüyor.

Karaciğer ve Böbrek Nakli De Ruhsal Durumda Değişiklikler Yaratabilir

Karaciğer ya da böbrek nakli söz konusu olduğunda, önceki çalışmalarda hastalar stres, anksiyete, depresyon ya da diğer ruh sağlığı sorunlarına ilişkin değişen duygular bildirme eğilimindedir.

Bazı araştırmacılar bu farklılıkları “kalpte küçük bir beyin” olduğunu ileri sürerek açıklamışlardır. Ancak bu potansiyel açıklamalar kalp dışında nakledilen organları dikkate almamaktadır.

Bu durumlarda, belki de bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kişilik değişikliklerinin sorumlusu olabilir. Ya da belki bir kişinin ‘anıları’ sadece birkaç önemli organda değil, tüm vücutta depolanıyordur.

“Sistemik hafıza hipotezi” tüm canlı hücrelerin “hafızaya” sahip olduğunu ve bir nakil alıcısının dokuları aracılığıyla bir donörün geçmişini hissedebileceğini öngörmektedir.

Bir nakil organının sinir bağlantıları kopmuş olsa da, sinirler organ içinde işlev görmeye devam edebilir. Bazı kanıtlar, sinir bağlantılarının nakil ameliyatından bir yıl sonra kısmen restore edilebileceğini göstermektedir. Donörün anılarına dayanan nörotransmitter etkileşimleri, alıcının sinir sisteminde kişiliğini etkileyen fizyolojik bir tepkiye neden olabilir.

Bilim insanları donörlerin hücrelerinin nakilden iki yıl kadar sonra alıcılarda dolaştığını tespit etmişlerdir. Bu hücrelerin nereye gittiği ve DNA’larına ne olduğu belirsizdir. Hücrelerden kaçan DNA’nın enflamasyonu tetiklediği ve kronik, düşük dereceli enflamasyonun kişilik özelliklerini değiştirdiği görülmüştür.

Eğer kişilik değişiklikleri Colorado Üniversitesi’nde yapılan bu küçük çalışmanın öne sürdüğü kadar yaygın ve yaygınsa, o zaman daha fazla araştırmaya ihtiyaç var demektir. Sadece 2022 yılında dünya çapında 150.000’den fazla organ nakli gerçekleştirilmiştir.

Çalışma Transplantology’de yayımlandı.

Oğuz Sezgin

Bu Yazıyı Paylaşın