”Ölmediğine Şükret” Sözü Tehdit İçermez

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

Esas No : 2017/15-581
Karar No : 2018/525
Tarih : 13.11.2018

İÇTİHAT METNİ

DAVA :

Tehdit suçundan sanık …’nun beraatine dair İzmir 18. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 29.06.2011 tarihli ve 202-444 Sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 25.12.2013 tarih ve 21188-21024 sayı ile;

“…Sanığın, katılanın aracına zarar verilmeden hemen önce katılanı cep telefonundan arayarak, evine neden icra gönderdiğini sorması ve akabinde katılanın aracına zarar verildiğini fark ederek sanığı cep telefonuyla aradığında yine karşılık olarak ‘ölmediğine şükret’ şeklinde sözler söylemesi, bu ifadesini de mahkeme huzurunda kabul etmesi karşısında, sanığın eyleminin sübuta erdiği gözetilmeden, yüklenen suçtan mahkûmiyeti yerine yazılı şekilde beraatına karar verilmesi,” isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise 01.04.2014 tarih ve 18-180 sayı ile;

“…Olayda telefonla sanık müştekiyi arayarak davaya konu sözleri sarfetmiş değildir. Aksine müşteki aracında meydana gelen zararın sanık tarafından meydana getirildiğini düşünerek aramış ve zararı kendisinin yapıp yapmadığını sorduğunda, daha önce aralarında husumet bulunması ve başkalarının da canını yaktığını düşünerek başına daha kötü olaylar da gelebileceğini kastederek ‘ölmediğine şükret’ sözünü sarf etmiştir. Bu sözü öldürmediğime şükret şeklinde anlamak mümkün değildir. Ya da bir kişiye bu şekilde davranırsan başına ölüm dahi kötü şeyler gelir diye söz sarf etmek, sadece sözlerin lafzı itibariyle tehdit olarak algılamak da mümkün değildir. Bir sözün tehdit suçu olup olmadığının her ne kadar objektif olarak değerlendirilmesi gerekirse de, iki kişi arasındaki bir sözün tehdit olup olmayacağını değerlendirirken iki kişi arasındaki husumetin, ilişkinin veya konumlarının da değerlendirilmesi ve suç kastının bulunup bulunmadığının buna göre tespiti gerekmektedir. Bu bağlamda sanığın sözü sarf ettiği sıradaki saik ve psikolojik durumu dikkate alındığında daha önce müştekinin kendisine zarar verdiğini düşünmekte olup yine kendisi gibi birçok kişiye zarar verdiğini ve üzdüğünü düşünmektedir. Bu sebeple müştekinin başına bu şekilde bir olayın gelmesinin gayet olağan olduğunu belirtmek ve bunu etkili bir şekilde dile getirmek amacıyla müştekiye telefonda ‘ölmediğine şükret’ şeklinde söylemesinin tehdit olarak değerlendirilmesi mahkememizce mümkün görülmediğinden sanığın beraatine ve bu gerekçelerle bozma ilamına direnilmesine karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle ilk hükümde direnmiştir.

Direnme kararına konu bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.05.2014 tarih ve 171490 Sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 316-484 sayı ile; 6763 Sayılı Kanun’un 38. maddesiyle 5320 Sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 17.04.2017 tarih ve 3880-9354 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

KARAR :

Sanık … hakkında mala zarar verme suçundan verilen düşme kararı temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup, direnmenin kapsamına göre inceleme, sanık hakkında tehdit suçundan verilen beraat hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı tehdit suçunun yasal unsurları ile sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca, sanık hakkında, aralarında önceye dayalı husumet bulunan ve olay günü park hâlinde olan aracına zarar verilmesi sebebiyle kendisini telefonla arayan mağduru “Sen ölmediğine dua et” diyerek tehdit ettiği iddiasıyla kamu davası açıldığı,

05.03.2011 tarihinde kolluk tarafından düzenlenen olay yeri görgü ve tespit tutanağında; olay günü saat 11.00 sıralarında otoda ızrar olduğunun bildirilmesi üzerine polis ekibinin olay yerine gittiği, …. sayılı adresin önünde park halinde bulunan ….plakalı aracın arka camı ile sağ ön camının, sağ ve sol ön farlarının, sağ ve sol dikiz aynalarının ve sol arka aynanın kırık, arka tamponun sol kısmının çizik, sol arka aynanın boyasının kalkık, aracın içinde ve dışında cam parçalarının olduğu bilgilerine yer verildiği,

Anlaşılmıştır.

Mağdur … kollukta; oturduğu apartmanda yöneticilik ve kooperatif başkanlığı yaptığını, saat 10.00 sıralarında evinin önünde park halindeki aracının ön ve arka camları ile aynalarının taşla kırıldığını, taşın da aracın içinde olduğunu görerek polisi aradığını, bu olay ile ilgili olarak aynı apartmanda oturan sanıktan şüphelendiğini, kooperatif üyeliğinden istifa eden sanığın mahkemece tahliyesine karar verildiğini, ayrıca kira ve avukatlık ücreti için sanık hakkında icra takibi başlatıldığını, bu sebeple kendisine husumeti bulunan sanığın sabah 08.30 sıralarında cep telefonu ile arayıp “İcrayı sen mi gönderdin eve” diye sorduğunu, kendisinin de “Avukat göndermiştir” dediğini, bunun üzerine sanığın telefonu kapattığını, aracın hâlini görünce sanığı arayıp “Niçin aracımın camlarını kırdın” diye sorduğunda sanığın “Sen ölmediğine dua et” dediğini,

Mahkemede ek olarak; kooperatifle ilgili işlemlerinden dolayı olay günü sabah sanığa haciz geldiğini, bunun üzerine kendisini arayan sanığın “Sen göreceksin” diyerek telefonu kapattığını, daha sonra evden çıkmak için hazırlık yaparken balkondan baktığında sanığı ve eşini otoparkın arkasından gelirken gördüğünü,

İfade etmiştir.

Sanık … kollukta; oturduğu daireyi yapan kooperatifin üyesi iken bir yıl önce zorla istifa ettirildiğini, kendisini daireden çıkarmak için dava açıldığını ve icra takibi yapıldığını, ancak kendisinin kooperatiften 102.000 TL alacağı olduğunu, parası verilmediği için de daireyi tahliye etmediğini, bundan dolayı kooperatif başkanı olan mağdur ile aralarında husumet bulunduğunu ve mağdurun parasını vermemek için bu yola başvurduğunu, olay günü saat 08.30 sıralarında Eşrefpaşa’daki iş yerinde bulunduğu sırada cep telefonundan mağduru aradığını, “Bana yine icra göndermişsin, ne icrası bu” diye sorduğunu, mağdurun “Benim haberim yok” dediğini, kendisinin de “Gelen evrakta ismin yazıyor” diyerek telefonu kapattığını, saat 10.00 sıralarında bu defa mağdurun kendisini aradığını ve “Vicdansız benim arabanın camlarını niye kırdın” dediğini, kendisinin de “Benim bilgim yok, iftira etme, kim bilir kimin canını yaktın ki bu işi yapmış, iyi ki öldürmemişler” dediğini ve telefonu kapattığını, bu kelimeyi kendisine karşı kullanmadığını, lafın gelişi söylediğini,

Mahkemede ek olarak; mağdurun aracına zarar verildiği sırada yağhanelerde çalıştığını, buna dair şahitlerinin de bulunduğunu, mağdur arayıp aracına zarar verdiğini söyleyince mağdurun kendisi ile arasında olan olaylara benzer şekilde birçok kişi ile husumeti olduğu, hatta daha önce birkaç olayda araya girdiği aklına gelince “Ölmediğine dua et” dediğini, ancak bunu tehdit amacıyla söylemediğini, olayın kızgınlığı ile söylediğini,

Savunmuştur.

Tehdit suçu 5237 Sayılı TCK’nın 106. maddesinde; “ ( 1 ) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

( 2 ) Tehdidin;

a- ) Silahla,

b- ) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c- ) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d- ) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

( 3 ) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre, “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu sebeple tehdit suçu; söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır. ( M. Emin Artuk, A. Gökcen, A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 6. Bası, s. 100 ).

Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır. ( Majno, Ceza Kanunu Şerhi, Sevinç Matbaası, Ankara 1978, C. II, s. 127; A. Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C. II, s. 517 ve 873 )

Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar 5237 Sayılı TCK’nın 106. maddesinin gerekçesinde; “tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat, tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir” şeklinde açıklanmıştır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın, mağdurun yöneticisi olduğu kooperatifin üyesi iken alacak-borç anlaşmazlığından dolayı üyelikten ayrıldığı ve bu sebeple mağdurla aralarında husumet bulunduğu, kooperatife borcu sebebiyle aleyhinde icra takibi yapılması üzerine olay günü saat 08.30 sıralarında telefon ile mağduru arayan sanığın “İcrayı sen mi gönderdin eve” diye sorduğu, mağdurun da “Avukat göndermiştir” dediği, bu görüşmeden sonra aynı gün saat 10.00 sıralarında evinin önünde park halindeki aracına zarar verilmiş olduğunu gören mağdurun, sanıktan şüphelenerek telefonla sanığı aradığı ve “benim arabanın camlarını niye kırdın” diye sorduğunda, sanığın “Benim bilgim yok, iftira etme, kim bilir kimin canını yaktın ki bu işi yapmış, ölmediğine dua et” diyerek tehdit ettiği iddia olunan olayda; tüm dosya kapsamına göre sanığın, mağdurun başkalarıyla da husumetinin olması sebebiyle tehdit suçunun konusunu oluşturduğu iddia edilen sözleri söylediği ve tehdit kastının bulunmadığı yönündeki aksi ispatlanamayan savunması, sanığın daha önce gerçekleşmiş bir olaya istinaden söylediği sözlerin taraflar arasındaki konuşmanın gelişimi göz önüne alındığında, mağduru korkutmak amacı taşımadığı, geçmişe yönelik yorum ve değerlendirme amacıyla söylenen sözler olduğu, ileride gerçekleşmesi muhtemel olan bir saldırı niteliğinde tehdit içeren sözler olmadığı anlaşıldığından, tehdit suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yerel Mahkeme hükmündeki direnme gerekçesi isabetli olduğundan beraat hükmünün onanmasına karar verilmelidir.

SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

1- ) İzmir 18. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 01.04.2014 tarihli ve 18-180 Sayılı direnme kararına konu olan beraat hükmünün ONANMASINA,

2- ) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 13.11.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Bu Yazıyı Paylaşın